Son günlerin en önemli konusu gıda ve temel kullanım ürünlerinde karşılaştığımız yüksek fiyatlar. Özellikle günlük kullanım ihtiyaçlarımızda mutlaka kullanacağımız temel ürünlerin fiyatları neredeyse haftalık değişmeye başladı ya da aldığımız ürünü eskisi kadar uzun süreli kullanamıyoruz. Çünkü fiyat artışlarını gizli yapmaya başladılar.

Hani yıllardır bildiğimiz paketleme birimleri 100 gram 250 gram 500 gr veya 1 litre 5 litre vb. kalktı yerine yenileri geldi. Paket bisküvi alıyorsunuz üzerinde alakasız bir şekilde 117 gram yazıyor ya da sıvı yağ alıyorsunuz şişenin üzerinde 850 mililitre yazıyor. Sanıyorsunuz ki eski alışkanlıkla 1 litre yağ aldınız. Yılardır ürünlerini kullandığınız kalitesine ve standartlarına güvendiğiniz firmalar bile bu yola başvurmuş durumdalar. Hele hele zincir marketlerin kendi markaları ile ürettirdiği ürünlerin neredeyse tamamı bu şekilde ambalajlanmış durumda bulunuyor. Bakıyorsunuz 3240 ml çamaşır suyu, 1440 ml yumuşatıcı, ambalajları oluşturulmuş. Yani, “gizli zamlı” ürün haline getirilmiş. Marketlerin “promosyon”, “indirim” diye reklam yaptıkları ürünler biliniz ki içeriği azaltılmış yeni ambalajlanmış ürünler. Daha acı olan, bu hile ana üretici ile iş birliği içerisinde yapılıyor.

Bir başka hile aracı, ambalajın üzerinde yazan miktarın net ya da brüt olarak belirtilmemesidir. Çünkü eğer ürün pahalı bir ürünse dışarısındaki ambalaj, ürünün ağırlığı gibi görünecek, ucuz plastik ya da kağıdı yüksek fiyattan almış olacaksınız. Basitmiş gibi görünüyor ancak milyonlarca ambalaj bu şekilde yapıldığında, tonlarca plastiği örneğin sucuk veya peynir fiyatına almış oluyoruz. Daha önce dikkat ettiniz mi? bilmiyorum bir de ürünlerin üzerinde “gram e” işareti var. Firma baştan söylüyor bu pakette belirli limitler içerisinde tartım hatası olabilir. Tartmak için uğraşmayın.

Yukarıda bahsettiğimiz konu vatandaşın dolaylı olarak kandırılmasıdır. Yapılan kanunen belki doğrudur. Ancak amaç bellidir, amaç yılların alışkanlığı ile alışveriş yapan vatandaşın alışkanlıklarından faydalanıp haksız kazanç elde etmektir.

Ülkemiz 1985 tarihli Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesine taraf olmuştur. Dolayısı ile devletin görevi, bu bildirgede bahsi geçen 9 maddeye uymak ve tüm üreticileri bu kapsamda denetlemek ve bildirgeye uymalarını temin etmektir. Bu bildirgenin 3 Nolu maddesi Bilgi Edinme Hakkı ile ilgilidir der ki; “Tüketicinin mal ve hizmeti satın alırken doğru karar verebilmesinin sağlanması için tüketicinin gerekli bilgilere ulaşabilmesi ve zararlı, yanıltıcı reklamlardan, etiketten, ambalajdan korunmasıdır.”

Demek oluyor ki; tüketicinin doğru karar verebilmesi için aynı çeşit ürünler aynı birimle ambalajlanmalıdır ki hangi ürün daha pahalı görülebilsin. Müşterinin elinde hesap makinesi her bir ürünün fiyatını birimine göre bildiği değerlere getirip karar vermesini istemek son derece abestir. Devletin bir kanunla yapabileceği işi yapmayıp Cumhurbaşkanı istedi diye yetkililerimizin önlerinde kameralar etiketleri kontrol etmesi, sadece işi başka yöne çekmektir. Kısaca “şov”dan ibarettir. Madem ki şehirlerimizdeki kuruluşların ve devlet yetkililerin böyle bir yetkisi var neden kullanmazlar, illa ki Cumhurbaşkanı’nın emri mi gereklidir.

Bildirgenin 8 Nolu maddesi “Rekabetin tam olarak işlemediği pazarlarda devlet aksaklıkların giderilmesi için yapacağı düzenlemeler ile uygun kalite fiyatlarda mal ve hizmetlerin tüketicilere sunulmasını sağlamalıdır.” Görüldüğü gibi maddeler gayet açık, net ve anlaşılır. Kısaca diyor ki; “Vatandaşı profesyonel firmalara soydurmayın.”  Buradan, emir aldı diye marketleri basın eşliğinde kontrol etmeye giden memur arkadaşlardan ricamız, sakın firmalara ve marketlere ceza filan yazmayın. Zaten yazdığınız cezanın hiçbir caydırıcılığı yok ayrıca yazılan cezayı da biz vatandaşlara fazlasıyla ödetiyorlar bari ceza zammından kurtulalım.

Saygılarımla