Her canlı bir şeyler için harekete geçebilme yolunda farklı motivasyona ihtiyaç duyar. Bizim de kendimize ve başkalarına söylediğimiz yapabilirim, yaparsın, başarabilirim, başarırsın gibi olumlu kelimelerin motivasyonumuz üzerinde etkisi olduğu hepimizin bildiği bir şey.

Beynimizin amaçlarından biri de ne olursa olsun bizi hayatta tutmak ve güvende olduğumuzu hissettirmektir. Bu amaç doğrultusunda odaklanacağı noktayı bazen kendi seçer bazen de kontrolü bilince bırakarak bizim seçmemize izin verir. Her ne olursa olsun bizim ortaya koyduğumuz zihinsel çaba istenerek seçilmiş bir çabadır.

Bünyemiz daima bizim için önemli olan önceliklere odaklanmak ister. Bunu bilinç seviyemizde ve izlemekte zorlandığımız bir hızla yapabilir. O anda nelere öncelik verdiğimizi fark edersek olan biten yavaşlamaya başlar. Olan biten yavaşlamaya başladığında elimize bir seçim ve odaklanma özgürlüğü gelebilir. O anda bu özgürlükten neye odaklanmak istediğimizi kendimiz seçeriz. Kendimiz için nelerin önemli olduğunu sıralayarak öncelikle hangisine odaklanmak istediğimizi kendimize söyleyebiliriz. Önemli olan nokta şu; bilinç altımız bizim içimizden geçenleri olduğu gibi anlar ve uygulamak ister. Biz kendimize ne söylersek o bunu birinci anlamıyla eyleme geçirmek ister ve odak oraya döner. Diyelim ki sen bir tenisçisin ve servisinde etkili olmak istiyorsun. Odaklanmak istediğin yeri ve yapmak istediğin eylemi bilinçaltına net bir şekilde söyle “Ben korta odaklanmak istiyorum. Şu an çevrede insanlar olabilir bunun farkındayım ama ben şu anda kortu görüyorum ve ben bu topu filenin tam çaprazına sert bir şekilde atmak istiyorum. Bunun için elimden geleni yapabilirim.” Yapmak istediğin şey, servisini karşı korta sert bir şekilde geçirmekse bunu kendine en yalın haliyle söyle. Hatta odağını iyice netleştirip kendine tarif et çünkü o zaman bilinç altın nereye odaklanacağını bilecek ve kaslarına bunu kodlayacaktır. Bu şekilde tekrar ettiğimizde zihin ve beden uyumu gerçekleşebilir. Tabi ki sadece olumlu konuşarak istediğimizi elde edemeyiz. Bunun için çaba göstermek ve elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerekir. Bu yüzden zihin, düşünce ve eylem diyoruz.  

Kişinin kendi iç sesini dinlerken ve duyduklarını kendine seslendirirken aslında bilinçaltı ile doğrudan bir temas halinde bulunduğunu söyleyebiliriz. Her iç ses zihne, bedene ve duygulara yoğun komutlar yollar. İç seslerimiz güçlü bir ağ örgüsü içerisinde davranışlarımızı şekillendirir. Biz daha harekete geçmeden önce içsel konuşmalarımız, duygularımız nasıl bir performans sergileyeceğimizi şekillendirmeye başlar. Bu sebeple iç sesimizin farkına varmak, onu bilinçli dinlemek ve istediğimiz yöne yönlendirmek oldukça önemli.

Kendimize söylediklerimiz bizim davranışlarımızı etkiler. Yukarıda bahsettiğimiz tenisçi örneğine dönecek olursak; eğer ki biz servisi atmadan önce “Bu topu fileye takmayacağım!” diye düşünürsek o zaman bilinçaltımıza “topu fileye takmak” ile ilgili bir mesaj yollamış oluruz. Halbuki orada asıl istenen şey topun karşı tarafa etkili bir şekilde geçmesidir. Bu tür düşünce genellikle topun fileye takılması ile sonuçlanır. Çünkü topun filede takılmasını istemediğimiz yer bizim odağımız olacaktır.

Çoğu zaman etrafımızdan duyduğumuz ya da söylediğimiz “Korktuğum başıma geldi.” cümlesini, çoğumuz hayatımızda bir kez de olsa kullanmışızdır. Sanırım bu cümle anlatılmak isteneni özetliyor. Bilinçaltımıza gönderdiğimiz bu gizli emirlerin çoğu cümle ortasına yerleştirilmiştir. Bunları günlük dilde de çok sık kullanırız. Örneğin; “Dersi sakın kaçırma!” bize” Dersi kaçırma” der gibi görünse de dikkatlice baktığımızda, cümleyi ters çeviren gizli bir emir bulunduğunu görürüz. Bilincimiz farklı çalışır ve olumsuzlarla bir problemi yoktur. Sembolleri ve benzetmeleri kolayca kavrayabilir. “Yapmayı” duyar ve ondan öncekileri iptal eder.

Aldığım eğitimlerden önce bu olumlama cümlelerine açıkçası çok dikkat etmezdim. Biraz daha dikkat ettiğimde bunu bende deneyimledim. Yerler kaygan olduğunda; “Sakın düşmeyeyim!” dediğim zaman çoğu kez hüsranla sonuçlanmıştır. Bunun yerine “Ben buradan kaymadan geçebilirim” koşullaması daha doğru.

Psikoloji dersinde de bununla ilgili yapılan bir deneyden bahsedilmişti. Gerçekten ilgimi çok çekmişti. Çünkü pozitif dil kullanmanın bilimsel olarak da etkisinin kanıtlandığını gösteriyordu. Bitkiler üzerine yapılan bir deneyde; aynı türde ve aynı fiziki koşullarda olan iki bitki üzerinde 30 gün boyunca bir deney yapılıyor. Bitkilerden birine 30 gün boyunca sürekli olumsuz sözler söylenirken diğerine de olumlu sözcükler söyleniyor. Sonuç olarak olumlu sözcük söylenen bitki hızla büyüyüp canlanırken diğerinin büyümesi oldukça geri ve kısmen kurumaya başlandığı gözlemlenmişti. Hal böyle olurken bitkiyi bile kurutan sözler insan ruhuna, zihnine neler yapar kim bilir? Bu nedenle kullandığımız kelimelerin farkında olmalı ve farkındalıkla kullanmalıyız. Mesela kendimize “hayır, asla, yapamam, deneyemem, imkânsız” gibi kelimeler yerine “yapabilirim, deneyebilirim” gibi sözcükler kullanarak kendimizi olumlayabiliriz. Birine ya da kendimize sürekli “sakarsın “ya da “ben sakarım” dendiğimizde hiç dikkat ettiniz mi? Sonunda şu kelimeyi söyleriz; “Ben demiştim! ”...

Olumlu cümleler bilinçaltına etki edecek şekilde planlanır. Şimdiki zamanı kullanır ve pozitif olacak şekilde kurulur. Olumlu cümleler sihirli değildir ve bir anda etki etmez. Fakat sık sık kullandıkça davranışlarımızda ona göre şekilleneceği için hayatımıza da güçlü bir şekilde etki edecektir. Halk arasında sıkça duyduğumuz bir cümle vardır ya “Bir şeyi kırk kere söylersen olur” diye… Sanırım bu cümleyi laf olsun diye de söylememişlerdir.

Olumlama cümlelerini kendimiz oluşturabiliriz. Kendimize kullandığımız dilde olumlu cümle kalıpları içerisinde olmalı. Burada dikkat etmemiz gereken negatif cümle ve anlamlardan uzak durmaktır. Çocuklarımızla konuşurken de aynı şekilde pozitif dil kullanmamız, onların düşünce kalıpları üzerinde etkili olacaktır. Örneğin; “Sınavına çalışmazsan başarısız olacaksın!” yerine “Sınavına çalışırsan başarılı olacaksın.” Sanırım daha uygun ve etkili bir dil olacaktır. Çünkü ilkinde başarısızlığa, ikincisinde başarıya odaklanacaktır.

Biz istediğimiz bir şeyi ne kadar çok detaylı tarif edersek, bilinç altımızın davranışlarımıza ileteceği mesajda o kadar net olur. İçsel sesimizi dinleyip onun farkına varmalıyız. Böylece kendi sürecimizi bilişsel olarak yeniden yapılandırılmasının kapılarını açmış oluruz. Hem odağımız istediğimiz duruma daha iyi kilitlenebilir hem de davranışlarımız bu yönde olabilir.

Örneğin; zor bir sınav veya bir iş üzerine çalışıyorsunuz kendi kendinize “Çok zor, yetiştiremeyeceğim, başarmam imkânsız”, demek yerine “Zor olduğunun farkındayım, elimden gelenin en iyisini yapacağım, kendime güveniyorum ve ben bunu başaracağım.” gibi cümlelerle iç motivasyonumuzu yükseltebiliriz. Buna ek olarak kullandığımız dil, duygularımızı ve onları hissediş biçimimizi bile değiştirme potansiyeline sahiptir ve bizi mutluluk yoluna doğru götürür.

Pozitif dil kullanma ve kullandığımız kelimeler bizim en güçlü silahımızdır.

Konfüçyus’un da dediği gibi “Sözcüklerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.”  Güç içimizde, güç düşüncelerimizde ve güç dilimizdedir.