Heykeltraş, Seramik Sanatçısı ve Yazar Neşe Koçak Haberes Dergisi Mayıs 2022 sayısına konuk oldu.

Genel Yayın Yönetmenimiz Ayhan Aydıner ile keyifli bir sohbet eden Koçak; “Sanat ve edebiyat kusurlu dünyamızı güzelleştirmek için var. Sanata, edebiyata daha çok vakit ayırabileceğimiz refah seviyesine yükselmiş bir toplum haline gelmemiz hayalim. Sokağımızı, şehrimizi, ülkemizi estetik ve sanatla güzelleştireceğimiz daha iyi bir yaşam için hep birlikte çaba gösterelim” dedi.

Neşe hanım 33 yaşında evli 3 çocuk anne olarak başladığınız üniversite hayatıyla birlikte sanata başladınız. Bize bu süreci anlatır mısınız?

Üniversiteye başlamadan önce de sanatsal faaliyetlerde bulunuyordum. Bu nedenle güzel sanatlarda kariyer yapmaya karar verdim. 2002’de girdiğim heykel ana sanat dalını 2006’da dereceyle bitirdim. Aynı yıl seramik bölümünde yüksek lisansa başladım. 2009’da mezun oldum. Bundan sonrasında tamamen sanatın içinde buldum kendimi. Heykel ve seramik alanında birçok eser ortaya koydum. Kişisel sergiler açtım, karma sergilere katıldım. Hâlâ kendi atölyemde çalışmaya ve güzel sanatlar eğitimi vermeye devam ediyorum.

Heykeltraş ve seramik sanatçısınız. Yazma fikri sizde nasıl oluştu? Bu yolda neler yaptınız?

Çok geniş kütüphanesi olan bir evde doğdum. Okumayı öğrendiğim andan itibaren çok okudum. Çocukluğum ve gençliğim boyunca şiir ve denemeler yazmaktan mutluluk duyardım. Üniversite yıllarımda, dergilerde yazmaya başladım.  Yazmak, heykel ve seramik yapmak gibi bir ifade biçimi haline geldi benim için.

İlk öykü kitabınız Uygunsuzlar’ı konuşalım biraz. Bu kitapla neyi hedeflediniz? Bu öyküler nasıl oluştu?

Dergilerde yazmak artık yetersiz kaldığında bir kitap çıkarmak ihtiyacı hissettim. İlk kitabım Müzikli Semtler ismini verdiğim bir biyografi kitabı oldu. İkinci kitap Uygunsuzlar, delilik temalı öykü kitabıydı. Deliliğin çok renkli hayal dünyası her zaman ilgimi çekti. Bu kitabı yazarken üç yıl boyunca konuyla ilgili kitaplar okudum. Şizofrenlerin yaşadığı kurumlarda gözlemler yaparak onları anlamaya çalıştım. Onların penceresinden dünyayı algılamayı denedim. Bu dünyaya uyum sağlayamayan, aklın sınırlarını aşarak özgürleşmiş, kendi iç dünyalarındaki derin yalnızlıkta yaşayan uyumsuzlar, uygunsuzlar olduklarını fark ettim. Uygunsuzlardaki öyküler bu düşünce ve gözlemlerimden doğan patolojik olmayan psikolojik insan hikâyeleridir.

Gölgedeki Yüzler kitabınızdan bahseder misiniz?

İlk öykü kitabım Uygunsuzlar gibi Gölgedeki Yüzler de temalı bir kitap. Sanat temalı bu sefer. Sanat öyküleri yazmam, sanatçılardan aldığım ilham sayesindedir. İki yılı aşkın bu süreçte onların dünyasında gezindim, atölyelerinin kapısını araladım, empati kurdum, yaşadıkları yüzyılda dolaştım,  eserlerini üretirken ne hissettiler, ne düşündüler anlamaya çalıştım. Onlara seslendim, ses verdiler, yeni alanlar açıldı, birlikte gezindik, söyleştik zaman zaman. Onlardan aldığım ilhamla kurgular geliştirdim. Sanat eserlerinin anlattığı hikâyeler haricinde yeni hikâyeler söyledim. Bazılarının yaşam öyküleri ürettiklerinden daha çarpıcı.  Satır aralarına hayatlarından ipuçları yerleştirdim.  Onlarla ilgili yazılmış ya da kendilerinin yazdıkları çok sayıda kaynak taraması yaptım. Mektuplar, günlükler, notlar gibi. İlk öyküyü kendi çalışmalarımdan yola çıkarak yazdım. Sonrasında bronza dönüşecek balmumu heykeller yaptığım sırada ortaya çıktı Uyku Korkağı isimli öyküm.  Onlarla o kadar içli dışlı olmuştum ki,  altı heykel figürü altı öykü kahramanına dönüştü böylece. Sanat öyküleri, ilham aldığım eserlerin yorumlanması, eleştirisi değil. Resmin, heykelin, müziğin yorumlanarak sınırlandırılmaya ihtiyacı yok belki. Çünkü sanatın dili evrensel. İzleyen, dinleyen herkes kendi yaşanmışlığından yola çıkarak bir isim yakıştırabilir, kendinden bir duygu bulabilir. Kelimesiz hikâyelerdir sanat eserleri. Bir işin tam anlamıyla bitirilmesinin imkânsız olduğuna inanmıştır Gölgedeki Yüzler’de yer verdiğim heykeltıraş Giacometti. Benim de öykülerim, yüreğime dokunan sanatçıların ve eserlerinin na tamam hikâyelerinden oluşmaktadır. Onları, biraz sanat tarihinin tozlu sayfalarını karıştırarak, biraz da, hayal dünyanızın kapılarını aralayarak tamamlayacak olan ise sevgili edebiyatseverler.

Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?

Yeni kitap hazırlığı var elbette. Çünkü yazmak tiryakilik gibi, insanın kanına işliyor. Vazgeçilmez oluyor. Uzun zamandır zulada beklettiğim, bazıları dergilerde yayımlanmış seyahat yazılarım var. Gezmeye ve hissettiklerimi yazmaya devam ediyorum. Kısacası dördüncü kitap seyahat yazıları olarak çıkacak.

Heykel ve seramik çalışmalarınız nasıl gidiyor? Eserlerinizle ilgili bilgiler verir misiniz?

Heykel ve seramik çalışmalarıma kendi atölyemde devam ediyorum. Ayrıca, seramik dersleri veriyorum, zaman zaman workshoplar düzenliyorum. Heykellerimde, seramik, bronz, ahşap gibi ana malzemelerin yanında kâğıt, yaşanmışlığı olan paslı metal, eski kitap sayfası ve kullanım ömrünü doldurmuş hazır nesneleri tercih ediyorum.  Eski eşyanın ruhu olduğuna inanıyorum ve bu ruhun eserlerime yansıdığını düşünüyorum. Hayata sanatla tutunuyorum, bu sayede yeni görme biçimleri geliştiriyorum. Eserlerimi Felsefe, Mitoloji ve Sanat Tarihi alanındaki bilgi ve birikimiyle oluşturuyorum.

Heykeltraş Neşe Koçak mı Yazar Neşe Koçak mı?

Heykeltıraşlık mı yazarlık mı bende daha baskın diye kendime sormuşluğum vardır. Sonunda ikisinin de dengede olduğuna karar verdim. Çünkü her iki alan da birbirinden besleniyor, ilham alıyor. Örneğin Uygunsuzlar kitabımda kullandığım şizofreni teması heykel çalışmalarıma ilham verdi. Kitabın içindeki görseller bu ilhamla ürettiğim heykellerdir.

Yazarlıkta ve diğer sanatlarda idolünüz var mı?

Tabii ki etkilendiğim sanatçılar var. Gölgedeki Yüzler’de de beğendiğim sanatçılardan seçki yaptım. Edebiyatta durum biraz daha farklı. Dilimde damağımda edebiyatın lezzetini hissettiren yazarlardan etkileniyorum. Alman edebiyatı buna dâhil. Örnek olarak Herman Hesse, Stefan Zweig ve Wolfgang Borchert’i verebilirim. Bunun yanında Gogol’ü farklı bir tarz olarak dönüp dönüp okuyorum. Türk edebiyatı özellikle öykü dalında çok güçlüdür. Haldun Taner, Füruzan, Sait Faik, Fikret Ürgüp sevdiğim öykücüler arasında sayabilirim.

Geçtiğimiz günlerde Eskişehir’deydiniz. Kentimizi nasıl buldunuz?

Yunus Emre Kitap Fuarı’nda imza etkinliği için Eskişehir’e geldim. Şehrin güzelliği, temizliği, gençlik enerjisi, neşesi sevindirdi beni. Özellikle birbirinden estetik heykeller karşısında heyecanlandım. Bu vesile ile Eskişehir Belediye Başkanı çok değerli Sayın Yılmaz Büyükerşen’e, özellikle heykeltıraş kimliğiyle şehre kattığı güzelliklerden dolayı teşekkür ederim.

Okurlarınıza bir mesajınız var mı?

Hayat geçici, kavgalar, savaşlar, kıskançlıklar anlamsız. Furuğ Feruhzad’ın; ‘Kuş ölür sen uçuşu hatırla dediği’ gibi, hatırlanacaklar, ancak güzellikler ve iyiliklerdir. Öyleyse karşılıklı hoş görüyle, sevgiyle, üreterek hayatı anlamlı kılmalıyız. Sanat ve edebiyat kusurlu dünyamızı güzelleştirmek için var. Sanata, edebiyata daha çok vakit ayırabileceğimiz refah seviyesine yükselmiş bir toplum haline gelmemiz hayalim. Sokağımızı, şehrimizi, ülkemizi estetik ve sanatla güzelleştireceğimiz daha iyi bir yaşam için hep birlikte çaba gösterelim…