TRT’de FM’de Program Yapımcısı ve Spiker olarak başarılı işlere imza atan Tülay Tüzün Haberes Dergisi’nin 43’üncü sayısına konuk oldu.

Yazarımız Cem Aksu ile keyifli sohbet eden Tüzün; “Maalesef dilimize hiç özen göstermiyoruz. Oysa bir yabancı dil öğrenirken, bolca kelime öğrenmeye çalışıyor, telaffuzu en doğru biçimde yapmaya çalışıyoruz. Toplum olarak kendimizi ifade edemez olduk; çünkü anlatamayıp, ‘anladın sen’ deyip geçiştiriyoruz” dedi.

 Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?

Ankara doğumluyum. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü mezunuyum. Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesinde Radyo-TV- Sinema dalında yüksek lisans yaptım. Evliyim, iki oğlum var: Arhan Burak ve Artun Bora. İstanbul’da yaşıyorum. Şu sıralar TRT FM’de hafta içi her gün 14.00-16.00 arası “Buluşma Noktası” programını hazırlayıp sunuyorum. Çocukluğum Ankara’da ve çok güzel geçti. Üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğuyum, bir ablam bir de erkek kardeşim var.  Şimdi hep özlemle yâd ettiğimiz, bugünkü çocuklar yaşayamıyor diye hayıflandığımız o keyifli çocukluk dönemlerini doyasıya yaşadım.

Spikerlik mesleğine nasıl başladınız?

Hani derler ya ‘küçük yaşta aldım sazı elime’ diye. Beş yaşında, okula başladığımda aldım mikrofonu elime, bir daha da bırakmadım. Okula başladığım gün, öğretmenim elime mikrofonu tutuşturup önce andımızı ardından da bir şiir okuttu. Tabii çok heyecanlanmıştım ama sahne tozu derler ya, o misal- mikrofonun sihri olsa gerek, tadını alınca bırakamadım galiba. Ortaokul ve lisede kültür edebiyat kolundaydım hep; hem tiyatro, münazara vs. etkinliklerde yer aldım, hem de mezun olana kadar okulun sunucusu oldum. Gazi Üniversitesi İşletme bölümünde okurken, özel radyoların yeniden açıldığı dönemde bir arkadaşımın, “sesin, diksiyonun çok güzel, bir radyo kuruluyor, gel bize katıl” önerisiyle, Ankara’da yerel yayın yapan Radyovizyon’da program yapmaya başladım; ardından radyonun genel yayın yönetmenliği görevini de üstlendim. Özel radyoların ilk zamanları olduğu için, öyle büyük bir ilgi vardı, dinleyenlerle öyle aile gibi olmuştuk ki, yayıncılıktan müthiş bir keyif aldım.  Üniversitede akademik kariyer yapmayı planlarken bir anda radyodan ayrılmaz oldum. O zamanlar radyolar arası, sporcularda olduğu gibi, transferler oluyordu. Ben de ulusal yayın yapan ve yeni kurulmakta olan Radyo Mydonose’un teklifini kabul edip burada DJ’liğe başladım.  Ama TRT’de olmak her zaman idealimdi. 1997’de, TRT ülke genelinde Spikerlik sınavı açtı. Yanılmıyorsam 3000’e yakın kişinin başvurduğu; sesimizin mikrofonik oluşundan, metin okuyuşumuza ve genel kültürümüze kadar değerlendirildiğimiz üç aşamalı bir yetenek sınavı sonrası seçilen 60 kişi; TRT’nin çok değerli spikerlerinin, meslek büyüklerimizin de aralarında yer aldığı, sesin doğru kullanımından haber okumaya, tv-radyo programı sunmaya ve tarih, hukuk, müzik gibi genel kültürümüzü artıracak konulara kadar, uzmanlardan yoğun bir eğitim aldık. Bitti mi? Bitmedi… Tüm bunların sonunda yeniden bir sınavla değerlendirildik ve 1998’de 33 kişi, spiker olarak TRT’de göreve başladık. 

Bir spiker nasıl yetişir? Spiker olabilmenin ön şartları var mıdır?

Spiker olabilmek için; her şeyden önce güzel, mikrofonik bir ses tonuna sahip olmanız gerekir. Şivesiz, temiz, düzgün bir Türkçeyle konuşmanız, dil bilgisinin yanı sıra hem yazı, hem konuşma dilimizin (diksiyon) kurallarını bilmeniz, hataları fark edip düzeltebilecek iyi bir kulağa ve algılama yeteneğine sahip olmanız, elbette okuduğunuzu anlayıp en iyi biçimde aktarabilmeniz, geniş bir genel kültüre sahip olmanız, doğru beden dili, doğaçlama yeteneği ve diğer tüm unsurlarıyla iyi bir iletişimci olmanız gerekir. 
Bu yeteneklere sahip olanlar, mesleğe yönelik bir eğitimle ve yıllar içinde kendini daha da geliştirerek başarılı bir spiker olabilirler. İşin sırrı; çok okumak, araştırmak, ülke ve dünya gündemini, müziği, sanatı, sporu takip etmek, hayatın içinde olmak, tabii ki her meslekte olduğu gibi işini sevmek, aşkla yapmak ve tecrübe. İyi bir spiker olmak, tarzınızı oluşturmak için en az on yıl gerekir, tecrübe bizim mesleğimizde çok önemli.


Bu meslekte yol almak isteyenlere özellikle gençlere neler tavsiye edersiniz?

Spiker olmak isteyen gençler, her şeyden önce çok okumalı. Çünkü okumak, kelime haznenizi zenginleştirir, kültürünüzü ve hayal gücünüzü artırır. Bolca sözlük kullanmalı, yanlış kullandığı kelimeleri düzeltip, yeni kelimelerle dilini zenginleştirmeli. Doğru ve güzel Türkçe konuşulan ortamlarda yer aldıkça ya da dinledikçe, özen gösterirlerse konuşmalarının güzelleştiğini fark edecekler. Temel diksiyon eğitimi önemli tabi ama sadece konuşmak değil bizim işimiz, misyonumuz da önemli. Spiker adaylarının, hayatın içinde olup, tarihten edebiyata, siyasetten sanata, modadan görgü kurallarına iyi bir bilgi birikimine, genel kültüre, araştırmacı ve iletişime açık bir kişiliğe sahip olmaları gerekiyor.
Kendi alanınızda farklı dallarda branşlaşma oluyor mu? Örneğin haber spikeri, spor spikeri ya da magazin spikerliği

Temel özellikleri ve eğitimi aynı olmakla birlikte, spikerler genel itibariyle önceden hazırlanmış metinleri okurlar; haber spikerleri gibi.
Spikerle sunucuyu birbirinden ayıran en temel özellik, sunucunun elindeki metne bağlı kalmadan, esprileriyle, yaratıcı zekâsı ve hazırcevaplığını da kullanarak, kendi yorumlarını katarak, doğaçlama sunum yapmasıdır. Ama her ikisinde de doğru diksiyon, etkili ve güzel konuşmak, güçlü hitabet şarttır. İyi bir spikerseniz, üzerine bahsettiğim yeteneklerinizi ekleyerek başarılı bir sunucu olabilirsiniz. 
Bugüne kadar hem radyoda hem televizyonda, siyaset programından konserlere, müzik eğlence programından kültür sanat programına pek çok projede yer aldım. Tek bir alanda kalmak yerine, farklı yönlerimi gösterebileceğim ve bana yeni ufuklar açan farklı projelerde çalışmayı seviyorum; dolayısıyla her birinden aldığım zevk de farklı.. Yine de, sesimi bir enstrüman olarak kullandığım, sadece sesle büyülü bir dünya yarattığımız, günün her saati, bulunduğu her ortamda dinleyiciye ulaşabildiğim radyonun yeri bende her zaman bambaşka. Radyo benim ilk göz ağrım. RTÜK’nun layık gördüğü “Doğru ve Güzel Türkçe Kullanımı Ödülü” ile TGC’nden, sunduğum programla aldığımız “En İyi Radyo Haber Programı Ödülü” de benim için en kıymetlilerden.

Düzgün konuşabilmenin en önemli kriteri nedir? Çok kelime bilmek bunun bir çözüm yöntemi olabilir mi? Konuşma eğitimle düzeltilebilir mi? Şive doğru Türkçe için bir engel midir?

Türkçeyi doğru konuşmak; dilbilgisi ve diksiyon kurallarına uygun, yabancı kelimelerden arınmış ama dilimizin sözcük zenginliğini de gösterir şekilde, kekelemeden, kakofoni yaratan sesler çıkarmadan, anlamlı, akıcı ve anlaşılır konuşmak demektir.  Maalesef dilimize hiç özen göstermiyoruz. Oysa bir yabancı dil öğrenirken, bolca kelime öğrenmeye çalışıyor, telaffuzu en doğru biçimde yapmaya çalışıyoruz. Toplum olarak kendimizi ifade edemez olduk; çünkü anlatamayıp, ‘anladın sen’ deyip geçiştiriyoruz. Günümüz gençlerinin büyük bir kısmında en çok gördüğüm şu ki; dilimizin müthiş sözcük zenginliği içerisinde hep aynı kelimeleri kullanarak, hatta bazen başı sonu farklı, bir anlam bütünlüğü taşımayan kısa cümlelerle konuşuyorlar ve bence bu maalesef çok okumamalarından ve sosyal medyada kullandıkları dili, yazı ve konuşma diline taşımalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden de kendilerini yeterince ve iyi bir şekilde ifade edemedikleri gibi, doğru iletişim de kuramıyorlar. “Aynen”,  “tabii ki de”,  “hala daha” gibi dil kurallarına uymayan ve bir anlam taşımayan kelimeleri o kadar çok duyuyorum ki!  Sanki internet hızlandıkça onlar da daha hızlı konuşup kelimeleri, harfleri yutar oldu.
Yeri gelmişken; ilkokuldan itibaren eskiden olduğu gibi kompozisyon ve güzel konuşma derslerinin mutlaka müfredatta yer alması ve özellikle öğretmenlerimizin diksiyon eğitimi almaları gerektiğini düşünüyorum. Hele üniversitelerde, güzel konuşma ve diksiyon dersleri zorunlu olmalı. 

Siz aynı zamanda da diksiyon eğitmenisiniz. Bu eğitimin içeriğinden bahseder misiniz? Ne şekilde bir yöntem uyguluyorsunuz?

Ses tonunuz, ağız ve diş yapınız genetik olabilir ama bu yola baş koyar ve doğru kişilerden eğitim alırsanız konuşmanızı düzeltebilirsiniz. Ufak tefek kelime ve söyleyiş bozuklukları dışında, yerleşmiş çok belirgin şiveyi düzeltmek zordur. İlgilenenlere birkaç ipucu vereyim; öncelikle doğru ve güzel Türkçe konuşan kişileri dinleyin ki kulak dolgunluğunuz olsun. Yanlışlar kulağa çok çabuk yerleşir ve bir bakmışsınız siz de öyle konuşuyorsunuz, aman dikkat!.. Harfleri doğru sesletmek, boğumlandırmak, yutmamak ve dil, dudaklar, çene gibi konuşma organlarınızı da doğru kullanmak için tekerlemelerle temrin yapabilir, yüksek sesle kitap okuyabilir, hatta sesinizi kayda alıp dinleyerek hatalarınızı fark edebilirsiniz. Sözlük karıştırmak ve okumak çok keyiflidir; her gün öğrendiğiniz yeni birkaç kelimeyi günlük hayatta kullanarak kelime haznenizi ve konuşmanızı zenginleştirip daha akıcı hale getirebilirsiniz. Arkadaşlarınız ya da ailenizin, konuşmanız sırasında farkında olmadan “ıııı”, “eee” gibi kakofonik sesler çıkardığınızda sizi uyarmasını isteyebilir, hatta bunu oyun haline getirebilirsiniz. Beden dilinizi de geliştirmek için ayna karşısında doğaçlama konuşma çalışmaları yapabilirsiniz. Diksiyon eğitimleri öncelikle kişiye doğru nefes alıp vermeyi, diyaframı ve sesini doğru yerden kullanmayı öğretmekle başlar. Bu süreçte düzeltilebilir yapısal bozukluklar varsa, kişiye uygun bir çalışmayla ortadan kaldırılır. Artikülasyon yani her sesin anlaşılır biçimde çıkarılması, metin değerlendirme, okuduğunu anlayıp aktarabilme, vurgu, tonlama, doğaçlama, beden dili ve topluluk önünde konuşma çalışmaları yapılır. Hayatın içinden, her yaş ve meslek grubuna hitap eden ve kişisel gelişime katkı sağlayan bir eğitim olduğu için, keyiflidir de… 
Temel diksiyon eğitimini tamamlayanlar, daha meslekî bir eğitim almak için spikerlik&sunuculuk eğitimine devam edebilirler. Çok yakında TRT Akademi çatısı altında da eğitim vereceğiz; bu konuda hazırlıklarımız devam ediyor. TRT her zaman bir okul ve artık bilgi ve tecrübelerimizi paylaşabileceğimiz çok özel bir proje hayata geçiyor, çok heyecanlıyız.

Eskişehir’e hiç geldiniz mi? Neler söylemek istersiniz şehrimizle ilgili?

Ankaralıyım, yani komşu sayılırız. Eskişehir’e geldim tabi ve çok da sevdim. Rahmetli büyük halam Eskişehir’de yaşardı. Çok küçükken onu ziyarete gitmiştik; kuyudan su çekilen tulumbalı, küçük süs havuzlu bahçesi kalmış aklımda. Yıllar sonra yolum yine Eskişehir’e düştü ve bu kez daha çok gezme fırsatı buldum. Odunpazarı, Sazova Bilim Parkı, müzeleri, el sanatlarının olduğu çarşıları ve Porsuk Çayı kenarında dinlenip, doğanın tadını çıkarmak harikaydı. Balmumu Heykel Müzesi’nde ve Sazova’da çektirdiğim çok güzel fotoğraflar var arşivimde. Eskişehir benim için bir gençlik şehri. Özellikle baharda gençleri, çimlerin üzerinde gitar çalıp şarkı söylerken veya ders çalışırken, kafelerde sohbet ederken görmek çok iç açıcı. Düzenli, temiz, mutlaka görülmesi gereken şehirlerimizden biri Eskişehir. Güleryüzlü ve samimi insanlarını da unutmamak gerek. En kısa zamanda eşim ve iki oğlumla gelip, ailece güzel şehrinizi yeniden ziyaret etmek isterim. Okurlarınıza içten sevgi ve selamlarımla.