Türkiye’nin milli eğitim sistemi, 2012 yılından bu yana uygulanan 4+4+4 modeli ile şekillendirildi. Ancak Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in son açıklamaları, bu yapının yeniden değiştirileceğini gösteriyor.

Son yıllarda, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, ÇEDES, MESEM, ÖMK, LGS (…) gibi tartışmalı projeleri (!) uygulayan MEB, bu kez de 4 yıllık zorunlu lise eğitimini esnetmeyi gündemine aldı.

3 FARKLI MODEL VAR !..

Mevcut 4 yıllık zorunlu lise eğitiminde değişikliğe gitmeyi planlayan MEB’in bu değişiklik ile ders yükünün azaltılmasını, merkezi sınav baskısının hafifletilmesini ve lise son sınıfta öğrencilerin üniversiteye hazırlık süreçlerinin daha esnek bir yapıya kavuşturulmasını hedeflediği ifade edildi.

MEB’in gündeminde üç farklı model bulunuyor;

3+1 Modeli; Lise eğitiminin ilk üç yılının zorunlu tutulması,12. Sınıfın ise üniversiteye hazırlık yılı olarak yapılandırılması öngörülüyor. Bu modelde 11.sınıf sonunda öğrencilere lise diploması verilebilecek.

2+2 Model ; İlk iki yılın ardından öğrenciler lise diploması alabilecek.Akademik olarak devam etmek isteyenler için iki yıl daha sürecek bir üst eğitim imkanı tanınacak.

Yaş Modeli; Lise eğitimi yaş temelli olarak yeniden düzenlenecek. 16 yaşını dolduran öğrenciler zorunlu eğitimin dışında kalabilecek. MEB’in gündeminde, bu üç modelin dışında lise eğitiminin tamamen zorunluluk kapsamından çıkarılması da yer alıyor.

“BEN YAPTIM OLDU” POLİTİKASI!..

Yapılması planlanan değişiklikler hakkında bilgilerine ve önerilerine başvurulmayan eğitim sendikaları değişim süreçlerinin “ Ben yaptım oldu !..” mantığı ile yürütülmesine tepki gösteriyorlar.

Eğitimcilerin önemli bir bölümü, örgün eğitimde lise eğitiminin zorunlu olmaktan çıkarılması ya da eğitim süresinin azaltılmasının sadece yüzeysel bir hafifletme değil; genç kuşakların bilimsel, eleştirel ve kamusal nitelikli donanımlarının engellenmesi anlamına geleceğini ifade ediyorlar.

Eğitim iş kolundaki sendikalara göre, lise eğitiminin süre olarak kısaltılması veya ders sayılarının azaltılması, öğrencilerin akademik ve entelektüel yeterlilikler edinmesini zorlaştıracak. Eğitimciler; bu tür uygulamaların öğrencilerin temel alanlardaki gelişimini olumsuz etkileyeceği gibi, toplumsal yaşama hazırlıklarını da yavaşlatacağını öne sürüyorlar.

MEB’in eğitim sisteminde yapmaya çalıştığı değişikliklerin sosyoekonomik eşitsizlikleri derinleştirmesi, özel okullar ve özel kurslar üzerinden eğitimin daha fazla piyasalaşmasına yol açması kaçınılmaz görünüyor.

EĞİTİM PAYDAŞLARI DIŞLANMAMALI!..

MEB’in 4+4+4 sisteminde lise ağırlıklı olarak yapmayı düşündüğü değişiklikler sürecinde eğitim ve bilim emekçilerinin, sendikaların, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının görüşleri alınmalı eğitim paydaşları dışlanmamalıdır. Çünkü, eğitim gibi toplumun tümünü ilgilendiren bir alanda yapılacak değişiklilerin ideolojik dar bir kapsamda ve kapalı kapılar ardında hazırlanması ulusal eğitim anlayışı ile bağdaşmaz.

Liselerin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması, erken yaşta meslek edindirme kılıflı projelerle birlikte çocuk yaşta “çırak” işçiliklerin önünün açılmasına ve emek sömürüsünün artmasına yol açacaktır. En büyük zararı ise, daha çocuk yaşta eğitimden koparılan ve “çocuk gelin” olmak zorunda bırakılan kız çocukları görecektir.

Nitelikli zorunlu örgün eğitim çocuk işçiliği/çocuk gelinleri sona erdirmek açısından en etkili araçtır. Bu nedenle zorunlu örgün eğitim değişiklikleri yapılırken çocuk işçiliğin ve çocuk gelinlerin yaygınlaşmasının temelde bir insan hakları sorunu olduğu, çocukların tüm haklarının korunmasının sosyal devletin anayasal görevi olduğu anımsanmalıdır.

SİYASET ÜSTÜ OLMALIDIR…

Eğitim sistemlerinde çağın hızla değişen koşullarına göre değişiklikler yapılması doğaldır. Ancak, MEB’in yapmayı düşündüğü değişikliklere bakıldığında; çalışmaların yine çok aceleye getirildiği, eğitim paydaşlarına yeterince danışılmadığı, açık bir model oluşturulmadığı bu yüzden de bilimsel ve toplumsal açıdan etkililiğinin sorunlu olabileceği düşünülüyor.

Milli eğitim politikalarında ideolojik bağnazlık bataklığına saplanan; akıl ve bilimin aydınlık rehberliğini terk eden ülkelerin eğitim sistemlerinin bizzat kendisinin cehalet üretmeye başladığı gerçeği hiç unutulmamalıdır...