Çıkarılmak istenen İklim Yasası’na karşı büyük mücadele veren, pandemi döneminde aşılara şiddetle karşı çıkan Araştırmacı-Yazar Ali Osman Önder Haberes Dergisi’nin Mayıs 2025 sayısına konuk oldu.
Haberes Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e İklim Kanunu, aşılar ve yapay depremlerle ilgili önemli iddialarda bulunan Önder; “Bu kuraklık algısı içinde atık sular, lağım sularının arıtılıp insanlara içirilmesi de var. Yani insanlara kendi idranını içmeleri istenecek. İnsanın her yaptığı, her davranışı karbon ve karbon emisyonu olarak kabul edilecek. İklim Kanunu riskli ve çok tehlikeli bir kanun. Buna imza atacak ülkeler uzun süre kendine gelemez” dedi.
Çıkarılmak istenilen İklim Kanuna karşı mücadelenizle öne çıkıyorsunuz? Bu İklim kanunu ile ne amaçlanıyor. Ülkemize ve bizlere etkileri nasıl olacak?
İklim Kanunu bir ceza kanunudur. İklim Kanunu aslında faaliyette uygulanıyor ancak cezaya dönüştürülmemesi için ayrı bir mücadele vermek gerekiyordu biz onu yaptık. Kanun geri çekilmedi yalnızca Revize gerekçesiyle tekrar önümüze getirilecek. Kamuoyunda oluşturduğumuz tepkiler neticesinde tepkiyi soğutmak ve unutturmak adına bir hamle yapıldı. Şöyle de bir durum var; İklim Kanunu yıllardır uygulama olarak yürürlükte ceza olarak değildi. Kanun ceza-i şartlar ve kalıcı yasaklar getirmeyi planlıyordu. Onun ana bataklığı olan Paris İklim Anlaşması olarak uygulanıyor. Asıl bataklık işte bu prangadır. Bu kanun geçmiş olsaydı Paris İklim Anlaşması çok katı cezalara dönecek ve içinden çıkılamaz, geri dönüşü olmayan çıkmaz bir yola sokacaktı. İklim Kanunun amacı; Sözde Küresel ısınmadaki sıcaklık artışındaki 1.5 C dereceye düşürmek ya da sabitlemek olarak baz alınan ve insan ve hayvan (metan, sera gazı, fosil yakıt, karbondioksit, azotoksit) faaliyetleri sonucu gerçekleşen karbon salınımını azaltmak olarak ifade ediliyor. İklim kisvesi adı altında tüm bunların suçlusu hayvanlar, insan faaliyetleri ve iklim değişikliği diyorlar. Hadi oradan diyoruz. İstenilen düzene geçebilmek için kendi elleriyle yaptıkları bir girişim aslında bu… Tersi olsa ineklerin gazıyla uğraşmazlardı, pirinç tarlalarıyla uğraşmazlardı, buğday siloları patlatılmazdı, “iklime uyumlu binalar demezlerdi, akıllı şehirler, karbonsuz şehirler” demezlerdi, “yapay et” demezlerdi, “böcek yiyin” demezlerdi. Neden böcek? O kadar imkan, protein varken. Elinde ata tohumu mu yok, neden yapay gıda? Ata tohumlarını piyasadan çekip hibrit tohumlarına, İsrail tohumlara muhtaç olmak niye? Her türlü şifalı bitkisel ilaçlara sahip iken kimyasal aşı ve ilaç yarışı neden? Tonlarca hamsisi bol olan ülkeyiz neden kurt, solucan, tırtıl yemeliyiz? Yeni Dünya Düzeninin gelecekteki gıdası bunlar. Biraz düşünen insanlar için ibretlik konu. Basit olarak görülebilir. Yapay gıdaların ve yapay yaşamın önü açılıyor. Dijitalleşme adı altında distopik bir dünya. Bunların kahvaltısında, doğal yumurta, yağ, bal, çikolata, peynir, et, süt, aklımıza ne geliyorsa eksik olmaz. Ama bize zararlı dedikleri her şeyi kendileri yiyor ve insanların bunları tüketmemesini öneriyorlar. “Et yemeyin” dedikleri gibi, Et fiyatlarını sürekli yükseltip et ve et ürünlerine, süt ve süt ürünlerine ve gıdaya erişime zorlaştırdıkları gibi… Üretici artan maliyetlerden ötürü üretmekten soğuyor. Örneğin 2 lira olarak çıkan ürün, bize ulaşana kadar 40, 50, 100 lirayı buluyor. Arada aracılar, nakliyeciler elbette var ama haddinden fazla bir ağ var. Her alanda rant kuran bir ağ var. Tavuk çiftliklerinde artan yangınlar, denizlerde, göllerde ölü balıklar, ülkemizin her yerinde yanan buğdaylar, ormanlar, şap aşısından sonra ölen hayvanlar ve kapatılan hayvan pazarları. Bunlar Paris İklim Anlaşması taahhütlerini işte bu yollarla gerçekleştirmiş oluyorlar. Bu olaylar sadece bizde değil. Birçok ülkede yaşanıyor. ABD’de geçtiğimiz yıl en büyük tavuk tesisi yandı. Biliyorsunuz FDA yapay tavuk etine yine yakın zamanda onay vermişti. İtalya ise yapay eti ilk yasaklayan ülke olduğunu duyurmuştu.
“İklim ve Sürdürülebilirlik” adı altında sunulan reçeteler Birleşmiş Milletler tarafından ülkelere veriliyor. Hem iktidar, hem muhalefet partileri Paris iklim Anlaşması’na imza atarak yeni pandemi oyunlarına zemin hazırlıyorlar. Bunun bir parçası da iklim kanunu üzerinden gerçekleştirilecek. Gıda, enerji, iletişim, aldığımız nefes, giydiğimiz kıyafetler, toprağa ektiğimiz ürünler, evlerde beslediğiniz kediler de dahil buna. Kuraklık algısının oluşması için doğa tahrip ediliyor, ormanlar yakılıyor, toprak betonlaştırılıyor. Sorunu, bize bunu dayatanlar oluşturuyor. Bu zemin hazırlanmalı ki, kuraklık iknası oluşabilsin ve bunun üzerinden BM’nin 17 maddesi üzerine yoğunlaşılsın. Kitabımızda bu konulara ayrıntılı olarak değindim. Bu kuraklık algısı içinde atık sular, lağım sularının arıtılıp insanlara içirilmesi de var. Yani insanlara kendi idranını içmeleri istenecek. İnsanın her yaptığı, her davranışı karbon ve karbon emisyonu olarak kabul edilecek. İklim Kanunu riskli ve çok tehlikeli bir kanun. Buna imza atacak ülkeler uzun süre kendine gelemez. İnsanlık büyük bir dönüşüm adıyla yok edilecek. Sadece insanlar değil tüm canlılar, nefes alıp veren her şey. Sahte dünya var edip içindeki her şeyin başına ‘Akıllı’ tanımlamasının getirilmesi de bundan. Medyaya takılırsanız bunlar bir rüya, hayal gibi gelebilir. Ama bunları bilip tedbir alırsak yenidünya düzeni dedikleri cehennem çukurunda yerimizi risksiz konumlandırabiliriz. Sistemin çökmesi ve yeniden başlatılmak istenmesinin sebebi mevcut kapitalizmin yerine 4. Sanayi devrimini tamamen dünyada hakim kılmak. Dijitalleşmiş, dijitalin tanrılaştırılacağı bir evren. Bir yandan da “sanayi öncesi döneme dönmeliyiz” diyerek dijitalde olanları, dijital olanları sıfırlamak. 100 yıl geriye gitmek. Netice olarak İklim Kanunu ceza kanunu. Bu cezalar; Para cezası, karbon cezaları, hapis cezaları, karantina cezaları, üretim, dikim cezaları gibi.
Türkiye olan depremlerin yapay olduğunu savunuyorsunuz. Bu konuyla ilgili görüşleriniz neler?
Yapay depremler de akıllı şehirler kapsamında yani; İklim uyumlu şehirler kapsamında yürüyor ve tetikleme, hidrolik çatlatma, Petrol, sondaj kuyularını patlatma yöntemleriyle gerçekleştiriliyor. Hiçbir dönemde hemen hemen her gün deprem propagandası yapılmamıştı. Fay geçmeyen bölgelere bile deprem vurgusu veriliyor. Dedim ya her şeyin bir kılıfı var. Küresel ısınma diye yaygara koparan küresel medya özellikle son iki aydır sürekli yağmur, kar ve soğuk uyarısı veriyor. Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde ciddi yağışlar ve kar yağışı görülüyor. Araştırdığımızda bunları görüyoruz. Yeni Dünya Düzeni kavramı: “Nesnelerin eşyaların interneti, Tüm varlıklar yapay zeka merkezli 5G ve akıllı şehirler distopyasından yönetilecek. 15 dakikalık şehirler. Yapay depremler niçin oluyor sorusun yanıtı: Eskiyi yık, akıllı şehri yap! Nötr karbon, karbonsuz binalar. İklim uyumlu şehirler güzellemelerinin altında yatan kölelik.” Fiziki, somut ve elle tutulur olan her doğal olanının, her şeyin aslının ve yapayını ve sahtesini inşa etmek. Yapay insan, yapay zeka, yapay et, yapay süt, yapay peynir, yapay robot, yapay ormanlar, yapay güneş, yapay bulut gibi. Yapay depremlerin Akıllı Şehirler projesiyle bağlantısı var. Akıllı şehirler çok kötü bir tuzak! 15 dakikalık Smart City şehirleri ifade eder. Akıllı şehirlerde, tavuk, koyun, köpek, kedi ve benzeri hayvanlar yok. Tavuk yoksa yumurta da olmaz, güneş yoksa D vitamini de olmaz, yağmur yoksa toprak da olmaz, balık olmazsa vitamin de olmaz. “Akıllı Şehir” ne demek biliyor musunuz? Almanya’nın bir ucundan, diğer ucuna değil, bir çay evinde oturup çay içmek değil, Antalya’ya, İstanbul’a gitmek değil, bulunduğun coğrafi alanda ormanın bulunmadığı, ağaçların olmadığı, fotosentezin olmadığı, toprağın olmadığı, doğal yaşamın olmadığı, doğal gıdanın olmadığı, elektrikle suyun kontrol altında istedikleri kadar kullanılabildiği bir yaşam alanı, 15 dakikalık bir Smart City. Bu Smart City düzeni; Küresel askeri içtima sistemidir ve tamamen şeytani bir düzendir. Sizi içtimaya geçirecek bir distopya dünyası. Şehirleri Paris İklim Anlaşması hedeflerine uygun hale getirmekten bahsediyorlar. Şimdi bir dakika. One Minute!.. Paris İklim Anlaşması daha ne alaka bununla? Ne alakası var akıllı şehirlerle? Ne demek bu biliyor musunuz? Akıllı şehirler anlaşmasıyla şehirlerinizi yıkacaklar, yok edecekler, kimini yapay sellerle, kimini yangınlarla, kimini sahte depremler ile fayları tetikleyerek. Yapay depremlerin mümkün olduğunu devletin resmi kurumu “TÜBİTAK” tarafından da raporlanmıştır. Bununla ilgili de “TÜBİTAK” dergisinin özel sayısı bulunmaktadır. Toplumu yapay depremlere zihinsel olarak hazırlıyorlar. Her gün, “her ilde deprem olacak” vurgusu sık sık yapılıyor. 6 Şubat depreminden sonra daha fazla arttı. Haberlerde deprem profesörleri son zamanlarda şunları söylüyor: Ege’de 24 İl tehlikede, faylar sıkıştı. Karadeniz’de 27 İl her an patlayabilir, Akdeniz tamamen gidebilir, Doğu, Güneydoğu taş üstünde taş kalmaz, İstanbul Trakya bitti! Mübarek altımız, üstümüz sürekli fay patladı, patlayacak algısı. “Tetikleyeceğiz” demiyorlar da. Bill’imciler yapay depremleri aşılıyor insanlara.
Pandemi döneminde Covid aşılara da tepki göstermiştiniz. Son yıllarda kalp krizi ölümlerinin artmasında bu aşıların etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz?
Pandemi aslında bir PANDEMİ değildi. PLANDEMİ’ydi. Yani planmış bir operasyondu. Bu operasyonu Sağlık kılıfıyla toplumun yüzde 88’i aşılandı. Aşılamalardan sonra hem ölüm vakaları, hem hastalık oranları çok fazlasıyla artış gösterdi. Aşılama yapılmazdan iki ay evvel tüm illerden nüfus oranlarını gösteren tabelalar kaldırıldı ya da üzeri silindi. Bu bir nüfus planlamasıydı. Her ilin nüfus artışında hızlı bir düşüş yaşanacak ve bu rakamlarla kıyas edildiğinde gerçekler ortaya çıkmış olacaktı. TÜİK verilerine göre kanser ve kalp krizlerinde, inme, pıhtı, felç gibi oranlarda ciddi bir artış var. Bunun sebebi aşılardaki zehir. İnsanların vücuduna yüklenen Spike Proteinleri aynı zamanda Grafen oksit maddeleridir. Nanopartiküllerin hücrelere bırakılmasıdır. mRNA teknolojisi insanlar üzerinde ilk defa aşılamayla denendi ve tüm insanlık üzerinde denediler. Bu facia o dönemler anlatılmadı biz anlattık. Adına Komplo Teorisi dediler. Ve hiçbir alanda sesimizin duyulmasına müsaade etmediler. Aşı firmalarının prospektüsünde dahi ne denli ölümcül sebeplere olduğu ifade ediliyor. Onam belgesinde ne diyordu: Ölüm dahil hiçbir sorumluluk kabul etmiyoruz. Senin kabul etmediğini ben neden kabul etmeliyim? Diye sorarım… Birçok tıp dergisi ve makalelerde hatta aşıyı savunan birçok doktor bile şu an Covid aşısı kaynaklı ölümlerde artış olduğunu itiraf etmektedir. Çözüm sunuyorlar mı? Hayır. Ama “Mutlaka aşı olun” derken “Bilim” diye çakıyorlardı yalanlarını. 26 Şubat 2024 tarihinde yer alan bir habere göre: “20-24 yaş grubunda nüfusun 159 bin kişi azalmış olmasından” bahsediliyordu. Son zamanlarda patır patır kalp krizinden vefat eden genç yaştaki ölümler gündeme neden gelmiyor? Aşı sonrası tüm yaş gruplarında, tüm meslek dallarında, kurumlarda neden ölümler arttı? Başka bir istatistik veri de ise Türkiye’nin nüfus artış hızı resmen çakıldı. 2020 ve 2022 Nüfus artışına göre nüfus artışı 2023 itibariyle hızla durma noktasına geldi. Doğurganlık azaldı. Türkiye’nin nüfusu 2023 yılında neredeyse hiç artmadı. Yıllık nüfus artışı 2022 yılında binde 7.1 iken, bu oran 2023 yılında binde 1.1 olarak kayıtlara geçti. Nüfus artışı durduğu gibi aynı zamanda düşüş var. Dünya genelinde nüfus kontrolü aşılardan sonra daha belirgin olmaya başladı. Türkiye nüfusu 2023 yılına kadar %10’un altına düşmemişti. Ama şu an geriye doğru bir düşüş yaşanıyor. ‘Deagel’in dünya ülkelerinin 2025 ve sonrası tahminlerine doğru bir gidiş var. Aşılara çözüm önerim şunlardır: Kaç doz aşı olundu ise o kadar adet hacamat yapılmasıdır. Temiz Çam ağaçlarının iğnelerinin tıpkı çay demler gibi içilmesidir. Dozunu kaçırmadan. Isırgan otunun çorbası, yemeği veya suyu tüketilmelidir. Çıra kullanılmadır. Ölü sularınıza çıra atarak alkali hale getirilmesidir. Kan sulandırıcı yerine limonlu su tüketilmesidir. Çıplak ayakla toprağa basılması ve yürüyüş yapılmasıdır.
Dünya nüfusunu azaltmak isteyenler kimler?
Amerika’nın Georgia eyaletinde Guidestones Anıtı vardır. Bu anıta rehber taşı adı verilmektedir. ABD’nin Elbert County şehrinde bulunan bu anıt 1979 yılında inşa edildi. Taşta yeni dünya düzeni manifestosu yer alıyor. Şeytanların 10 emri yer alan ilkelerin İlk maddesi ise “insan nüfusunu daime doğa ile uyumlu olarak 500.000.000 (Beş yüz milyonun) altında tut. Dünyanın kanseri olma ve doğaya yer bırak!” Sürdürülebilirlik maskesinin insanlığı ve insanları silip süpürmek olduğu konusunda parçaları birleştirip büyük resim üzerinden değerlendirmeliyiz. Çünkü planlan ve saklanmayan gerçekler bu… İklim konusu nüfus planlamasında etkili rol alacak. Dünya nüfusunun 8 milyardan 500 milyona düşmesi gerektiği Roma Kulübü’nün ilkeleri arasında açıkça ifade ediliyor. Bu derin bir küresel yapılanmaların projesidir. Gerekçe ise kaynakların yetersiz oluşu adı altında isteniyor. Büyük Sıfırlama ve Sürdürülebilirlik; Dünya nüfusunu düşürmemiz gerekiyor diyenlerin yol haritasıdır aslında. Çok yönlü bir şeytani tarikattan söz ediyoruz. İklim ve Covid tarikatının amacı nüfus oranlarını düşürme operasyonunu “Güzel, temiz, akıllı, sürdürülebilirlik” vaatleriyle gerçekleştiriyor. Tek gözlü şeytanların insanlığa, doğaya, doğal olana, ekolojik dengeye ve düzene, ilahi sisteme, yaratıcıya karşı açtığı savaş, biçtiği kefen. Modern ve dijital kölelerin tabiri caizse kutsal kitabı. Dünyanın intizamını, nizamını iklimi, gıdayı, toprağı bozmak isteyenlerin yolundan gidenlerin tek tip insan düzeni. Fıtrata aykırı sahte düzene itaat edenlerin dünyası.
Yahudi haham Ammon Yitzhak bir video yayımlayarak küreselci şeytanların 2021 – 2030 yılları arasında planlanan Birleşmiş Milletler’in Belgesini açıklamıştı. Kaynak: (www.youtube.com/watch?v=x18XN05uoPM)
Kitapta da çoğuna yer verdiğim Ammon’un açıkladığı belgedeki maddeler şöyle:
Birleşmiş Milletler ajandası: Çocuklar ailelerden alınacak, özel mülkiyet, hayvanlar bitecek!
Sırasıyla: 1-Tek dünya devleti. Dünyayı yöneten tek bir hükümet olacak. 2- Nakit parasız dünya ödeme merkezi. Dünya merkez bankası. 3- Tek Dünya ordusu, Milli bağımsızlık ortadan kalkacak. Ulusal egemenliğin sonu.4- Özel şahıs mülkiyetinin sonu. 5- Aile kurumunun sonu. 6- Dünya nüfusunun azaltılması. Nüfus artışı ve yoğunluğunun kontrol altına alınması. 7- Çoklu aşı mecburiyeti. (1.2.3.4.5doz diye bastırmaları alışkanlık kazandırmaktı) 8- Dünya genelinde asgari ücret, tüm maaşlar kesilecek. Evrensel Temel Gelir’e bağlı kalınacak. 9- Mikroçip takılması. Bu çiplerle ödeme ve gözetimi. 10- Dünya genelinde sosyal kredi sisteminin uygulanması. Çin’de uygulandığı gibi. 11- Trilyonlarca 5G cihazının totaliter kontrolün takip ve gözetlenmenin yapılması için kullanılması. 12- Çocukların yetiştirilme haklarının ve mülkiyetini ailelerden alınıp devlete verilmesi. 13- Okulların ve üniversitelerin tek dünya devletinin kontrolüne geçmesi. 14- Özel araç, araba, ev mülkiyetinin tamamen ortadan kaldırılması. 15- Bütün şahsi şirketlerin tek dünya devleti tarafından el konması. 16- Havayolu kullanımının zaruriyet dışında yasaklanması. 17- İnsanların şehirlerde oluşturulacak alanlarda toplanması. (toplama kampları Çin’deki gibi) 18- Sulama techizatlarının kaldırılması. 19- Özel mülkiyete dayalı tarım faaliyetlerinin sonlandırılması. 20- Otlak hayvanlarının mülkiyetinin ortadan kaldırılması ve otlanmasına izin verilmemesi. 21- Müstakil aile evlerinin mülkiyetinin kaldırılması. 22- Toprakların kullanılmasının insan ihtiyaçlarının insan ihtiyaçlarıyla sınırlandırılması. 23- Sentetik olmayan bitkisel tedavilerin yasaklanması. 24- Alternatif tıp faaliyetlerinin yasaklanması. 25- Fosil yakıt kullanımının sonlandırılması. Hahamın açıkladığı Birleşmiş Milletler’in 2030 ajandası işte bu.. Haham sözlerinin sonunda kimin kulakları duyuyorsa iyi dinlesin. “Mısır firavunu bile bu şeytani düzenden daha merhametli olurdu” diyor. Bunu bir haham söylüyor. Sorgulayan insanlar artık dünyanın her yerinde bu sapkınların planlarından haberdar. Vicdanı olan dile getiriyor, anlatıyor. Lucifer’in çocukları olarak kendisini nitelendiren Pagan tarikatı semboller, diziler ve işaretlerle gerekli mesajı yangınlarla, depremlerle, sahte salgınlarla veriyor ve gözümüze sokuyor. Bu tarikata bağlı göz önündeki kurumlar; Rothschildler, Rockefeller, Gates Vakfı, Dsö, Wef, Gavi, Unicef, Bm, Dünya Bankası, Aşı, İlaç lobisi. İnsani yardım kılıkflı küresel çeteler. vb.
Türkiye’nin ve Dünyanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’nin ve dünyanın geleceğini şayet insanlık bu yılda uyanamaz ve ayağa kalkamazsa kaos ve karanlık olarak görüyorum. Sıfırlanmış bir nesil, sıfırlanmış bir para, sıfırlanmış bir yaşam ve mülksüz toplumlar, dijital köleler, aygıtlar, insansız dünya, transhümanizm… Uluslararası tüm anlaşmalardan çıkmalı ve özümüze toprağımıza yüzümüzü geri dönmeliyiz. Yoksa bu “Kıvrak Zekâ” testinden kitleler sınıfta kalacak ve oluk oluk selin kütükleri götürdüğü gibi götürecek. Tersi durumda ise rahatlama dönemi gelecek ve mücadele edenler sabredenler kurtuluşa erecekler. 2. Nuh Nufanı diyebiliriz.
Pandemi, İklim Kanunu, Yapay Depremler. Önümüzdeki süreçte Türkiye’de bunlara benzer yeni tehditler olacak mı?
Türkiye’de yapay deprem propagandasının ve denemelerinin yapılıyor olması tekrar olacağına bir işarettir. Yeni bir Pandemi karşı çıkılamazsa olacak. İtaat ve otokontrol pandemisi diyebiliriz. İnsan, Enerji, Sağlık, Çevre, Hayvanlar birleşiminden oluşan TEK SAĞLIK PANDEMİSİ hazırlıkları var. Deagel İstihrabat sitesinin ülkeler arası 2025 ve sonrası nüfus artışının hızla düşeceğine dair verileri var. Türkiye’nin nüfusu 10- 12 milyon arasında erişim olarak gözüküyor. Dünya Sağlık Örgütü yeni pandemi anlaşmasını üye ülkelere sundu ve onaylandı. ABD, Rusya ve Arjantin hariç ülkeler onayladı. Hastalık X yani her türlü isim konulabilecek.
Haberes okurlarına son mesajınız var mı?
Böylesine önemli konulara yer verdiğiniz için ve bizlerin görüşlerini önemli görerek okuyucularınıza aktardığınız için Haberes ekibine çok teşekkür ediyorum. Okuyucularımıza mesajım; Lütfen bunları bir “Komplo Teorisi” olarak görüp yabana atmayın. Çocuklar üzerinden de planlar hazır. Geniş bir yelpazede karşımıza çıkıyor bu konular. Topraklarımız için, vatanımız için, geleceğimiz için, hepimiz ortak meselelerde buluşarak araştıralım, sorgulayalım ve insanlık adına bu tuzakları bertaraf edelim. İlgi ve alakanıza çok teşekkür ederim. Sevgiyle kalınız…