2023 Haziran ayında yitirdiğimiz efsane Kantocu ve ses sanatçısı Nurhan Damcıoğlu’nun kardeşi sevilen müzisyen Burhan Damcıoğlu  Haberes Dergisi’nin Aralık 2023 sayısına konuk oldu.

Damcıoğlu; “Günümüzde hep şipşak ve cıstak cıstak müzikler yapılıyor. Ritmler artık makineden geliyor, müzik yapmak çok kolay oldu günümüzde. Enstrümanları eskiden müzisyenler çalardı. Şimdi ise makineler çalıyor” dedi.

Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Nasıl bir ailede kaç kardeş büyüdünüz?

1947 Ankara doğumluyum, ikizler burcuyum. Dokuz kardeşten beşinciyim, tam ortadayım. Benden büyük dört, benden küçük dört tane kardeşim var. Çocukluğum iyi geçti. Ankara’da okudum ilk, orta ve liseyi. Ankara Gazi Lisesi’nde öğrenciliğim sırasında yazlık sinemada gazoz satar; Ankara Gençlerbirliği’nde amatör futbol oynar ve aynı zamanda amatör müzik yapardım. Ablalarım Nurhan ve Perihan, Devlet Konservatuvarı’na gittiler. Babam elektrik ustabaşıydı ve ailedeki erkek çocuklar da çalışsın istiyordu. Annem ise sanata daha yakındı. Annem önceden Çocuk Esirgeme Kurumu’nun sonra da Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin baş terzisiydi. 60’lı yıllarda yazlıklarda amatör dans ve şarkı yarışmaları olurdu. Ayhan abim ve kardeşim Perihan dans yarışmalarında derece alırlardı ben de çocuk halimle orkestraların yanına gider onlarla şarkı söylerdim. Çocukluğumuzda da müzik ve sanatla yakından ilişkimiz vardı.

Ablanız Nurhan Damcıoğlu’nun sizin sanat ve sosyal hayatınızdaki yeri nedir? Sanatçı  olmanızda etkisi ne şekilde oldu? Birlikte sahne çalışmaları yaptınız mı? Abla kardeş aynı sahneyi paylaşmak nasıl bir duygu?

Ortaokul yıllarında Nurhan ablam beni Ankara Radyosu Çocuk Korosu’na ve Devlet Opera ve Balesi’ndeki Çocuk Korosu’na yazdırdı. Devlet operasında korodayken Yalçın Başar abimiz bana gitar çalmayı öğretmişti. Kendi kendime çok geliştirdim sonra. Müzikle tanışmam 1960’lı yıllara dayanıyor. Nurhan ablam 1969’da beni İstanbul’a çağırdı. En son yapılan Altın Mikrofon Ses Yarışması’na 2 şarkıyla katıldım: Quando L'Amore Diventa Poesía ve Historia de un Amor. Hatta Historia de un Amor’u o dönem türkçe versiyonunu Ertan Anapa “Benim bütün dualarım seninle” olarak yorumlamıştı. O yarışmada 545 şarkıcı arasında ilk 5’e girdim. Yarışmada Nilüfer birinci oldu, ben üçüncü oldum. İstanbul’daki iş hayatıma bu yarışmadan sonra başlamış oldum. Ablam benim İstanbul’a gelmeme ve sanat hayatımın başlamasına sebep oldu.

O dönem her semtte aile gazinoları vardı, ben oralarda çalışıyordum. Nurhan ablamın menajerleri onla düet yapmamı istedi. İlk düetimizi Bursa Çelik Palas Otel’de yaptık. Sonra sahne hayatım devam etti. Ablamla babamızın memleketi Adana’da da düet yaptık. Turgut Özal Başbakan iken Bolu Abant’ta 5 yıldızlı bir otel açmıştı orada da ablamla düet yaptık. Nurhan ablam sahne hayatımda ilerlememe çok yol gösterdi. Ben hareketli ve şovmen bir yapıya sahibim. Ancak ablamın yanında biraz hareketlerime dikkat ediyordum tabi. Birçok defa çok değerli sahneleri birlikte paylaşma şansına eriştim. Benim için çok heyecan vericiydi onunla aynı sahnede olmak.

 Çok farklı dillerde şarkı söyleyebiliyorsunuz. Bunu nasıl başardınız? Özellikle şarkı söylediğiniz dilin aksanını hiç bozmuyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

O dönem İtalya’da San Remo Şarkı Yarışması yapılırdı, dünya çapında ses getiren bir yarışmaydı. O yarışmada birinci olan şarkıyı ben o hafta sahnede okurdum. En büyük abim Yalçın bana İtalya’dan pikap ve sahne kostümü getirmişti. Yalçın abimin de bende çok büyük izi vardır. Dönemin ünlü yabancı şarkılarını plaklardan dinler, ezberler ve çalıştığım yerlerde sahnede söylerdim. Yabancı çok arkadaşlar edinirdim çalıştığım yerlerde. Karşılıklı hep iletişim kurabilirdim bana hep şarkı sözleri getirirlerdi. Ben de müzikleri dinlerken onlar gibi söylemeye çalışırdım. Bunun Allah vergisi bir yetenek olduğunu söylüyorlar. Bir keresinde İtalya’ya gittiğimde beni italyan zannetmişlerdi. Hatta bunu söyleyen bir arkadaşım Kerim Soysal o dönem Devlet Opera Balesi’nin müdürüydü. Bana “keşke konservatuarda okusaydın çok başarılı ve ünlü olurdun” demişti.

Crazy Boys orkestrası ile yollarınız nasıl kesişti? Sizdeki yeri ve önemi nedir bu orkestranın?

Biz dört arkadaştık, benim haricimdeki çocuklar Maarif kolejinde okuyor ve lisan biliyorlardı. Ben sanat okulu elektrik bölümünde okuyordum ve yabancı lisan bilmiyordum. Buna rağmen tüm yabancı parçaları ben okuyordum.  O dönem tam Beatles devriydi. Biz arkadaşımız Teoman’ın babasının garajında prova yapar şarkı söylerdik. Orada üç yabancı şarkı ezberlemiştim. Crazy Boys grubu orada kuruldu. Crazy boy da bendim, hareketli ve sporcu olduğum için bana öyle derlerdi. 1967 senesinde Hürriyet Gazetesinin yaptığı liseler arası şarkı yarışmasında ben en iyi şarkıcı seçildim. Ankara’da çalışma hayatımda bir süre Crazy Boys grubuyla çalıştım. O gruptaki arkadaşlarımın hepsini kaybettik. Hepsi benim için çok değerliydi.

 Genel anlamda günümüzde yapılan müzik çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Neler değişti sizce eski yıllardan günümüze? Sanat sanat için mi yapılıyor sizce?

Günümüzde hep şipşak ve cıstak cıstak müzikler yapılıyor. Ritmler artık makineden geliyor, müzik yapmak çok kolay oldu günümüzde. Enstrümanları eskiden müzisyenler çalardı. Şimdi ise makineler çalıyor. Akademik olanlar zaten yaşını başını almış durumda. Benim zamanımda Yıldırım Gürses, Tanju Okan, Ertan Anapa, Dario Moreno ve birçok değerli opera sanatçısı vardı. Halk ozanlarından Aşık Veysel, Neşet Ertaş’lar sanki ruhlarıyla çalar söylerlerdi. Arabeskte ise en çok sevdiğim sanatçı Müslüm Gürses’ti.

Hazır sizi yakalamışken ablanız Nurhan Damcıoğlu ile ilgili de bir soru sormak isterim. Nurhan hanım kantoya nasıl başladı. Böyle bir sanat dalının varlığını kimden öğrenmiştir? Ve bu üstün başarısının sırrı neydi sizce?

Nurhan Ablam 70’li yıllarda İstanbul’da tiyatro oyuncusuyken o devirde pop müzik dünyada çok revaçtaydı. Türkiye’de sinema artistleri sahneye çıkıp para kazanırdı. Bu bir akım olmuştu. O dönemin en ünlü müzisyenlerinden Fehmi Ege, Nurhan ablama da kanto söylemeyi teklif etti. Kantoyu notaları ve müzikleriyle ablama öğretti, onu sahneye hazırladı. Ablamın alt yapısında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda aldığı tiyatro ve bale eğitimi vardı, eski kantoları modernize ederek sahneye koymasında bu eğitimin de faydası oldu tabi.  O dönem bütün eğlence mekanları kadroya ablamı istiyordu. Atatürkçü bir müslüman kadının sahneye kantolarla çıkması, büyük şovlar yapması herkesin ilgisini çekiyordu. Zeki Müren himayesine almıştı ablamı o dönem.

 Çok uzun yıllardır sahnelerdesiniz. Bu başarının sırrı nedir? Kendinizi nasıl disipline ettiniz?

Bana göre iki sebebi var. Düzgün bir aile yapım var. Diğeri de müzik ve sanata olan saygım. İşverenler sanatçıları işe alırken yapılarına, karakterlerine de bakardı. Ben hep çok uzun yıllar çalıştım çalıştığım mekanlarda. Yaptığım işe ve çalıştığım yerlere çok saygım vardı. Sahne kıyafetimden, ayakkabıma, müşterilerle kurduğum düzgün iletişime kadar her konuya çok özen gösterirdim.

Şair Ahmet Muhip Dranas’ın hayatınızdaki yeri nedir? Sizi müziğe nasıl yönlendirdi? 

Ahmet Muhip Dranas o dönem Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumlarının genel müdürüydü.  Annem de çocuk esirgeme kurumunda terziydi. Ben de orada kreşe gidiyordum. Müziğe ve sanata ilgimi anlamış olacak ki beni, ablamı ve kardeşimi devlet konservatuarına yönlendirdi. Onun önerisiyle annem Devlet Opera ve Balesi terziliğine başladı, ben de konservatuarda çocuk korosunda şarkı söylemeye başladım.

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Yeni projeler var mı?

Ailemle birlikte İstanbul’dayım, emekli olduğum için daha sakin bir hayat geçiriyorum. Torunum Ata’yla bol bol vakit geçiriyoruz. Evde gitarımla sık sık kendi kendime ve aile içinde müzik yapmaya, şarkı söylemeye devam ediyorum. Ayrıca eskimeyen müzisyen dostluklarım var, onlarla düzenli olarak Moda’da Barış Manço kafede buluşuyoruz. Eskileri yad ediyoruz, birlikte şarkılar söylüyoruz. Davet edildiğim zaman da seminerlere, balolara yine orkestramla gidip program yapıyorum. Ayrıca kendimi bildim bileli çok sıkı bir Beşiktaş taraftarıyım, Beşiktaş Kulüp üyesiyim ve aynı zamanda Divan Kurulu’ndayım.

Eskişehir’e hiç geldiniz mi? Neler söylemek istersiniz şehrimiz ile ilgili?

Eskişehir’e 1974 senesinde Kıbrıs savaşından sonra ilk turneyle geldim. Nurhan ablam ve Tanju Okan, rahmetli Güzide Kasacı, Bedia Akartürk, Gökben de kadrodaydı. Sinemada konser verdik. Ertesi gün Yılmaz Büyükerşen bizi üniversitede misafir etti.  Yıllar sonra 90’lı yıllarda tekrar geldim. Bir gece kulübünün açılışında çalıştım. Yine Büyükerşen bizi üniversiteye davet etti, bu sefer ailemle gitmiştim. Bir kez de Eti Bisküvileri’nin kuruluş yıldönümü için şirket balosu yapılmıştı, fabrikada açık alanda yapılan etkinlikte Emel Sayın’la birlikte sahneye çıktım. Eskişehir benim için en medeni ve kültür seviyesi en yüksek şehir. Aynı zamanda da Anadolu’nun her tarafına yol kavşağıdır.