“Motor” kelime anlamı ile “Herhangi bir enerji formumu (elektrik, kimyasal, benzin, LPG vb.) mekanik enerjiye dönüştüren kuvvet makineleridir.” Hareket gerektiren her yerde kullanılırlar. Hareketli olmaları ve yük altında çalışmaları sebebiyle yıpranırlar. Uzun süre aynı şartlar altında çalışacak motor imal etmek zor bir iştir. Yüksek teknoloji gerektirir. Günümüzde bazı motor türlerini imal etmek kolay hale geldi. Onlarca yılın sonunda tasarım kolaylaştı, imalat teknolojileri geliştirildi.

Otomobil teknolojisinde oluşan rekabet ve üretim sayılarındaki büyüklük, içten yanmalı motor imalatçılarını başka bir yöne itti. Birbirleriyle yıllarca motor teknolojisinde rekabet eden firmalar rekabeti bıraktı ve aynı segmentte otomobil imalat eden firmalar aynı motorları kullanmaya başladılar. Kısaca her bir marka üreticisi bir motor büyüklüğünü seçti ondan çok sayıda üretiyor diğerlerine veriyor. İhtiyacı olan başka büyüklükteki motoru diğer marka üreticisinden alıyor. Böylece bir tipe yönelen firma daha kaliteli ve daha ucuza motor imalat etmiş oluyor ve herkes kazanıyor.

Ancak savunma sanayisinde durum çok farklı. Savunma silahları ve teknolojileri üreten ülkeler kendi ürünlerini başka ülkelere vermiyorlar. Eğer verdilerse bile bazı kullanım şartları getiriyorlar. Daha vahimi ihtiyacınız olduğu en kritik durumda yedek malzemesini vermiyorlar ve tüm sistemi kullanım haricine çıkarıyorlar. Örneğin bizzat yaşadığım olaydır. 1995 yılında “Kardak krizinde” F16 uçaklarımıza güç veren F110-GE-100 motorlarında kullandığımız ve siparişleri açılmış parası ödenmiş olan “rulmanları” göndermedikleri için motorlarımız yerde kaldı ve motorların ihtiyacı olan rulmanları bulabilmek için onlarca motoru söküp çalışabilir rulman aradık. Yani ordunuzun ihtiyacı olan cihaz ve silah sistemlerin de kimseye güvenemezsiniz. En ufak vidasına kadar yerli ve milli üretmek zorundasınız. Yoksa milyarlarca dolar verdiğiniz silahları kullanamaz hale gelirsiniz. Günümüzde bu ambargoların en somut örneklerini yaşayarak tekrar görmekteyiz.

Son 15 yılda ülkemizin ve ordumuzun ihtiyacı olan onlarsa silah sistemini imal etmeyi başardık. Hatta bunlar içerisinden marka oluşturup dünyaya sattığımız ürünler var. Bu sistemlerin en kritik parçası onları hareket ettiren motorlardır. Bunlar içerisinde tamamlanan ve serviste olan motorlarımız mevcut, İHA ve SİHA’lar da kullanılan TEI-PD170 gibi, ATAK ve GÖKBEY helikopterlerimizde kullanılan TEI-TS1400 turboşaft motor gibi, çeşitli büyüklükte Roketsan tarafından geliştirilen roketlerimizde kullanılan TEI-TJ300, KALE KTJ-3200 turbojet roket motorları gibi. Kara birliklerimizin ve deniz birliklerimizin SİDA’larının ihtiyacı olan pistonlu motorlarımızdan tasarımı biten üretimi tamamlanarak teste alınmış olan 400, 600, 1000, 1500, HP gücünde olan TUNA, AZRA, UTKU, BATU isimleri verilen motorlarımız da servise verilmeye başlanıldı. 2030’lara geldiğimizde üretebildiğimiz tüm silah sistemlerimizi hareket ettiren motorlarımız yerli ve milli olacak.

En büyük uçağımız KAAN’a güç verecek motor çalışmalarına başlanıldı. Ancak bu motoru imal etmek için Turbofan motor teknolojini bilmek gerekiyordu. Bu amaçla tasarlanan ilk TURBOFAN motorumuz TF6000 çalıştırıldı. 9 Mart 2024 tarihinde işittiğimiz “tiz motor sesi” KIZILELMA, ANKA3 ve HÜRKUŞ uçaklarımızın “özgürlüğe uçuş sesiydi.” Daha da önemlisi KAAN’ı uçuracak TF30000 motorunun “annesinin doğum sesiydi.”

 Her ne kadar, “motorunu yapabildiniz mi?”, “Daha tekerleği 10 santim kalktı mı?” diyerek yapılanları aşağılamaya kalkanlar olsa da binlerce mühendis ve teknisyen istiklal şairimiz Akif’in ifadesiyle;

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! , Şuuruyla çalışmaya devam ediyor.

 İt ürür…

Saygılarımla