Türkiye Güzeli, Dünya İkinci Güzeli, Dünyanın En İyi Modeli, Avrupa’nın En İyi Mankeni, Türkiye’de Batıya Dönük En Model Yüzü ödülleriyle öne çıkan 27 yıldır oyuncu, manken, model, şarkıcı ve sunucu olarak hep hayatımızda olan Tuğba Özay Haberes’in Aralık sayısına konuk oldu. Haberes Dergisi Genel Yayın Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’le Afyonkarahisar’daki bir program sonrasında keyifli sohbet eden Özay; “Eskişehir Türkiye’nin çok önünde giden bir şehir. Yılmaz Büyükerşen Hocamızın sadece belediye başkanı değil, Eskişehir’in gelmiş geçmiş en büyük lideri olduğunu düşünüyorum. Onun vizyonu muazzam. Eskişehir’i Dünya Şehri yaptı. Prag gibi yaptı. Yılmaz Büyükerşen ve ekibini canı yürekten kutluyorum. Eskişehir halkını da yıllarca Yılmaz Hoca’ya sahip çıktığı için kutluyorum” dedi.


 

Tuğba hanım uzun yıllardır manken, model, oyuncu, şarkıcı, sunucu  olarak hep gündemde kaldınız. Sektörde kalıcı oldunuz. Bu başarınızın sırrı ne?

Başarımı işimi çok seviyor olmama, disiplinli olmama ve işim ile ilgi asla tavizkar olmamama ve tabi ki fedakar davranmama borçluyum.

Hayatınızdaki kırılma anı neydi?

Hayatımın dönüm noktası mı? Ben aslında keşfedildim. Bodrum da tatil yaparken ailemle 16 yaşındaydım. Dikkat çeken bir kızdım. Hayallerim başkaydı. Sokakta görenler benle tanışmak isterlerdi.  Yabancı zannederlerdi.  Beni hep birileri güzellik yarışmasına sokmak isterdi. Yedi yaşında tiyatroya başladım. Şimdi herkes modellikten oyunculuğa geçiyor. Ben tam tersini yaptım. Oyunculuktan modelliğe geçtim. Ortaokul yıllarında arkadaşlarım ‘Sen çok ünlü model olursun. Bizde senin menajerin oluruz’ derlerdi. Onlara kızardım. İlk TRT’de ‘Sonradan Görmeler’ dizisiyle bu sektöre adım attım.  Ben hiçbir zaman stabil kalmadım kendime farklı alanlarla hep geliştirdim. Yenilikçi insan oldum. Kendi sektörümde birçok ilkleri yaptım. Beni zorla Türkiye güzellik yarışmasına soktular diyebilirim. Uykumdan uyandırdılar. Babam bu konuda pek destekçi olmadı. Annemin desteği oldu. Onunla Türkiye Güzellik Yarışmasına gittim. 1995 yılında Türkiye güzeli seçildim. 6 ay sonra yapılan Miss World Dünya Güzellik Yarışmasında ikinci oldum. Aynı yarışmada Dünyanın en iyi modeli ilan edildim. Paris’e gittim orada çalıştım. Döndüm Avrupa’nın en iyi mankeni seçildim. 1997 yılında popüler dizilerde rol aldım. Aynalı Tahir fenomen diziydi. Sonra Mahsun Kırmızıgül ile hemşerim filminde oynadım. Türker İnanoğlu ile tanıştım.  Onunla da projelerim oldu. Bir yandan modellik, bir yandan sunuculuk televizyon programları,  diziler sinemalar, tiyatrolar.  Bir ilkleri gerçekleştirerek; dünyaca ünlü Moda kataloglarında modellik yaptım.  Her şey çok güzel ilerledi. 27 yıldır bu sektördeyim. 11 yıl oldu modelliği sonlandırdım.  Kendi şarkılarımı kendim yazıyorum. Besteler yapıyorum. Bugüne dek albüm single çalışmalarım oldu. Bu sene bir cover yaptım. 90’lı yılların meşhur şarkısı Kibariye’nin seslendirdiği ‘Dinle’ şarkısı dışındaki tüm şarkıların sözleri ve müzikleri bana ait. Jübilemi Yıldırım Mayruk gibi gerçek bir üstadın ‘Cumhuriyet Kadınları Atatürk’ defilesiyle gerçekleştirdim. Avrupa’da da Monoca Prensi Albert’in himayesinde düzenlenen bir gecede baş manken olarak gerçekleştirdim. BBC tarafından Türkiye’de Batıya Dönük en model yüz seçildim. BBC gibi uluslararası büyük bir televizyon tarafından iki defa belgeselim çekildi. Top model oldum. Washington Post gazetesi, Amerika’da CBS ve İsviçre televizyon kanalarından hayatım konu oldu. Kariyerime sığdırdığım çok şey daha var. Başarılı olmak istiyorsanız, çok çalışacaksınız. Feragat edeceksiniz. 27 yıldır bu sektörde var olmak, hala formda olmak, sevilen, sayılan insan olmak, hala gündemde kalmak kolay bir şey değil. Kurtlar sofrası camianın içindeyiz. Kimin dost kimin düşman olduğu belli değil. Ben herkesle iyi ilişkiler içindeyim. Ancak herkesle dost olmam. Camiada çok insana ekmek verdim. Peki destek gördünüz mü derseniz pek destek görmedim. Ama bu beni hiçbir zaman rahatsız etmedi. Çünkü benim desteğim her zaman halk oldu. ‘Halkın Mankeni’ lakabı Türkiye’de bir tek bana basın tarafından verildi.  Bu da benim için çok büyük gururdur. Ben modellik kariyerimi bırakalı 11 yıl oldu ama sahne televizyon, sinema tiyatro, albümler gibi çalışmalarım devam ediyor. İki kitap yazdım. Yine üçüncüsü de çıkacak. Ben ölene dek sahnede olmak istiyorum. Ben bu hayatı seviyorum. Dün İsparta’da iki organizasyonum vardı. 16.00’de bitti çalışmalarım. Bugün sabah erken kalktım. Oradaki dostlarımızla kahvaltı yaptık. Sonra Afyon’daki programı yetiştik. Buradan çıkacağım. Ankara’ya yetişeceğim. Ankara’da akşam yapılacak organizasyona katılacağım. Yani bir günde üç şehirde çalışıyorsunuz. Bu hiç kolay değil. Ben birçok şeyden feragat ediyorum. Çünkü bu hayatı seviyorum.  Boş durmayı değil de çalışmayı sevenlerdenim. Zengin koca peşinde olmadım hayatım boyu kendi ayaklarımın üzerinde yere sağlam basan kadın olarak, birey olmayı tercih ettim. Yoksa çok kısa yoldan elde edeceğim çok fazla şey vardı. Bu tercih meselesi.


 

Hayatınızda hiç keşkeleriniz oldu mu? İyi ki bunu yapmışım dedikleriniz oldu mu?

Hiçbir zaman hayatı ajite edilecek şekilde yaşamadım. ‘Bazı Olumsuzluklarda, olması gereken olmuştur. Bundan sonra çok daha güzel şeyler yaşayacağım için bu olmuştur’ diye düşünürüm.  Elimde çok iyi fırsatlar vardı. İtalya’ya yerleşebilirdim. Evlendiğim eşim olan insan İtalya’ndı. Evliliğimi bitirmenin tek nedeni iki ülke arasında mekik dokumamdan dolayı kariyerimi tercih etmemdir. İtalya’ya tamamen yerleşip orada hayat kurabilirdim. Bunu tercih etmedim. Severek evlendim ama geçen zaman içerisinde baktım ki ben ülkemden ailemden, sevdiklerimden vazgeçemem. Çok kolay bir karar değildi. Amerika’ya yerleşebilirdim. Amerika’dan 2001 yılında yılda 2 milyon dolar kazanabilirsin ama burada yaşaman lazım teklifi gelmişti. Yine kabul etmemiştim. Paris’te mankenlik yaptım. Ama oraya da yerleşmek istemedim. Ülkemden vazgeçmedim. Eğer ki dünyaya açılsaydım mesleğimi uluslararası platformda yapıyor olsaydım belki de Dünyanın bir numaralı top modeli olurdum. Bizler kendimizi çok küçümsüyoruz.  Bir Adriana Lima’nın bir Beyoncé’un bizlerden ne farkı var? Ajda Pekkan ile Tina Turner’i yan yana koyduğunuzda aralarında ne fark var? Biz kendimizi küçük görmekten, kendi vatandaşımızın ayağından çekmekten vazgeçelim.  Bu coğrafyanın yetiştirdiği pek çok insan var. Bir Nazım Hikmet’i Pablo Neru’dan farklı tutamazsınız. Dünya lideri dediğiniz zaman bir Mustafa Kemal Atatürk’ü yadsıyamazsınız. Bir Yunus Emre, bir Mevlana’nın konuşulduğu nice değerlerimiz var. Tarkan için bir linç kampanyası başlatılmıştı.  Tarkan çok demokrat insandır. Ve sosyal konularda çok duyarlıdır.  Onun için ‘Z kuşağına hitap etmiyor’ diye sosyal medyada saçma sapan bir algı oluşturmaya çalıştılar. Bugün bir Madonna her kuşağa hitap eder. Tarkan’da Ajda Pekkan’da her kuşağa hitap eder. Biz önce kendi değerlerimizi sahip çıkmasını öğrenelim.

Siz eski bir manken olarak, Özge Ulusoy’un “Mankenler gidip fakirle mi çıksınlar yani” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin parayı değil de aşkı tercih ettiğinizi biliyoruz. Hayatı paylaşacağınız bir erkekte hangi özelliklerin olmasını istersin?

Herkes erkek doğabilir. Ama herkes adam olamaz. Benim için adamlık daha önemli. Benim için ‘hayatında mutlaka zengin adam var’ diye düşünenler vardır. İnanın birçok zaman ben destek olmuşumdur. Bundan da hiçbir zaman gocunmam Çünkü ailemden şunu öğrendim. Hayat müşterektir. Sevgi, saygı, paylaşım, sorumluluk ve sadakat olmalıdır.  Üç yıldan aşağı bir ilişkim yok. Çok flörtüz insan değilim. Ama şu da bir gerçek tabi ki davul dengi denginedir. İlla Sabancı veya Koç olmasına gerek yoktur. Kendi ayakları üzerinde durabilen, kendi kendine yetebilen insan olmalıdır. Ben ekonomik özgürlüğümü erken yaşlarda aldım. Kimseye eyvallah etmedim. Kimsenin bana bir katkısını görmemişim. Talepte etmemişim. Etseydim hanlar, hamamlar olurdu.  Ben kendim çalışıp kazanmayı tercih ettim.  Maddi konularda büyük beklentiler içerisinde olmadım.  Ama seni taşıyabilecek bir adam olmalı. Senin karşında çok da ezilmemeli. Bu sefer ilişkide de sorunlar çıkabiliyor. Erkek kadının yanında çok da ezik duruma düşmemeli. Ama benim için öncelikli sevgidir. Sorumluluktur, sadakattir, paylaşımdır, saygıdır. Sevdiğim adamın maddi desteğe ihtiyacı vardır. Ben olmuşumdur.

Ülkemizde şu anda müzik sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Müzikte dünyada çok hızlı değişim var. Şimdi gençler rap, hiphop, arembi tarzına ilgililer. Ben müziğin hemen hemen her tarzını beğeniyorum. Ben yeri geliyor Dede Efendiyi dinliyorum.  Yeri geliyor Zeki Müren, Müslüm Babayı dinliyorum. Yeri geliyor Sagopa Kajmer’i dinliyorum. O anki ruh halim neyse onu dinleyebiliyorum. Ben çünkü çeşitlilikten yana insanım.

Bugün kimi dinlediniz?

Valla bu aralar hep kendimi dinliyorum. Bu yaz ortasında çıkardığım ‘Dinle’ adlı şarkımı dinliyorum. Çünkü çok heyecan vermişti. O şarkının bende şöyle bir anısı var. Kibariye’nin çıkardığı yıllarda ben daha çocuktum. 90’lı yıllardı. Ben bu şarkıyı teybe koyardım. Elime mikrofon diye kaşık alırdım. Annemin kırmızı rujunu sürerdim. Oyuncaklarımı koltukların üzerine yayar onlara söyleyip, dans ederdim. İki sene önce rüyamda bu şarkıyı gördüm ve onu mırıldanarak sabah yedi de uyandım. Allah Allah dedim.  Söyleyen Kibariye ama sözü müziği kime ait? Hemen araştırdım.  Kadir Tapucu’ya ait olduğunu öğrendim. Kadir abiden istedim. Aldım aranjörümüz Suat Aydoğan’a teslim ettim. Şarkıyı yaptık. Bu şarkıyı gittiğim yerlerde, arabada söylüyorum. Edis’in Martılar şarkısını da çok dinliyorum. Çok güzel şarkılar yapıldığını düşünüyorum.  Ama ne olursa olsun bende dahil olmak üzere yaptığımız ve söylediğimiz şarkılar artık çok tüketime maruz kalıyor.  Esintisi çabuk geçiyor. Ama Ahmet Kayalar, Selda Bağcanlar, Zeki Mürenler, Edip Akbayramlar hiçbir zaman unutulmayacak. Biz şimdi kuşağa ve bir önceki kuşağa hitap edebiliyoruz. Bizler X, Y, Z kuşağıyla harmanlanmış bir kuşağız. 90’lı yılların çocukları biziz.  Müzikteki değişimler o yıllarda oldu. 90’lı yılların pop müziklerini de dinledik. Protest müzikleri de ondan önceki arabeks müzikleri de dinledik. Benim babam hep özgün müzik dinlerdi. O Protest müzikleri ondan öğrendim. Çok eski müzikler yeniden yorumlanıyor. Ama eskinin tadı benim için daha farklı. Bugün Zeki Müren’in ‘Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar’ını farklı bir fonksiyonda yapsalar dinlerim. Tüm bunların yanında şöyle de yozlaşma var.  Geçenlerde denk geldi. Rap müziği adı altında küfürlü şarkılar var. Bu yıllarca Amerikalı şarkıcılar tarafından bize empoze edildi. Kimsenin anlamadığı ve içerisinde sırf küfrün olduğu şarkılara maruz kaldık.  Bugün Türkçe söylenen şarkılarda da çok fazla küfür var. Ben bu yozlaşmaya karşıyım.

Sadece güzelliğinizle değil, dobra tavırlarınızla da öne çıkıyorsunuz. Lafını sakınmayan güçlü bir kadın profili çiziyorsunuz. İçinizde kimseye göstermediğiniz çocuksu bir ruh var mı?

İçimde çocuksu ruh olmaz mı? Tabi ki var. O çocuksu ruh beni hiçbir zaman terk etmesin. O çocuğum hiçbir zaman ölmesin. Çünkü o benim umudum. Tüm yaşam enerjimi ondan alıyorum. O çocuk ölürse ben de ölürüm. Siz de o çocuk ruhunuzu her daim koruyun.

Şu anda yaptığımız veya planladığınız projelerle ilgili bilgi verir misiniz?

İki sinema filmi çekiyoruz. Şu an birini bitirdik. Kahramanmaraş’ta sevgili Okan Karacan ile birlikte başrollerini paylaştığımız komedi filmi. Onu bitirdik. Şimdi Adana’da Elif Ana isimli filmde Maraş Hikayesi anlatılıyor. Çok yoğun çalışıyorum. 1 Aralık’tan ay sonuna kadar her gün başka ildeyim. Hatta bazen bir günde üç ile gittiğimizde oluyor. İyi bir sosyal medya kullanıcıyım. Takip etmek isteyenler  tuğbaozay10 hesabımdan takip edebilirler. ‘Tabiatın Kızı’ markasıyla zeytinyağı üretiyoruz. Tarımla da ilgili şeyler yapmak istiyorum. 2023’de de kesinlikle parlamentoda olmak istiyorum. Daha önce bir deneyimim oldu ama bu sefer kesinlikle milletvekili seçilerek; halkım ve vatanım için bir şeyler yapmak istiyorum. Kadınlar ve gençler siyasette daha fazla aktif olmalıdır. Siyaset yapanlar vatan ve dünya sevdalısı olmalı. Koltuk sevdalısı olmamalı.

Eskişehir’e daha önceleri çok geldiniz. Hatta 17 yıl önce bir açılışta sohbet edip, sizinle fotoğraf çektirmiştim. Haberinizi yapmıştım. Eskişehir’i nasıl buluyorsunuz?

Eskişehir Türkiye’nin çok önünde giden bir şehir. Yılmaz Büyükerşen Hocamızın sadece belediye başkanı değil, Eskişehir’in gelmiş geçmiş en büyük lideri olduğunu düşünüyorum. Onun vizyonu muazzam. Eskişehir’i Dünya Şehri yaptı. Prag gibi yaptı. O gondollor, Odunpazarı Evleri, Parklar, Bilim Sanat Merkezi, hayvanat bahçesi, müzeleri, balmumu heykelleri kendi yapan bir insan. O kadar muazzam işler yaptı ki! Yılmaz Büyükerşen ve ekibini canı yürekten kutluyorum. Eskişehir halkını da yıllarca Yılmaz Hoca’ya sahip çıktığı için kutluyorum. Yılmaz Hoca’nın Türkiye için çok büyük şans olduğunu düşünüyorum.  Eskişehir’in üniversiteler kenti olması da şehri çok hareketli kılıyor. Çağdaşlığı, sanatsal faaliyetlerden dolayı gençleri için çok cazip bir tercih oluyor. Eskişehir Anadolu’nun ortasında adı eski ve her daim yeni ve yenilenen bir şehir.