Jale Nur Hanım, sizi 11 yıl öncesine 29 Mart 2009 yerel seçimlerine götürmek istiyorum. DSP’nin Odunpazarı Belediye Başkan adayıydınız. Erman Gölet de CHP’nin adayıydı. Sol oylar ikiye bölündü. Siz çok az farkla seçimi kaybettiniz.  O adaylık sürecini ve yaşadıklarınızı anlatır mısınız?

Farklı dönemlerde değişik uğraş ve mücadeleler içinde bulunmama karşın,  geriye dönüp baktığımda, Odunpazarı Belediye Başkan adaylık sürecimin,  yaşamımda özel bir yeri olduğunu ve çok keyifli bir deneyim yaşadığımı söylemeliyim. Seçimlere 45 gün kala adaylığımın açıklanması, AK Parti’nin güçlü olduğu bir dönemde, karşımda mevcut AK Partili belediye başkanı, diğer yanda adaylığı 6 ay önceden kesinleşmiş Cumhuriyet Halk Partisi adayı olmasına karşın, çok kısa sürede inanılmaz bir çıkış yakalamıştım. Son derece yoğun bir tempo ile sürdürdüğüm 45 günlük seçim çalışmalarında, dokunabildiğim herkeste bir etki bırakmıştım. Bir yandan,  Yılmaz Hocam ve Ahmet Ataç başkanımdan aldığım güç, diğer yandan, dayanışma içinde başarı ile yürütülen üçlü seçim iletişim çalışmaları ile büyük bir ivme yakalanmıştı. Üzücü olan ise aldığım, 69 bine yakın oy ve Sayın Erman Gölet’in aldığı 39 bin oy, yani toplam 110 bin küsur sol oy toplamına karşın, seçimi, 72 bin oy ile Odunpazarı Belediye Başkanlığı’nı AK Parti’nin alması olmuştu ama asıl kaybeden Odunpazarı olmuştu.

Sizin hedefiniz hep belediye başkanlığıydı. Ancak 18 Haziran 2018 seçimlerinde milletvekili seçildiniz. Bundan sonraki süreçte siyasette hedefleriniz neler?

1999 yılında Tepebaşı ve Büyükşehir Belediye Meclis üyesi olarak seçilmem ile 10 yıllık etkin bir belediye meclis üyeliği,  2009 yılında Odunpazarı Belediye Başkan adaylığı, 5 yıl Büyükşehir Belediyesi’nde Sosyal Hizmetler Daire Başkanı olarak yürüttüğüm projeler ve çalışmaların ardından, yeniden 2014 yılında Belediye Meclis üyesi olarak seçilmemle geçmişimde 19 yıllık yerel siyasette hizmet deneyimi edindim. Bu süreçte genel, yerel,  referandum gibi, 12 seçimde etkin olarak, seçim iletişimi yönetiminde ve alanda yoğun çalışmalarla deneyimim oldu. Dolayısıyla yerelde, görev süreçlerinde ve seçimlerde biriktirdiğim deneyimler,  doğal olarak, yerel siyasette daha etkin olmamı sağladı.  Tüm bu süreçlerde, Yılmaz Büyükerşen Hocam ve Ahmet Ataç Başkanım ile birlikte adı gibi eski bir şehirden,  Anadolu’nun bozkırında yepyeni bir şehir yaratan, tüm Türkiye’ye örnek gösterilen bir turizm şehri yaratan ekibin üyesi olmaktan hep gurur duydum. Sadece gurur duymakla kalmadım, bu süreçte, yerelde hizmetin ne denli önemli olduğunu ve alınan her kararın nasıl uygulamada etki yarattığını deneyimleyerek öğrendim. Yerel siyasette öğrendiklerimi ülke geneline aktarmak, yürekten bağlı bulunduğum Atatürk İlkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti temel değerleri ile Cumhuriyet Halk Partimizin programı doğrultusunda,  hemşerilerimin sesi olmak ve ülkemizin içinde bulunduğu olumsuz koşullarda mücadele vermek üzere, şu anda milletvekili olarak görevimi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Hedef dediğinizde, yaşamımın hiçbir döneminde çok uzun vadeli planlar yapmadım. Uzun vadeli planlar yaptığınızda o hedefe kilitlenerek, anı kaçırıp, ona göre konum almaya çalışırsınız. Yaşamını tek hedef göre planlayanlar için, bunun çok ağır bir yük olduğuna ve süreçte yaptığı işten keyif almasını, engellediğine inanıyorum. Başarılı olmayı çok önemsememe karşın, elde etmek istediklerim ya da gelecek ile ilgili planlar konusunda asla, hırslı olmadım. Gelişmelere göre, daha kısa planlamalar yapmayı doğru bulurum.  Ama şunu biliyorum ki gelecekte ne olursa, hangi konumda olursam olayım,  yine çok sevdiğim şehrim Eskişehir’e, ülkeme, topluma hizmet etmek için Ebedi Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün biz Türk kadınlarına çizdiği yoldan ve gösterdiği hedeflerden hiç ayrılmadan var gücümle çalışıyor olacağım. Yetiştiğimiz ülkemize bunu borçlu olduğumuza ve böylesi güzel bir ülkede huzur, barış içinde yaşayabilmek için buna mecbur olduğumuzu düşünüyorum.  Benim için mevki de önemli değil, yaşadığım bu şehirde yine birilerinin ablası, anası, bacısı olarak var olabilmek en önemsediğim nokta. Bu noktada taşıdığım unvanları değil bu sorumluluk içinde çalışmayı önemsiyorum. Bu sorumluluk içinde zaman ve koşullar uygun olduğunda, bana verilen hiçbir görevi yapmaktan çekinmeyeceğimi ve alacağım her görevi başarıyla yerine getirmek için, çalışmaya devam edeceğimin de bilinmesini isterim.  

27 Şubat 2011’de Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve Dt. Ahmet Ataç ile birlikte DSP’den CHP’ye geçtiniz. Zaten CHP sizin yuvanızdı. Babanız merhum Av. Cahit Denker Cumhuriyet Halk Partisi’nin efsane il başkanlarından, siyasetçi bir ailede yetiştiniz. Sizce CHP’de mi DSP’de mi siyaset yapmak daha zor?

Rahmetli babam, İsmet İnönü döneminin Cumhuriyet Halk Partilerinden. Daha sonra Ecevit ile birlikte uzun yıllar çalışmış, SODEP’in kurucuları arasında yer almış, siyasetçi kimliğini hep mesleğinden ön planda tutmuş, vatansever bir partiliydi. Toplumsal sorunlara duyarlılığı, insancıllığı, insan ilişkilerindeki başarısı, dürüstlüğü ve yaptığı ilkeli siyasetin bana bıraktığı en büyük miras olduğuna inanıyorum. Bursa Kız Öğretmen Okulu’nda Atatürk’ün elini sıkan bir annenin, kafama nakşettiği ilkeler ve siyasetin yaşamın tamamlayıcısı olduğu bir ailede yetişmem ile sosyal demokrat siyaset çizgisi içinde siyasete hep ilgi duydum. Öğrencilik yıllarım ise Türkiye’de siyasi ayrışmaların yoğun yaşandığı yıllardı. O yıllardaki ayrışma ve kutuplaşmalar ile 80 sonrasında yaşanan depolitize olmanın ülkemize faturasının ne denli ağır olduğunu yaşayarak öğrendim. Yılmaz Hocam ve babam ile birlikte CHP’de siyaset yapan Ahmet Başkanımın belediye başkanlığı ile birlikte siyasete adım atarak DSP’den meclis üyesi seçildim. 10 yıl Demokratik Sol Parti, 5 yıl Daire Başkanı olarak, devlet memuriyeti ardından, 2014 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye oldum. Her iki partide de kişisel değil, toplumsal çıkarları gözeterek Atatürk ve Cumhuriyet’e sevdalı isimlerle birlikte siyaset yaptığımız için bir fark olduğunu hiç düşünmedim. Siyasetle uğraşmak, toplumda koltuk mücadelesi, partizanlık, popülist yaklaşımlarla seçmene şirin görünmeyle eş değer algılanıyorsa da aslında siyaset, topluma hizmet etmede sadece bir araçtır.  Yılmaz Hocamın önderliğinde,  tüm çalışma arkadaşlarımızla birlikte,   yerel anlamda siyasetin hizmet boyutunu ön planda tuttuk. 21 yıldır hizmet etmek için siyaset yaptığımızdan,  her iki partide de parti içi çekişmelerle uğraşmak yerine, çocuklarımızın, torunlarımızın yaşamak isteyeceği, hemşerilerimizin aidiyetinden gurur duyduğu bir şehir için çalışmayı tercih ettik. Dolayısıyla, parti içi koltuk mücadelesi yerine, şehrin ve vatandaşın yararına öncelik verdiğimiz için, her iki partide de farklı bir siyaset gütmedik. Söylemekten üzüntü duyuyorum ancak, siyasetin kişisel çıkarlar ve yer edinme amaçlı yapılması, vatandaşlarımızın siyasetten uzaklaşmasına; siyasetçilere duyulan güvenin azalmasına,  neden oluyor.   Özellikle son yıllarda,  parlamenter rejimin sekteye uğratılması,   saray rejiminin siyasi parti ve toplumsal muhalefete uyguladığı baskılarla siyaset üreterek hizmet etmek zorlaştıysa da biz, inandığımız ilkeler ve vatandaşımızın yararına olacak çalışmaları gerçekleştirmek için, yılmadan mücadele etme kararlılığındayız.

CHP kent merkezinde yapılan yerel seçimlerde hep başarılı oluyor. Sizce bu başarıda Yılmaz Hoca’nın ve Ahmet Ataç’ın payları çok büyük mü?

Yerel seçimlerde, başkan adaylarının vatandaş tarafından tanınırlığının, güvenilirliğinin öneminin çok büyük olduğu bilinen bir gerçek.  İktidarda olan siyasi partilerin, yerelde adaylarının kazanması doğal gibi görünürken, tam tersi durumlarda yerel adaylar, güçlerini ispat etmiş olurlar. Nitekim Yılmaz Hocam ve Ahmet Ataç Başkanımın AKP’nin en güçlü olduğu, DSP’nin en düşük oy oranına sahip olduğu 2009 seçimleri kazanması ve yukarıda sözünü ettiğim, siyaseti hizmet aracı olarak gören yaklaşımları ile şehrin değişim ve dönüşümünde oynadıkları rolle her dönem artan oy oranları ile seçilmeleri bunun en büyük kanıtı. Yılmaz Hocamın beşinci dönemi, Ahmet Başkanımın dördüncü dönemi olduğu düşünüldüğünde, bu sonuç hemşerilerimiz tarafından ne denli sevildikleri ve belediyecilik anlayışlarının onay gördüğünün de göstergesi. Ayrıca,  Eskişehir’de yerel yönetimlerde ortaya koyulan vizyon, sadece ülkemizde değil dünyada da takdir topluyor.  Bu başarıda, başkanlarımızın payı çok büyük, ancak, il, ilçe yönetim ve örgütlerimizin çalışmaları, partili ve gönüllülerimizin kapı kapı dolaşmaları ile gerçekleştirilen seçim çalışmalarının her birinin bu başarıda katkısının çok büyük olduğunu da söylemeliyim.  Ancak, bu başarıda en büyük pay, nasıl bir şehirde yaşamak istediğine karar verme, kendisi için yapılan hizmetleri sahiplenme ve hizmet edeni ayırt etme sağduyusunu gösteren Eskişehirli hemşerilerimin.

23 Şubat İl Kongresi’nde yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Büyükerşen ve Ataç’a saygısızlık yapıldı mı?

Kongre ve kurultaylar partilerin demokrasi şöleni olarak nitelendirilir. Özgür iradelerle partililerin kararlarını vermeleri ve bu kararlar sonucunda birlik ve beraberliğin devam etmesi, siyasi partiyi güçlendiren en önemli etmendir. Demokratik olması gereken seçimi, hangi koşulların etkilediği ya da baskıladığı tartışılır olmamalıdır. Etki oluşturan güç, çoğulcu bir anlayışa hizmet ediyorsa bu partiyi büyüterek birlik beraberliği pekiştirir; sonuçta, kazanan parti olur ama demokratik yarış adı altında, farklı bir anlayışla karşıtlık yaratılıyorsa kazanan parti değil bir grup olur. Belli kişilerin belli yerlere gelmesini sağlayıcı ya da engelleyici uygulamalar, o an için kazanmışlık duygusu yaratsa bile sonuçta kazanımların gelip geçici olması gereği, asıl olan, sonuçtur. Ben,  hiçbir hemşerimin, dünyada takdir toplayan hizmetleri ile önderliği tartışılmaz Yılmaz Hocam ve şehrimizde ağabey olarak sevilen sayılan, Ahmet Ataç Başkanıma hiçbir partilimizin saygısızlık yaptığının konuşulmasını dahi hoş göreceğini düşünmem. Örgütümüzde de bırakın sadece başkanlarımızı, hiçbir partilimizin birbirine saygısızlık saiki ile davranmış olabileceğini düşünmek dahi istemem. Cumhuriyet Halk Partimizin yerleşik demokrasi kültürü içinde kongre ve kurultay süreçleri bir yarıştır. İl Kongresi sonuçlanmıştır ve partilimiz de kendi değerlendirmesini yapmıştır. Odaklanmamız gereken, partimizin yerelden iktidara yürüyüşünde hemşerilerimiz ve vatandaşımızdaki karşılığıdır.

Sizce Eskişehir’in en büyük sorunu ne?

Eskişehir, belediyelerimizin çalışmaları ve uygulamaları ile büyük bir gelişme gösterdi ve adından söz edilir hale geldiyse de merkezi yönetim tarafından çözülmesi gereken onlarca sorunu var:  İlçelerimizin her biri, turizm çeşitliliği açısından farklı destinasyon olarak değerlendirilebilecek, tarihi, doğal ve kültürel zenginliğe sahipken yatırım olmaması nedeni ile nüfus açısından kan kaybediyor ve gelişmiyor. Örneğin, Mihallıççık eko-turizm, Seyitgazi, Sivrihisar inanç turizmi, Han tarih turizmi gibi. Sağlık turizmine açılabilecek Kızılinler bölgemizi bile değerlendiremiyoruz. Bakanlığın gereğini yapmaması ile ilçelerimiz turizm yatırımları yerine,  son yıllarda maden aramaları ile çevre talanları ile gündeme geliyor. Eskişehir’de bir yanda yıllardır sürdürülen Termik Santral mücadelesi, kazanılan dava ile durmuş görünse de yürütülen kömür sondajları ile yeni bir ÇED Raporu hazırlanması endişemiz devam ediyor. Alpagut’ta altın, Beylikova, Sivrihisar, Mihallıççık üçgenindeki demir nikel,  Essence’de ki altın madeni, Kaymaz’da ki siyanür havuzu gibi, şehrimizin doğal çevresi ve hemşerilerimizin sağlığı tehdit altında. Tutarlı ve planlı bir tarım politikasının olmaması ile yüksek girdi maliyetleri, desteklerin gecikmesi, ÇKS sorunları, TARSİM ve banka kredileri ile borçlu çiftçinin para kazanamaması gibi ortak sorunlarının yanı sıra, Eskişehirli çiftçimiz, desteklerden tam olarak yararlandırılmıyor. Son dönemde biliyorsunuz destek verilen 21 il içine alınmadı, İPARD programından yararlanamıyor. Üstüne üstlük, geçen yıl ve bu yıl Eskişehir’de meydana gelen afetler sonrası çiftçimizin mağduriyetleri halen giderilemedi. Oysaki, pandemide gıda politikalarının ve çiftçimizin üretiminin öneminin açıkça ortaya çıktığı düşünüldüğünde, tarımda üretim sorunu en önemli sorunlar arasında yer alıyor. Eskişehir, her tür hizmete kolay erişilebilen, çağdaş, yaşanabilir bir şehir olması, kültürel, sanatsal birikim ve eğitim olanakları ile yatırımcılar, beyaz yakalılar ve çalışacak emekçiler için son derece cazip bir şehir olmasına karşın, yeterince yatırımcı çekemiyor. Türkiye’deki demokrasi ve adalet konusundaki olumsuz iklim, ekonomik istikrarsızlığın, yatırımcının önünü görebileceği bir ortam olmamasının genel anlamda etkisi varsa da Eskişehir’in teşvikler,  liman bağlantısı, demiryolu yük taşımacılığı, hava yolu bağlantıları gibi,  bekleyen onlarca sorunu var. Yıllardır sözü edilen Güney, Kuzey Çevre Yolu projesi dışında, Alpu, Mihallıççık, Kırka ve Sarıcakaya yolu da çözülmeyi bekleyen sorunlar arasında. Tüm bu sorunlar arasında en büyük sorun ne diyecek olursanız,  bence merkezi yönetim tarafından çözülmesi gereken tüm bu sorunların merkezi yönetimin Eskişehir’e yatırım yapmaması ile çözülememesi diyebilirim.  Gerçi, içinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda ne yazık ki, merkezi yönetimin hiçbir yere yatırım yapacak hali de yok artık.   

AK Parti milletvekillerinin Eskişehir’e yeterince hizmet ettiğine inanıyor musunuz?

Yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde sadece AK Parti Eskişehir Milletvekillerinin değil, tüm AK Parti vekillerinin şehirlerine hizmet konusunda aynı çaresizlik içinde olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz artık ülkede her şeye hakim ve karar verici olan bir, tek adam rejimi, söz konusu.

Dr. Jale Nur Süllü olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu anlatır mısınız?

Sayın Genel Başkanımız hak, hukuk, adalet yolunda kararlılıkla yürüyen, ülkesine sevdalı, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri ve Atatürk ilkelerine yürekten bağlı ve çözüm odaklı bir lider. Dürüstlüğü, tartışmasız olarak, herkes tarafından kabul edilen özelliği. Mütevazi, görüşme taleplerimize her zaman açık,  herkesi dikkatle dinleyen, farklı görüş ve düşüncelere karşı son derece saygılı ve uzlaşmacı bir kişiliği var. Birbirinden çok farklı grup ve kesimleri bir arada tutma becerisi ve analiz yeteneğinin de bir siyasi parti lideri olarak,  çok olumlu bir özellik olduğunu düşünüyorum. Geçmişindeki başarılı devlet adamı yaşamının, bütçe ve maliyeye hakimiyetinin de ana muhalefet partisi lideri olarak durum analizinde önemli bir art yetişim olduğunu; iktidara geldiğimizde ise ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sorunların çözümünde önemli katkısı olacağına inanıyorum. Ayrıca, Sayın Kılıçdaroğlu, her görüşmemizde şehrimizle ilgili sorunlar ile yakından ilgilenen bir Eskişehir sevdalısı.

Siyaset dışında hobileriniz neler? Fobiniz var mı?

Hobi olarak, kitap okumayı, sinemayı, ata binmeyi çok sevmeme karşın, ne yazık ki son yıllarda çok fazla zaman ayıramıyorum. Programım uygun olduğu sürece, şehrimiz için büyük şans olduğunu düşündüğüm, belediyemizin tiyatro, konser, bale ve opera gösterimlerine katılmaya çalışıyorum. Ayrıca mutfakta zaman geçirmeyi,  değişik tarifler denemeyi, görsel güzel sunuşlar ile aile bireylerini ya da dostlarımı ağırlamayı severim. Ama tam anlamı ile kafamı boşaltan, her şeyi unutturan şeyin, 5 yaşındaki torunum Ada ile zaman geçirmek,  oynamak ve sohbet etmek olduğunu, söyleyebilirim. Fobi deyince genelde, kişisel yerleşik korkular akla geldiğinden o anlamda bir fobim yok. Ancak, son yıllarda, ülkemizin içinde bulunduğu durum ve geleceği ile kaygıların pek çok kişinin de paylaştığı üzere, yerleşik korku halini almaya başlaması ile mücadele etmemiz gerekiyor.

En sevdiğiniz yemek hangisidir? Hangi tür müzikten hoşlanırsınız? En son okuduğunuz kitap hangisidir?

Yemek ayırdığım söylenemezse de ciğer ve balık severim.  Kulağa hoş gelen ve dinlendiren her tür müziği dinlemeyi severim. Hırs, kıskançlık, rekabet gibi duyguları hiç tanımayan ilkel bir kabileyi Amerikalı bir felsefe profesörünün bu duygularla tanıştırması ve bir şamanın kabilesini koruma öyküsünün anlatıldığı, Laurent Gounelle’nin “Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Bir Yere Götüreceğim” adlı herkese önerebileceğim kitabı son okuduğum kitaptı.  

Size bazı isimler söyleyeceğim. Siz o isimlerle ilgili düşüncelerinizi birkaç kelimeyle ifade eder misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu: Onurlu, dürüst, mütevazı lider

Yılmaz Büyükerşen: Bir şehrin kaderini değiştiren Cumhuriyet sevdalısı “Herkesin Hocası”

Nabi Avcı:  Üniversite yıllarımdaki İletişim Kuramları Hocam

Harun Karacan: Milletvekilliğinde 27. Dönem arkadaşım

Emine Nur Günay: Kadın Parlamenter hemşerim

Utku Çakırözer: Güvendiğim yol arkadaşım

Ahmet Ataç: Şehrin ağabeyi

Kazım Kurt: Odunpazarı Belediye Başkanımız

Gaye Usluer:  Parti Meclisi Üyesi arkadaşım

Editör: TE Bilişim