Merhabalar Gülseren Hanım. Hoşgeldiniz. Eskişehirli bir hemşerimiz olarak sizi dergimizde ağırlamaktan son derece mutlu olduğumuzu ifade etmek isterim. Bize ailenizden ve çocukluğunuzdan bahseder misiniz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz.

Merhaba. Ben de bir Eskişehirli olarak benimle röportaj yapmak istemenizden büyük bir onur duydum. Babam Havacı Astsubaydı ve ben 1950 yılında Eskişehir Hava Hastanesi’nde dünyaya gelmişim. Benden 3 yaş büyük olan ağabeyimle birlikte 4 kişilik bir aileydik. Babamın görevi nedeniyle çocukluk yıllarım çoğunlukla Eskişehir olmak üzere Merzifon ve Bandırma’da geçti. Ailemizin büyükleri ve tüm akrabalarımız Eskişehir’de yaşıyorlardı ve dolayısıyla tüm tatillerde birlikte oluyorduk. Çocukluğumun oldukça mutlu geçtiğini söyleyebilirim. İlkokuldayken öğretmenimiz sınıfta bir şiir veya metin okunması gerektiği zaman bunları hep bana okuturdu. Bandırma’da bir Cumhuriyet Bayramında Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini belediye hoparlöründen ben okumuştum ve o gün yaşadığım heyecanı hala hatırlıyorum. Galiba benim bu konudaki yeteneğimi ilk olarak öğretmenlerim keşfetmişti.

Tiyatro ile nasıl tanıştınız? Çocukluk yıllarınızda da tiyatroya ilginiz var mıydı?

Gençlik yıllarımda Eskişehir’deki Kılıçoğlu Sineması sosyal hayatın en önemli unsurlarından biriydi. O zamanlar çeşitli tiyatro grupları Eskişehir’e turne yaptıkları zaman oyunlarını orada sergilerdi. Orada ilk olarak Kenter Tiyatrosunun, başrolünü Yıldız Kenter’in oynadığı “Nalınlar” adlı oyununu seyretmiş ve hem Yıldız Hanıma hem de tiyatroya hayran olmuştum. Daha sonra Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosunun “Keşanlı Ali Destanı” adlı oyununu da orada seyrettim. İçimdeki tiyatro sevgisi artmaya başlamıştı. O dönemde, ağabeyimin arkadaşları olan ve tiyatroyla ilgilenen Bülent Kayabaş ve Şener Kökkaya bu sevgimi anlayınca tiyatro eğitimi almamın iyi olacağını söylediler. Hatta Şener kendilerini “alaylı” olarak tanımlamış ve benim “mektepli” olmam gerektiğini söylemişti. Devlet Konservatuarı ile onlar sayesinde tanıştım. Şener konservatuar sınavına girmem için gerekli belgeleri hazırlamamı sağladıktan sonra beni Devlet Tiyatrosu sanatçısı Vacide Kılan’la tanıştırdı ve Vacide beni sınava hazırladı. Bir süre sonra konservatuar sınavına girdim ve kazandım. Bu hayatımın en önemli dönüm noktasıdır. 1971 yılında konservatuardan mezun oldum ve hemen kadrolu olarak Devlet Tiyatroları bünyesinde çalışmaya başladım.

Tiyatro sizin için ne ifade ediyor? Buna “bir yaşam tarzıdır” diyebilir miyiz?

Tiyatro bir meslek olmanın ötesinde gerçekten bir yaşam tarzıdır. Tiyatro sanatçısı için yaşadığı, gördüğü, tanık olduğu, okuduğu her şey mesleki bir hazinedir. İnsana dair ne varsa tiyatro sanatçısı için uçsuz bucaksız bir kaynaktır. Bu kaynakta yer alan her şeyi tiyatro sahnesinde uygulayabilir ve seyirciye aktarabilirsiniz. Bunu başardığınız zaman onlar da sahnelediğiniz oyunda kendilerinden bir şeyler bulur. Bu anlamda tiyatro ciddi bir eğitim unsurudur çünkü insanı düşünmeye iter.

Ülkemizde tiyatronun durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce hak ettiği yerde mi? Tiyatronun daha geniş kitlelere ulaşması için neler yapılmalı?

Hayır. Bence tiyatro ne yazık ki hak ettiği yerde değil. Ödenekli tiyatroların özel tiyatrolara oranla maddi açıdan daha rahat oldukları düşünülse bile kendi içlerinde onlar da pek çok sorun yaşıyor. Özel tiyatrolar ise gerçekten ciddi bir maddi sıkıntı içinde. Devlet desteğinin yeterli olduğunu düşünmüyorum ve bu desteğin arttırılması gerektiği kanısındayım. Başta Eskişehir Belediyesi olmak üzere bazı belediyeler tiyatro sanatına gereken önemi veriyor ve gereken desteği sağlıyor. Ancak bunun tüm yerel yönetimlere yayılması çok daha iyi olacaktır. Böylece insanlar daha düşük bilet fiyatlarıyla daha fazla oyun izleme olanağı elde eder ve tiyatro sanatı da amacına ulaşmış olur. Bu konudaki olağanüstü desteği ve girişimleri nedeniyle Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yılmaz Büyükerşen’e büyük bir saygı duyuyorum.

Bir role nasıl hazırlanırsınız? Oynarken etkilendiğiniz bir oyun ya da karakter var mı?

Bir role hazırlanırken öncelikle oyunun metninden yola çıkarım. Oyun metinlerinde genellikle karakterlerin geçmişlerine değinilmez. Bu nedenle kafamda canlandıracağım karakterin geçmişini kurgularım. Bir anlamda alt metinde bu karakterin ne anlatmak istediğini araştırırım. Daha sonra gözlemlerim ve bulgularımı kendi donanımımla bir yere oturttuktan sonra provalara başlarım. Sonrasında da üstlendiğim rolü en iyi şekilde canlandırmaya çalışırım. Benim için her rol bir başka yaşamın içine dalmak anlamına gelir. Sahnede bir başkasını canlandırırken doğal olarak baskı altında olursunuz. Oyun devam ettiği sürece adeta iki yaşamınız olur. Biri sizinki, diğeri de canlandırdığınız karakterin yaşamı ama son oyunu oynayıp sezonu kapattığınız zaman o karakter artık geçmişte kalmalıdır ve öyle de olur. Herhangi bir oyun veya karakterin etkisinde kaldığımı söyleyemem ama oyundan veya canlandırdığınız karakterden keyif alıyorsanız o oyun veya karakter daima hafızanızda bir yere sahip olur.

Siz aynı zamanda seslendirme de yapıyorsunuz. Seslendirme yapmak zor mudur? Daha doğrusu bir karaktere sesinizle hayat vermenin zorlukları nelerdir?

Seslendirme yapmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir ama bir oyuncuya sesinizi vermek zor olmasının yanı sıra çok da keyiflidir. Sanat hayatım boyunca hem radyo tiyatrolarında hem de televizyonda oynayan birçok film ve dizide sesimle yer aldım. Seslendirme yaparken sadece iyi oyunculuk değil, iyi Türkçe ve iyi diksiyon gerekir. Film seslendirirken elinizdeki çevirinin de çok iyi olması gerekir. Bunun aksi olursa orijinal replikle senkron tutturmak zorlaşır ve bu da gerçekten son derece yorucu bir şey.

Tiyatroya ilgi duyan ve bu yolda yürümek isteyen gençlere neler söylemek istersiniz?

Tiyatro sanatçılığı çok zevkli olduğu kadar meşakkatli bir meslektir. Birincil tavsiyem sırf meşhur olmak için bu mesleğe girmesinler. Bu işin artılarını ve eksilerini çok iyi araştırıp, bunlar üzerinde ciddi biçimde düşünsünler. Sonuçta bu mesleği yapmaya karar verirlerse de mutlaka iyi bir eğitim alsınlar.

Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir? Yeni projeler var mı?

Devlet Tiyatrolarından emekli olduktan sonra bazı televizyon dizilerinde rol aldım. Bu süreçte birkaç tane de tiyatro projesi önerildi ama bunlar çeşitli nedenlerle gerçekleşmedi. Ben sanatçının emekli olamayacağı düşüncesindeyim. İçinde bulunduğumuz zor günler sona erdikten sonra teklif alacak olursam, tabii ki değerlendiririm ama şu anda herhangi bir proje yok.

Eskişehirli bir tiyatro sanatçısı olarak şehrimizin sanatsal gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tiyatro sanatı adına sizce başka neler yapılmalı?

Bir tiyatro sanatçısı olarak Eskişehirli olmaktan gurur duyuyorum. Eskişehir sadece tiyatroya değil, sanatın her türüne değer veren örnek bir şehir oldu. Bu anlamda yapılabilecek her şeyin zaten yapıldığını düşünüyorum.

Editör: TE Bilişim