Zeytin-Altın

Günümüzün en popüler konusu zeytin ağaçlarının taşınması üzerine çıkarılan maden kanunudur. Maden işletmeleri için ihtiyaç duyulması durumunda yeterli miktarda zeytin ağacının taşınabilmesine olanak tanınıyor. Sivil toplum örgütlerinin bir kısmı protesto eylemlerine başladı. Bazı siyasi parti temsilcileri de bu eylemlere destek verdi.

Ünlü bir üniversitemizin hocalarından biri “evet” zeytin ağaçları taşınır deyince “bilim, çağdaşlık, vb.” kelimelerine kendilerine rehber edinenler bir anda hocayı “parayla rapor hazırladı” diye karalamaya başladılar. Öncelikle belirtmeliyim ki protestolarda söylenenler ile çıkan kanun arasında çok alaka da yok.

Ülkemizin zeytin ağacı varlığı gerçekten hazine değerindedir. Özellikle bazı bölgelerimizdeki zeytin çeşitleri ve onlardan elde edilen ürün essiz değerdedir. Yok edilmeleri vatana ihanettir. Zeytin ağaçları yetiştirilme ve koruma durumuna gelirsek devlet gerçekten destek veriyor. 2000’li yılların başında 100 milyon civarında olan zeytin ağacı varlığımız geçen yıl itibariyle 190 milyon civarına ancak çıkartılabilmiş. Peki ormanlarımız ve zeytin varlığımız yangınlarla yok olurken denizden serinleyerek yangını seyredenler neden birdenbire “zeytin ağacı hamisi” kesildiler. Hakikaten madenler için taşınacak veya yeniden dikilecek zeytin ağaçlarının gerçekte miktarı nedir? Dünya bu işi nasıl yapıyor?

Aslında bu engellemeye çalışmanın arkasında “zeytin” değil “altın” var. Eğer gerçekte zeytin ağaçlarının yok edilmesi için protesto yapılıyor olsa idi. Gemlik betona boğulurken, Bodrum’da zeytin dağları bina ve otellerden görünmez hale gelirken, Çeşme yok edilirken sahillerde “imbat” rüzgarlarında serinliyorlardı. Ara sıra canları sıkılınca “Bergama siyanürden yok olacak” protestoları yaptılar haklarını yemeyelim. Gerçi getirisi de oldu. Alman Vakıfları ciddi paralar ödedi. Ülkemize döviz girdisi sağladılar.

Türkiye’de altın madenciliği ile kanun Atatürk tarafından 1933 yılında yürürlüğe konulmuş. İlginç olan, tam 68 yıl ülkemizde altın madenciliği engellenmiş. Ancak 90’lı yılların sonunda kendi altın madenimizden altın üretebilmişiz. Yaşı uygun olanlar nasıl bir engelleme protestosu yapıldı hatırlarlar. 2023 yılında yaklaşık 320 ton altın ithal etmişiz. Üretebildiğimiz miktar ise 33 ton. İthalata ödediğimiz miktar 30 milyar dolar. Cari açığımızın %66’sı sadece altından kaynaklanıyor. Kendi ürettiğimiz altın kanun gereği TL ile ödeniyor yani döviz açığı vermiyoruz.

Ülkemizde altın bir yatırım aracı olarak görülüyor ve kadınlarımızın altın takması bir gelenek. Bu nedenle Türkiye altın piyasasının çok önemli bir alıcısı ve iyi bir pazar. Dünyadaki altın ticareti de birkaç ülkenin ve firmanın elinde çünkü altın merkez bankaları için de bir yatırım ve garanti değeri, yani ne kadar altınınız varsa o kadar finans gücünüz var. Altının bulunduğu bilinen ilk altın paranın bulunup kullanıldığı Ege dağlarında altın çıkarılmaya başlanırsa ve bu altın TL ile merkez bankasına girerse iki avantaj ortaya çıkar. Birincisi merkez bankamız rezerv olarak güçlenir, ikincisi yurt dışına döviz ödemeyiz. Cari açık kapanır.

Kapitalist sistem dünyanın en büyük altın pazarlarından birini kaybetmek istemediği gibi, kredi adı altında cari açığı kapatmak için aldığımız borcu da verecek bir ülkeyi daha kaybederler.

Yani konu “zeytin ağacı” değildir. Aynen gezi kalkışmasında konunun “ağaç” olmadığı gibi. Denemesi bedava ayırın iki dağı zeytin dikim sahası deyin. Görelim protestolar için harcadıkları para kadar, para harcayıp kaç zeytin ağacı dikecekler. Dönüp bakmazlar bile, zeytin dağları yanarken dönüp bakmadıkları gibi. Alışkanlıkları oldu “parasını almadıkları işi” yapmazlar.

Saygılarımla…