Yerli ve Milli  ‘Yol Ayrımı’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Eylül 2015’te İstanbul Yenikapı’da düzenlenen “Milyonlarca Nefes, Teröre Karşı Tek Ses” mitinginde “550 yerli, milli, bedeni ve kalbiyle bu ülke için çalışacak milletvekili göndermenizi istiyorum" demişti.

YABANCI ŞİRKETLERİN

UCUZ İŞGÜCÜ OLDUK

AK Parti iktidarı ve sayın Cumhurbaşkanı son altı yıldır hep ‘yerli’ ve ‘milli’ vurgusu yapıyor. ‘Yerli ve milli uçak, yerli ve milli otomobil, yerli ve milli tren yapma’ hedefimiz var. Türkiye’de üretilen ürünlere eskiden ‘Türk Malı’ diye yazılırdı. Artık ‘Türk’ ismi kaldırıldı. Ülkemizde üretilen ürünlerin üzerine ‘Yerli Üretim’ logosu konuldu. Bu kadar ‘yerli ve milli olmaya hevesli olunduğu dönemde’ Cumhuriyet kazanımı olan dev kuruluşlar ‘haraç mezat yabancı ülkelerin firmalarına’ satılıyor. Çok uluslu şirketler Türkiye Cumhuriyetini ‘vergi ve teşvik cenneti biz Türkleri de sömürecek ucuz işgücü olarak’ görüyor. Tüm madenlerimiz ‘yabancı şirketlere ve onların yerli yandaş işbirlikçilerine peşkeş’ çekiliyor. Ormanlarımız katlediliyor. Sularımız kirletiliyor. Ülkemizdeki ‘yerli sermaye planlı şekilde’ yok ediliyor.  Biz ilkokulda okurken; yerli malı haftasını kutlardık. Türk malı olan meyveleri, domates, salata gibi sebzeleri, çerezleri, gazozları, çayları, sütleri, bisküvileri okula getirerek, birbirimize ikram ederdik. Yerli Malı haftasında sıramızda Coca-cola değil, Eskişehir’in ‘Gençler Gazozu’ bulunurdu. Bırakın ‘çikita muzu, çok pahalı olduğu için Anamur muzunu’ bile yiyemezdik.  Bizim okuduğumuz yıllarda Türkiye Cumhuriyeti ‘tarımda dünyada kendine yeten yedi ülkeden’ birisiydi. Meyveler ve sebzeler organikti. Şimdi öyle mi? Tarım alanları talan edilirken, Türk köylüsü ‘İsrail tohumlarıyla üretim yapmaya’ mahkum edildi. Bugün çocuklarımız 12-18 Aralık tarihleri arasında Yerli Malı Haftasını nasıl kutlayabiliyor? Yerli olarak arkadaşlarına ikram edecekleri çok az şey kaldı.


“BATILAŞMA SARAY’DAN GELDİ”
Cumhurbaşkanı’nın kullandığı ‘Yerli Siyasetçi’ ifadesi Kemal Tahir’in 1971 yılında yazdığı ‘Yol Ayrımı’ adlı roman kitabının 144. Sayfasında da geçiyor. Kitapta bu konuyla ilgili şu ifadeler yer alıyor; “+Yerli ne demek? Biz Yerli değil miyiz? -Su katılmamış dedim. Biz aydınlara çok su katılmıştır. Hem de cıscıvık yabancı suyu. Su katılmamış yerli olmayınca hiçbir şey olunmaz, insan bile olunmaz. Çünkü gerçekten namuslu olunamaz. Bilirsin, Batılaşmaya yöneldiğimizden bu yana, biz aydınlar halktan kopmuşuz. Çünkü bu Batılaşma, bize halktan değil, Saray’dan gelmiştir. Halktan kopmuş, halka dönebilmek umudunu kesinlikle yitirmiş Saray’dan… Saray’la en yakın çevresi vezir vüzera… Bu dönemde bizim halkımız batıya karşı batılaşmaya çalışan Osmanoğullarına rağmen Osmanlı’yı savunmuşlardır. Daha sonra batılaşmaya çalışan Türkçülere rağmen Türkçülüğü, hatta bilir bilmez batılaşmaya çabalayan Bizim Şair Mehmet Akif gibi Müslüman Doğuculara rağmen Doğuculuğu, Bugünün büsbütün çırpçıplak batılaşmacı halkçılara rağmen halkçılığı yani kendi varlıklarını savundukları gibi… İşte bu halkın içinden bizim sefil etkimizi yere çalacak, yeni bir yerli insan türü çıkacak. Ben umutluyum er geç çıkacaktır. Bunlar buradan başka bir yere sığınmayacak. Kendi halklarından başka topluluklara katılamayacaklarını kesinlikle idrak etmiş, namuslu adamlar oldukları için er geç kendiişlerini kendileri görmek için çıkacaklardır ortaya… İşte…”


OSMANLI YERLİ MİYDİ?
Yol Ayrımı kitabında ‘Yerli Siyasetçi’ ifadesini Eski İttihatçı Avukat Celadet beyin Serbest fırkaya üye olmasının ardından Doktor Farmason Münir bey söylüyor. Münir Bey, “Ne Halk fırkası, ne Serbest fırka, ne de Osmanlıya geri dönmek isteyenler değil, yerli halk gelir” diyerek, o günkü siyasi oluşumları yerli olmamakla eleştiriyor. “Yol Ayrımı" kitabı okurlarına savaştan zaferle çıkmış bir milletin demokrasi yolunda attığı bebek adımlarının izdüşümlerini anlatıyor. Kemal Tahir’in kitabında Osmanlı’ya geri dönmek isteyenlerde yerli olmamakla suçlanıyor. Bu kitabın yazılmasının üzerinden 44 yıl sonra Osmanlı hayali kurup, tekrar bunu yeniden canlandırmaya çalışan bir zihniyetin “yerli ve milli milletvekili” istemesi Kemal Tahir’in romanıyla ilginç bir çelişki oluşturuyor. Osmanlı İmparatorluğu Fatih Sultan Mehmet’ten sonraki dönemlerinde ‘Yerli veya milli miydi?’ Ülkeyi yöneten Sadrazamlar, Vezirler ‘Yerli miydi, milli miydi?’ Osmanlı tamamen ‘yerli ve milli’ şekilde yönetilseydi 623 yıl üç kıtada hüküm sürer miydi?

//////////////////////////////////

DUAYEN ANILARI

‘Dilimi Tutamadığım İçin Kaybettim’

1991-1995 yılları arasında DYP Eskişehir Milletvekilliği yapan Fevzi Yalçın kentimizde siyasetin duayen isimlerinin başında geliyor. Geçmişteki siyasi anılarını dost meclislerinde anlatan Yalçın tecrübelerini, bilgi ve birikimlerine genç partilileriyle paylaşarak, onların ufkunu açtı. Siyasette çok insan ve anı biriktiren Yalçın ile sohbetin tadı başka oluyor. Fevzi Yalçın’ın anlatımıyla yaşadığı bir siyasi anısı şöyle; “1990 yılında DYP Merkez İlçe Kongresi’nde Başkanlığa aday oldum. Dilimi tutamadığım için seçimi kaybettim. O yıllarda Ziraat Odası Başkanı olan merhum Behçet Aktaş, merhum Aydın Arat’ın Merkez ilçe Başkanlığı için merhum İsmail Sürücü’yü destekliyorlardı. Behçet abi kongreden önce bana seçimin ne olacağını sordu. Ben de kendisine ‘Sana rağmen kongreyi ben kazanacağım' dedim. Alpu delegelerinin büyük çoğunluğu bana oy verecekti. Benim kendimden emin konuşman üzerine Behçet Aktaş tüm Alpu delegelerine odasına toplayıp, İsmail Sürücü’ye oy vermeleri konusunda Kur’an’a el bastırmış. Bundan dolayı bu oyları alamadım. Seçimi dört oyla kaybettim.”

//////////////////////////////////

//////////////////////////////////

DÜNYA TARİHİ

Yangın Dehşeti

Yıl 1924. Kuzey İrlanda Belfast’ta çıkan büyük bir yangın

//////////////////////////////////

UNUTULMAZ REPLİKLER

"Bir şeye gerçekten sahip olmak istiyorsan, bırak gitsin. Dolaşıp sana geri dönüyorsa, artık sonsuza dek senindir." Ahlaksız Teklif

//////////////////////////////////

ÇİVİ

“Bulunduğun yer seni memnun etmiyorsa yerini değiştir. Ağaç değilsin!” Jim Rohr

//////////////////////////////////

FIKRA

İşte Aradığım Kız Bu!

İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı. Elini çantasına attı. Kurcaladı, kurcaladı. Telefon uzun uzun çalmaya devam ediyordu. Bir türlü bulamadı. Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından:
'Evde mi bıraktım acaba?' İşte o an aradığım kız bu dedim.