Sözünün ağırlığı vardı, bakışının bir disiplini. Öğretmenin sınıftaki varlığı bile öğrenciye ‘‘beni izliyor’’ duygusuyla sorumluluk kazandırırdı. Bugünün dünyasına bakıyorum da, öğretmenlik algısı o sağlam yerinden biraz kaymış gibi. Değer verilmeyen, sesi kısılmak istenen, itibarı sürekli sınanan bir meslek hâline getirilmeye çalışılıyor sanki.
Bence öğretmen, toplumun kalbidir aslında. Çünkü bir kalp nasıl bedenin her yerine kan pompalıyorsa, öğretmen de bilgisini, görgüsünü ve değerlerini toplumun her köşesine taşır. Bir öğretmenin bir çocuğun kaderine dokunuşu, yıllar sonra o çocuğun ailesine, işine, çevresine ve hatta ülkesine yansır. Bugün iyi bir doktorun, adaletli bir hâkimin, işini sahiplenen bir ustanın, vicdanlı bir komşunun arkasında mutlaka ona önce insan olmayı öğreten bir öğretmen vardır. Kalp durduğunda beden nasıl çürümeye başlarsa, öğretmeni değersizleştirilmiş bir toplum da aynı şekilde çözülmeye mahkûmdur. İşte bu yüzden 24 Kasım sadece bir kutlama değil toplumun kendi kalbini hatırlama, ona sahip çıkma günüdür.
Bakınız, Güney Afrika’nın büyük lideri Nelson Mandela ise eğitimin gücünü anlatırken öğretmeni merkeze koymuş ve demiş ki;
“Eğitim en güçlü silahtır ama o silahı insanlara teslim eden, onu kullanmayı öğreten öğretmendir.”
Birleşik Krallık’ın efsane başbakanlarından Winston Churchill, kriz dönemlerinde bile öğretmenliğin önemini şöyle özetler:
“Bir ülkenin savunmasını güçlendiren ordular değil, onlara yol gösteren öğretmenlerdir.”
Ve elbette bu topraklarda öğretmenliğin değerini en derin biçimde ifade eden kişi, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun o unutulmaz sözü, aslında bir milletin kaderini tek cümlede özetler:
“Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”
İşte bu yüzden ‘’Öğretmenler Günü’’ sadece bir kutlama değil bir milletin kendisini yetiştiren ellere saygı duruşudur.
O güzel ellerinizden öperim öğretmenim.