Öğretmenim Canım Benim Canım Benim…

Belirli gün ve haftalar gelince herkes bir anda duygusallaşır ya işte Öğretmenler Günü de onlardan biridir. Kimi gerçekten içten gelir, kimi de ayıp olmasın diye bir mesaj yollar geçer. Oysa benim çocukluğumda öğretmenler sadece kalem tutmayı öğreten biri değil, hayatın yönünü gösteren bir pusulaydı.

Sözünün ağırlığı vardı, bakışının bir disiplini. Öğretmenin sınıftaki varlığı bile öğrenciye ‘‘beni izliyor’’ duygusuyla sorumluluk kazandırırdı. Bugünün dünyasına bakıyorum da, öğretmenlik algısı o sağlam yerinden biraz kaymış gibi. Değer verilmeyen, sesi kısılmak istenen, itibarı sürekli sınanan bir meslek hâline getirilmeye çalışılıyor sanki.

Bugün ülkemizde eğitime baktığımızda, karşımıza ne yazık ki iç acıtan bir tablo çıkıyor. Bir zamanlar geleceğe yatırım olarak görülen eğitim, artık çoğu aile için sadece zorunlu bir süreç hâline gelmiş durumda. Öğretmenler, hem ekonomik hem sosyal açıdan yıpratan bir sistemin içinde ayakta kalmaya çalışıyorlar. Atanamayan öğretmenler ise yıllarca emek verip diplomalarını duvarda tozlandıran koca bir kitleye dönüşmüş ve maalesef umutlarıyla birlikte hayatları da askıda. Okullarda öğretmenin sesi eskisi kadar güçlü çıkamıyor. Kimi zaman velinin baskısı, kimi zaman sistemin karmaşası, kimi zaman da toplumdaki genel saygısızlık kültürü öğretmenlik otoritesini zedeliyor. Eğitimdeki nitelik kaybı ise her gün biraz daha görünür hâle geliyor. Ölçmek için sınav ekliyor, düzeltmek için yönetmelik değiştiriyor ama bir türlü yaraya dokunulamıyor. Ve tüm bu örnekler gösteriyor ki, aslında çürüyen eğitim değil eğitimi taşıyan değerler. Yanılıyor muyum?

Bence öğretmen, toplumun kalbidir aslında. Çünkü bir kalp nasıl bedenin her yerine kan pompalıyorsa, öğretmen de bilgisini, görgüsünü ve değerlerini toplumun her köşesine taşır. Bir öğretmenin bir çocuğun kaderine dokunuşu, yıllar sonra o çocuğun ailesine, işine, çevresine ve hatta ülkesine yansır. Bugün iyi bir doktorun, adaletli bir hâkimin, işini sahiplenen bir ustanın, vicdanlı bir komşunun arkasında mutlaka ona önce insan olmayı öğreten bir öğretmen vardır. Kalp durduğunda beden nasıl çürümeye başlarsa, öğretmeni değersizleştirilmiş bir toplum da aynı şekilde çözülmeye mahkûmdur. İşte bu yüzden 24 Kasım sadece bir kutlama değil toplumun kendi kalbini hatırlama, ona sahip çıkma günüdür.

Bakınız, Güney Afrika’nın büyük lideri Nelson Mandela ise eğitimin gücünü anlatırken öğretmeni merkeze koymuş ve demiş ki;

“Eğitim en güçlü silahtır ama o silahı insanlara teslim eden, onu kullanmayı öğreten öğretmendir.”

Birleşik Krallık’ın efsane başbakanlarından Winston Churchill, kriz dönemlerinde bile öğretmenliğin önemini şöyle özetler:

“Bir ülkenin savunmasını güçlendiren ordular değil, onlara yol gösteren öğretmenlerdir.”

Ve elbette bu topraklarda öğretmenliğin değerini en derin biçimde ifade eden kişi, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun o unutulmaz sözü, aslında bir milletin kaderini tek cümlede özetler:

“Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”

İşte bu yüzden ‘’Öğretmenler Günü’’ sadece bir kutlama değil bir milletin kendisini yetiştiren ellere saygı duruşudur.

O güzel ellerinizden öperim öğretmenim.