Milli Eğitimde “Müfredat” Sorunu…

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okullarımızda okutulan derslerin müfredat değişikliğine yönelik hazırlık çalışmalarını başlattı.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; Tüm sınıfları kapsayacak şekilde bir müfredat değişikliği için çalıştıklarını açıklarken, “çocuklarımıza gereksiz, düzeylerinin üstünde bir bilgi yüklemesi yapılmayacağını, derslerin tamamında sadeleştirme yapılacağını” vurguladı.

“ÖRTÜK AMAÇ” VAR MI?

Milli Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz haftalarda tüm okul kademelerinde, sınıf geçme, ölçme değerlendirme ve seçmeli dersleri kapsayan büyük ölçüde değişiklikler yapmıştı. Yapılanları dikkatle inceleyenler, bu değişikliklerin asıl amacının, ilkokul, ortaokul ve liselerde iki saat olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders saatinin bazı seçmeli ders gruplarının zorunlu seçmeli hale getirilmesiyle iki saat daha artırılması olduğunu ifade ediyorlar. Bu nedenle, MEB’in müfredat değişikliğine olumlu bakan eğitimcilerin yanında değişime kuşku ve kaygı ile bakanların sayısı da oldukça fazla.

MÜFREDAT MI, ÖĞRETİM PROGRAMI MI?

MEB’in resmi açıklamalarında, yenilenen öğretim programları için önceki yıllarda kullanılmasına özen gösterilen “öğretim programı” yerine, 1930’lu yılların sonuna kadar yaygın biçimde kullanılmış olan “müfredat” kavramı yeniden kullanılmaya başlandı.

Program geliştirme alanyazın (literatür) taramasında eğitim programı, “öğrenene, okulda ve okul dışında planlanmış etkinlikler yoluyla sağlanan öğrenme yaşantıları düzeneği” olarak tanımlanıyor.

Toplumda alışılagelmiş bir ifade olarak kullanılan “müfredat” kavramı ise Arapça “müfret” (tekil) sözcüğünden gelen “tekil olguların arka arkaya sıralanmasından oluşan bir listeyi, bir bütünü oluşturan bireyleri veya ayrıntıları” ifade ediyor.

Bilimsel açıdan öğretim programı; “amaçlar, içerik, yöntem ve değerlendirme hedefleri arasındaki dinamik ilişkiler ağını” ifade ettiği için, akademik çevrelerde müfredat kavramı yerine "eğitim programı"  kullanımı daha çok tercih edilmektedir.

SİYASET ÜSTÜ OLMALIDIR…

Eğitim programlarının geliştirilmesi veya değiştirilmesi süreci, bilimsel çalışmalara ve bu çalışmaların sonuçlarına dayalı olmalıdır.

MEB’in yapmayı düşündüğü değişikliklere bakıldığında; çalışmaların çok aceleye getirildiği, eğitim paydaşlarına yeterince danışılmadığı, açık bir model oluşturmadığı bu yüzden de bilimsel açıdan etkililiğinin değerlendirilmesinin sorunlu olabileceği düşünülüyor.

Öğretim sürecindeki dönüşümlerin odağında her zaman öğretim programları bulunur. Eğitim reformları veya program değişikliği adı altında yapılan tüm çalışmalar, eğitim sisteminin çağın gelişen koşullarına uygun hale getirilmesi ve eğitimin kalitesinin artırılması için yapılan çalışmalardır. Ancak, bu çalışmalar nitelikli uzmanlarla aklı ve bilimi merkeze alarak bütüncül bir bakış açısıyla yapılır. 

Mevcut iktidar, eğitim emekçilerinin görüşlerini yeterince almadan, 2005 yılında tüm eleştirileri yok sayarak “müfredattaki” değişiklikleri hayata geçirdi. Yeni öğretim programlarının omurgası olarak “girişimcilik, rekabet” gibi kavramlar gösterildi.

MEB, 2017 yılının başında yoğun tartışmalara neden olan yeni bir öğretim program değişikliği daha gerçekleştirdi. Bu program değişikliği kamuoyunda “ideolojik değişiklik” tartışmalarını da beraberinde getirdi.  

2005 programının hazırlanma gerekçeleri olarak PISA, TIMMS gibi uluslararası sınavlardaki başarısızlık ve eğitimde “reform” yapma ihtiyacı gösterilmişti.

MEB’in 2017 programında ise açık bir gerekçe belirtmeye dahi ihtiyaç duyulmadı.

Eğitim bilimciler ve eğitim iş kolundaki sendikaların büyük bir çoğunluğu 2005 yılında gerçekleşen program değişikliğiyle bilimsel bilginin kademe kademe öğretim programının dışına itilmeye başlandığını, 2017 öğretim yılı program değişikliklerinde ise dinsel söylemlerin daha belirginleştiğini ileri sürüyorlar.

Eğitim sistemlerinin düzenlenmesi ile ilgili üretilen politikaların kısa ve uzun vadeli planlamalara dayalı olmasına dikkat edilmelidir.

Bunun için başta MEB olmak üzere; politikacılar, üniversiteler, meslek örgütleri gibi eğitim paydaşlarının eğitimi bir çekişme ya da taraf olma konusu olarak görmek yerine ortak bir başarı alanı olarak görmesi çok önemlidir. Eğitimde iyi uygulamalara sahip ülkelerin benzer özelliği, eğitim politikalarının gündelik siyasetin üstünde görülmesidir.

DÜŞÜNME VE YAŞAM BECERİLERİ…

Yeniden değiştirilmesi düşünülen öğretim programları, tüm eğitim paydaşlarının görüşü alınarak; akıl ve bilimin rehberliğinde, insanlık tarihinin bugüne kadar tüm bilimsel birikimini kapsayan, ulusal ve evrensel değerleri gözeten bir içerikle hazırlanmalıdır.

Yapılması planlanan değişikliklerin ana eksenini üst düzey düşünme becerilerinin kazandırılması ve bunların yaşam becerilerine dönüştürülmesi oluşturmalıdır. Aksine bir yaklaşım, yaşadığı dünyanın tüm gerçeklerini algılayıp sorgulamaktan uzak, eleştirel düşünmeyen, kendisine sunulan bilgiyi olduğu gibi kabul eden, biat eden ve hakkını bile arayamayan nesiller yetiştirmekten öteye geçemez.

Böylesine bir nesil ile “çağdaş uygarlık düzeyinin çıkabilmek” asla mümkün olmaz….