Millete Emanet

“Dünya tarihi darbeleri yazar. Tankların gölgesinde ezilen halkları, yok edilen demokrasileri, susturulan aydınları… Otoriter liderlerin nasıl iktidara geldiğini, nasıl kalıcılaştığını ve toplumları nasıl sindirdiğini anlatır sayfalarca. Ama bir otoriter popülist liderin, hiçbir şekilde şiddete başvurmadan, sandıkla, halkın iradesiyle, demokrasiyle nasıl gönderildiğinin kitabı henüz yazılmadı.” (Özgür Özel-Önsöz-s. 9)

Ele alınca siyasetle ilgili bir kitap okuyacağını düşünüyorsun. Okudukça anlıyorsun ki, elinde bir hesaplaşmanın, bir çağrının ve bir umudun kitabı var. Demokrasi, adalet ve eşitlik vurgularıyla, sadece iktidarı eleştirmiyor, toplumun değişim arzusunu da dillendiriyor.

Önsözünü Özgür Özel’in yazdığı “Millete Emanet” kitabında Yavuz Oğhan, sade ve işlek bir dille İstanbul Belediye Başkanı ve geleceğin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu anlatıyor.

Adını, İmamoğlu’nun tutuklanırken söylediği “ben kendimi Türk milletine emanet ediyorum” sözünden alan kitabın satırlarında sorumluluk var, mücadele azmi var, demokrasiye ve millete inanç var, geleceğe dair umut var.

“Emanet” vurgusu, milletin iradesine duyulan güveni anlatıyor.

***

İmamoğlu’nun dilinden, Trabzon’da başlayan, oradan Kıbrıs’a, ardından İstanbul’a uzanan eğitim yılları, sporculuk günleri, bunlarla birlikte sürdürdüğü iş hayatı anlatılıyor. İmamoğlu, “Dolu dolu okul, iş ve spor yaşamı beni büyüttü, geliştirdi, çok şey öğretti ve çok insan tanıttı” cümlesiyle de çocukluk, gençlik yıllarını tecrübeleriyle birlikte bize aktarıyor.

İmamoğlu’nun geçmişine seyahate çıkınca en önemli zaman diliminin, yani seçilme macerasının ne kadar mücadeleli ve zor olduğunu görüyoruz. Seçimde sadece rakibi Binali Yıldırım ile değil, tüm devlet gücünü arkasına alarak üzerine gelenlerle mücadele etmek zorunda kalmıştı. O seçimi kazandı ama dört çeşit oy bulunan zarflarda sadece büyükşehir belediye başkanlığı oyları “hile” yapıldığı gerekçesiyle iptal edilmişti. Üç ay sonra yenilenen seçimi de farkı artırarak yeniden kazanmıştı. Seçim sonunda verdiği beyanat ibretliktir:

“Ben doğru yolu bildiğim için bugüne gelebildim. Bana doğru yolu ‘seçimi senin temiz kalbin kazanacak evladım’ diyen teyzelerimiz öğretti. Bana doğru yolu, ‘iyi yüreğin hiç bozulmasın, insana sevgin hiç eksilmesin’ diyen amcalarımız öğretti. Bana doğru yolu, ‘her şey çok güzel olacak Ekrem Abi’ diyen o genç kardeşim öğretti.” (s.32)

Devamında İmamoğlu’nun belediye başkanlığı döneminde yaşananlar ve İstanbul Belediye Başkanlığını muhalefete kaptırmanın yarattığı hazımsızlıkla önüne çıkarılan engeller, atılan iftiralar ve halk yararına yapılan girişimler için aleyhine açılan davalar anlatılıyor. İnsan, çocukların bile kahkahalarla gülebileceği iddialara, söylemlere şaşırıp kalıyor.

***

İmamoğlu, altılı masanın adayı Kılıçdaroğlu, seçimi Erdoğan’a kaybedince “umutsuz durum yok, umutsuz insan vardır” diyerek adeta CHP’de değişimin habercisi oldu; Divan Başkanlığını yaptığı CHP Kongresi’nde Özgür Özel CHP Genel Başkanı olarak seçildi.

Yeniden belediye seçimlerine gelindiğinde, CHP bu kez diğer partilerle oluşturmak yerine “tabanda ittifak” diyerek halka yöneldi. Bu süreçte devletin tüm kurumları karşısında devreye sokuldu ama seçimi yine İmamoğlu kazandı. Üstelik ülkenin birçok yerinde, CHP aldığı oylarla birinci parti oldu.

Sonrasında barış denendiyse de bahar havası fazla sürmedi, kayyumlar dönemine geçildi ve iktidar muhalif belediyeleri (kendi tabirleriyle) silkelemeye başladı, (sadece) CHP’li belediyelere icra gönderildi. Bu arada iktidarın adına “nas” dediği, “faiz sebep enflasyon sonuç” söylemleri unutuldu, hem faiz, hem enflasyon tavan yaptı. Ülkede herkes ekonomik bir sıkıntıya düştü.

***

Ve iktidar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına siyasi kimliği ayyuka çıkan birini atayarak kumpaslarla dolu, olağandışı, karanlık dönemi başlattı. İlçe belediye başkanları görevden alındı, tutuklandı, yerlerine kayyum atandı. Erdoğan’ın “turpun büyüğü heybede” dediği İmamoğlu’nun sözlerini sosyal medyada paylaşanlara, haber yapan televizyon kanallarına bile soruşturma açıldı. Ardından İmamoğlu için adliye günleri başladı.

“Çılgınlık” denilen sıra dışı günler gelince, kod adları “meşe, çınar, vb.” olan, siyasi dilde “odun” diye tabir edilen gizli tanıkların -miş’li, -mış’lı, sadece duyduklarını söyledikleri, duyanı şaşırtan, hatta güldüren saçma ifadelerine dayanarak, yüzlerce polisle şafak operasyonu yapıldı ve İmamoğlu gözaltına alındı. Sözde yolsuzluk yapmış, terör örgütüne yardım ve yataklık etmişti. Sadece 35 yıl önce iki üniversite arasındaki nakil usulsüz yapılmış diye İmamoğlu’nun diploması iptal edildi.

Bu arada iktidarda da bir DEM sempatisi, PKK hoşgörüsü, Öcalan sevgisi oluşuyordu.

Böylece CHP’nin sloganı olan “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz” dönemi başlamış oldu. İktidarın uygulamalarını eleştirmeyi bırak, nezaketle hoş bulmadığını söyleyen belediye başkanları, siyasi kişiler, gazeteciler, sanatçılar, sanatçı menajerleri ve iş adamlarına yaptıkları bir açıklamadan ötürü soruşturmalar başladı.

Özgür Özel’in parti başkanı seçildiği CHP Kongresi için de “şaibe” iddiasıyla dava açıldı. Akabinde yapılan CHP Kongresi’ne rekor katılım oldu. Ardından, binlerce halkın katıldığı, bugünlere kadar uzanan protesto mitingleri başladı. Mitinge katılanlar da gözaltına alınmaya başlandı. Halk bir şeyleri anlamaya başlamıştı.

“Tarih hep, iktidar ne kadar uzak durmak istese de korkunun ecele faydası olmadığını, sandıkta hesaplaşma olmadan bir siyasetçinin sahneden koparılamadığını gösterdi.” (s.200)

Son bölümlerde olaylara Özgür Özel’in penceresinden bakılıyor ve 19 Mart ile sonrasında yaşananlar anlatılıyor. Kitabın son sözü de yine Ekrem İmamoğlu’na ait.

***

Biz de Ekrem İmamoğlu’nun dik duruşuna kaynaklık eden Victor Hugo alıntısını bu iftira, yalan, kumpas dolu çirkin fırtınaya karşı kendimize şemsiye edinelim.

“Vicdanınız temizse, özgürsünüz demektir” (Victor Hugo-s.216)

Bence sadece siyasetle ilgilenenler değil, Türkiye’nin geleceğine kafa yoran herkes okumalı bu kitabı. Gelirinin -büyük bir incelikle- tutuklu öğrencilere ayrılmış olması da ruhumuza sıcacık bir sevecenlik katıyor.

Yozgatlı bir çiftçinin miting sırasındaki sözüyle bağlayayım:

***

“Turbunan, şalgamınan bu ülke yönetilmez, bu ülke adalet ile yönetilir.” (s.193)