İklim Krizi

Son aylarda çok konuşulan konulardan biri de iklim, iklim krizi, iklim kanunu. İklim, geniş bir bölgede uzun yıllar boyunca gözlemlenen sıcaklık nem hava basıncı, rüzgar, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların ortalamasına denir. Bir bölgenin iklimini tanımlayabilmek için en az 35-40 yıllık hava olaylarının gözlemlenmesi gerekmektedir.

İklim krizi insan faaliyetleri sonucunda meydana gelen küresel ısınma ve bu küresel ısınmadan kaynaklı iklim değişikliğine verilen isim. Bu durumun bir kriz olarak adlandırılmasıysa durumun aciliyet ve önemini vurguluyor. Bu da hayatımızın bir parçası haline geldi. İklim krizinin başlıca nedeninin fosil yakıtlar olduğu biliniyor. 

Sanayi devrimi sonrasında hızlanan modernleşme fosil yakıt kullanımını artırdı. Fosil yakıt dediğimizde kömür, petrol ve doğalgazdan bahsediyoruz. Bu yakıtlar kullanıldığında atmosfere sera gazı salınımı gerçekleşiyor. Sulak alanlardan orman yangınlarından karbondioksit gazı yayılırken, Dünyamız onu ağaçlar, toprak ve okyanuslar vasıtasıyla emer, böylece denge sağlanır. Ancak sanayi devrimi ve doğal kaynakların hızla tüketilmesi ve hızlı nüfus artışıyla bu doğal döngü bozuluyor. Dünyanın kendini iyileştirmesi zorlaşıyor. 

12 Aralık 2015’te Paris’te düzenlenen BM İklim Değişikliği Konferansında tarihi bir anlaşmaya varıldı. “Paris Anlaşması.” Paris Anlaşması iklim krizinin önüne geçmek amacıyla 197 ülkenin ortak hareket etmeleri gerektiğini kabul ettikleri uluslararası bir anlaşmadır. 

İklim Krizinin toplumsal boyutu, yükselen deniz seviyeleri, artan sıcaklıklar, yoğun yağışlar, kuraklıklar, eriyen buzullar...

Burada iklim krizinin en büyük sebebinin gelişmiş ülkelerin atmosfere yaydıkları sera gazı olduğu aşikar. Fakat bu ülkeler bunun sonuçlarını geri kalmış ya da az gelişmiş ülkelere yıkmaktalar. 

‘Karbon ayak izi’, günlük hayattaki faaliyetlerimiz ve tüketimimizle atmosfere yaydığımız karbondioksit gazı dahil tüm sera gazlarının ton cinsinden miktarını ifade ediyor. 

Dünya ikliminde de binlerce yıldır süzen bir değişim var, bu da doğaldır. Günümüzde artan nüfus ve artan taleplere dayalı atmosferimiz kirlenmekte ve tedbir almak zorundayız  

Buna dayalı Avrupa ülkeleri yavaş yavaş fosil yakıtları bırakıp yenilenebilir enerjiye doğru hızla geçiyorlar. 

Mesela motorlu taşıtlar hızla elektrikli taşıtlara dönüştürülürken, fosil yakıt kullanan araçlarda motorlarında yapılan teknolojik değişiklerle   atmosfere saldıkları sera gazları ve atık maddeler de en aza indirilmeye çalışılıyor. Buna da euro 4, 5,6, gibi ölçütler getirilmiş. 

Birçok Avrupa ülkesi özellikle başkentlerine euro 6 standartlarının altındaki vasıtaları almıyorlar. Bu şekilde motor standartı  yüksek araç kullanmaya yönlendiriyorlar ya da elektrikli araç almaya yönlendiriyorlar. Böylece şehirlerinin havasının ve atmosferin temiz olmasını sağlamaya çalışıyorlar.  

Ayrıca güneş enerji santralleri, rüzgar enerji tribünleri hızla artıyor. Bunlar güzel gelişmeler, biz yine bu gelişmelerin uygulamaların gerisindeyiz. 

Bu arada dünyada bazı gelişmeler var, dünyayı yöneten büyük zenginler, yapay et imalatı geliştirdi, bütün dünyaya yaymaya çalışılıyor. Yine insanların protein ihtiyacının karşılanması için bu işe uygun geliştirilen böceklerin hızla üretildiği ve dünyaya pazarlanmaya başlandığı bilgisi paylaşılıyor. Bu işi yapanlar da dünya et tüketiminin büyük bir kısmını karşılayan özellikle büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin iklim krizi bahane edilerek, üretimlerinin yavaş yavaş azaltılıp neticede son verilmesinin planlandığı, yine tarımsal faaliyetlerin iklim krizini artırdığı gerekçe gösterilerek ekilen alanların yavaş yavaş azaltılıp sonlandırılacağı, paylaşımlar arasında. 

Birçok komplo teorisi de ortalıkta dolaşıyor. Geçirdiğimiz pandemi döneminde kullandırılan aşıların artan nüfusu azaltmaya yönelik olduğu, hayvanlarımızın karbon salınımına etkisi  tespit edilip vergilendirmeye gidileceği gibi. 

Dünyanın öbür uçundan Bill Gates kendi işini bırakmış bu ve benzeri işlerle uğraşıyor. 

Dünyaca ünlü Nükleer bilimci Digby McDonald, ‘Küresel ısınma’ Projesinin aslında nüfus azaltma planı olduğunu söylüyor. Bir TV programında uygulamalı olarak karbondioksidin sıcaklık değişimine etkisinin olmadığını göstermiş. Roma döneminde sıcaklığın şimdikinden 2-4 derece daha yüksek olduğunu vurgulamış. 

İklim krizi, küresel ısınma, buna dayalı buzulların erimesi, okyanusların ve denizlerin yükselmesi, tedbir alınmazsa kıyı şeritlerinin sular altında kalacağı senaryoları çok konuşuluyor. Bu saydıklarımızda dünya milletleri olarak ortak tedbir alınmazsa yakın gelecekte olabilecek şeyler. 

Burada yanlış olan bu sayılanlara en çok sebep olan gelişmiş ülkeler olmasına rağmen bunların faturasını gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere kesme çabaları. 

Yukarıda da bahsettiğim gibi, iklim krizini bahane ederek hayvancılık sonlandırmaya, tarımsal faaliyetler bitirilmeye çalışıldığı görünüyor. Bu şekilde teknolojik olarak kendilerine bağımlı olan bu ülkeleri gıdada kendilerine bağımlı hale getirerek, daha kolay idare etmeyi amaçlıyorlar. 

Bu gelişmelere karşı biz de ülke olarak özellikle Avrupa ülkelerinin uyguladığı bu konuyla ilgili tedbirleri alıp uygulamak, hayvancılık ve toprak mahsullerinin üretimini daha modern hale getirip mevcut uygulamamızı sürdürmek, orman varlımızı korumak ve artırmak olmalıdır. 

Bize dayatmayla iklim kanunu çıkartmamız isteniyor. Bu kanunla ekonomik ve sosyal hayatımızı etkileyecek uygulamaların yapılması isteniyor. Şimdilik bu kanunun görüşülmesi ertelendi. Umuyoruz bir daha gündeme getirmezler. 

Dünyanın en güzel coğrafyasına sahip ülkemizi koruyalım, bizim başka vatanımız yok. 

Sevgiyle kalın.