Acaba filler tonlarla ölçülen koca cüssesini beslemek için ne yer, ne içer? Ya karıncanın ağırlığı kaç miligramdır? Hadi ironik bir karşılaştırma yapalım; sizce filler mi ağırdır, yoksa karıncalar mı?
“Çalışkan bir karınca çalışkanlığıyla bir fil gücündedir. Hatta filden daha üstündür” diyor Yaşar Kemal.
Elimde çocuklara yönelik olarak yazılmış, bu nedenle çok bilinmeyen bir Yaşar Kemal romanı var. Ancak açık bir şekilde ortaya koyduğu “kıssadan hisse”si nedeniyle büyüklerin de severek okuduğu bir kitap. Bir halk masalından yola çıkılarak güç ve haklılık arasındaki ilişki ele alınmış.
Şiirsel bir anlatımla okuyanı büyüleyen usta yazar, mecazlarla, simgelerle, tezatlarla dolu bu masalda bizlere bir şeyler anlatmaya, farkındalık oluşturmaya çalışıyor.
***
Kendine görkemli bir saray inşa etmeyi başaran Filler Sultanı’nın teşvikiyle tüm filler, güçlerine güvenerek karıncalara savaş açıyor, karınca kentlerini yerle bir ediyorlar. Hüdhüd kuşunun aklına danışarak karıncaları köleleştiriyorlar ve istedikleri doğrultuda yönetiyorlar.
Sonrasında karıncaların kişiliklerini, yaratıcılıklarını, çalışkanlıklarını önlemek isteyen filler, karıncalara ana dillerini kullanma yasağı getiriyor, dillerini unutturmak için açtıkları fil okulları ile karıncaları filleştirmeye çalışıyorlar. Ardından kullandıkları borazanları ve kitle haberleşme araçlarıyla karıncaların beynini yıkama faaliyetlerine başlıyorlar. Atılan bir diğer adımda, karıncaları kendi içlerinde bölerek birbirlerine karşı kışkırtıyorlar. Bu amaçla aç ve tembel, aynı zamanda üretime katkısı olmayan sarıca arılarını kullanıyorlar. Sarıcaların karnını tok, sırtını pek tutarak kendilerine itaat etmelerini ve muhbirlik yapmalarını sağlıyorlar. Karıncaların düşünmelerini engelleyebilecek her önlemi alıyorlar.
Çünkü düşünmek tehlikelidir; çünkü düşünmek özgürlüğün ilk adımıdır.
Ancak, kendilerine ne yapılırsa yapılsın, öz benliklerinden kopmamaya çabalayan karıncalar sonunda birleşiyor, beklenmedik bir güç ortaya koyuyor ve filleri yenilgiye uğratıyorlar.
***
Çağımızda da gücü elinde bulunduran emperyalizm, zayıf gördüğü halkları umutsuzluk çukuruna iterek çevresini kalın duvarlarla örme derdinde. Dünyanın sermayesini ve gücünü elinde tutanların birçok ülkede halkın kendi kendine yabancılaşmasını sağlama yönündeki girişimleri, çağımızda da şiddetini artırarak sürüyor. Sadece yöntemleri farklılaşabiliyor.
Gözümde canlandırınca, görüntünün benzerinin ülkemde de yaşatılmaya çalışıldığını görebiliyorum. Emperyalizmin de önceliği insanı kendi kendine, öz benliğine yabancılaştırmak değil midir?
Asimilasyon, emperyalizm, işçi sınıfı oluşumu, modern kölelik, ajanlık, koyun gibi yaşamaya razı halk, önderler, direnç ve özgürlük hareketi...
Kitapta tüm bu örgüleri algılamak mümkün!
Özbenliğini unutmadan bir araya gelebilen halklar hep kazanmıştır. Birleşerek güç oluşturabilir ve emperyalizmin dayatmalarına direnirlerse etraflarına örülen kara duvarları da rahatça yıkabilirler.
Kitabın son cümlesi şöyle:
“Kıssadan hisse, yeryüzünün bütün karıncaları birleşince...”
***
Kitaptan kendime şu serzenişi çıkarıyorum sadece.
Çocuklar filleri severler. Bu kitabı okuduktan sonra oluşabilecek filleri sevmeme ihtimali bana dokunuyor. Oysa filler, bugünün sömürücüleri kadar yerel halk benliklerinin düşmanı değildirler. Filler ne emperyalizm kadar korkunçtur, ne zalimdir, ne de işkencecidir.
Yine de -kendi söylemiyle de- yazarın attığı taşın yerine ulaşması umudunu taşımak istiyorum. Bu kitabı okuduktan sonra; çocukların neyin değişmesi gerektiğini, ortadan kalkması gereken ilişkileri, toplumların özüne ait nelere sahip çıkması gerektiğini açık seçik göreceklerini umut etmek istiyorum.
Çocuklara güvenelim.
***
Eski bir öğrencimin kızının tavsiyesiyle okudum ve çok beğendim.
1977 ortamında yazılmış bir güç (emperyalizm) ve zayıf çalışanlar (emekçiler) arasındaki sömürü düzeni, bir masal içine ustaca yerleştirilmiş.
İlk baskısından yıllar sonra masalın anlattığı emek-sermaye arasındaki çelişkiler, günümüzde de değişmeden sürüyor. Sadece gelişen teknolojiyle yöntem farklılığı var.
Yaşar Kemal'in sözlü halk edebiyatı izlerini taşıyan destansı dili, bazen sıkıcı gelse de insanı alıp bambaşka bir âleme götürüyor.
***
“Ne zaman bir yılgınlık, bir umutsuzluk çökse karıncaların üstüne, hemen anında ona karşı bir umut sözü bir ışık gibi yayılıyordu karınca ülkesine... Ekmeksiz, susuz, havasız yaşayabilirlerdi de karıncalar umutsuz yaşayamazlardı.” (s.37)