Dünyanın Kabul Ettiğini Hainler Bilmese de Olur

UNESCO 1981 yılında, 100'üncü doğum yıldönümü nedeniyle Atatürk'ü "Ulusal Mücadele ve Çağdaşlaşma Lideri" olarak evrensel niteliklerini ortaya koymuştu.

İLK VE TEK
Bu karar doğrultusunda, Atatürk'ün doğumunun 100. yılı bütün dünyada, "1981 Atatürk Yılı" olarak kutlanmıştı. Bu uygulama, dünyada ilk ve tektir. 27 Kasım 1978 Tarihli UNESCO Genel Kurulu kararında aynen şunlar yazıyordu: "UNESCO Genel Konferansı; Uluslararası anlayış işbirliği ve barış yolunda çalışmış üstün kişilerin gelecek kuşaklar için örnek olacakları inancıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun 100. yıldönümünde, 1981 yılında anılmasını kararlaştırmıştır.” Alınan kararda “Bugün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.” dendi. Birden İsveç delegesi ayağa kalkarak; “Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?” şeklindeki kinayeli sözlerine, Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur. Rus delegesi 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler; “Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki Atatürk öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız” der.

SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI SAVAŞTI
Sonra ne mi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tektir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar; “Ne yani” diyen İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler; “Ben Atatürk’ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor, ilk imzayı ben atıyorum.” Alınan kararda şu ifadeler yer aldı: “Atatürk kimdir; Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.”

EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI
40 yıl önce 152 ülkenin delegesi Atatürk’ün dünyada sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder olduğunu, olağanüstü devrimler gerçekleştirdiğini, dünya barışının öncüsü olduğunu, eşi olmayan devlet adamı olduğunu biliyordu. Türkiye’de Atatürk düşmanlığı yapan, ona ve ailesine iftiralar atma cüretini gösteren çok hain oldu. Ama bu hainler güruhu tüm çabalarına rağmen Türk Milletinin Ata’sına olan bağlılığını bozamadı. O’nun emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkamadı. Ne diyeyim? Atatürk Cumhuriyet'in temellerini öyle sağlam atmış ki; ülkede bu kadar hain olmasına rağmen hala dimdik ayaktayız.

////////////////////////////////////////

BASININ ‘ÖNDER’İYDİ

Beş yıl önce 9 Kasım 2016’da Eskişehir önemli bir değerini, Eskişehir basını Önder’ini, bende Önder abimi kaybettim.

‘OKUMAK İÇİN ÇALIŞMAK ZORUNDAYIM’

Rahmetli babam, liseyi bitirdiğim gün uyarmıştı: ‘oğlum, çalışıp okumak zorundasın...’ Haklıydı, dört kardeştik ve en büyükleri bendim. Aynı gece yine rahmetli annem, hemen bitişiğimizde oturan bugünün Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in eşine durumu anlatmış. 1968’in bir Ağustos sabahı, Büyükerşen beni Sakarya'nın bodrum katındaki yerine götürmüştü. İşimizin ne olacağını bile bilmiyorduk. Meğer dört kişi denenmek için alınmış. Bunlardan biri de bendim. Gazetenin Spor Müdürü Mehmet Aktop aynı günlerde Bulgaristan'daydı. Kendisiyle hiç tanışmamıştık. Ama başyazar Feyyaz Arsezen'ın gözü galiba bizdeydi. Öyle sanıyoruz ki gazetenin kurucusu Abdurrahman Ünügür'e de notunu vermişti. Daha bir ay geçmeden Aktop Bulgaristan'dan döndü. Birbirimizden habersiz dört stajyeri sıraya dizdi. Sorusu açıktı: ‘Neden gazeteci olmak istiyorsunuz?’ Bir arkadaşım,    ‘zorunluluktan’ diğeri ‘zaman geçirmekten’ söz etmişti. Ben de, hem okumak hem de çalışmak zorunluluğunda olduğumu söyledim. Sonuncusu ise çok daha net konuşmuştu: ‘Hiçbir yerde iş bulamadım, onun için geldim!’ Aktop'un bu arkadaşa attığı tokat gözümün önünden yaşam boyu gitmez! Neticede seçilen biz olduk. Ve de her zaman büyük bir zevkle, onur duyduğumuz meslek yaşamımıza başladık.” Önder Baloğlu gazeteciliğe başladığını  ‘Görüşler’ adlı kitabında bu satırlarla anlattı.

MESLEKTE 48 YIL

1968 yılından ölümüne kadar 48 yıl Eskişehir basınında muhabir, kameraman, Yazıişleri Müdürü, Genel Yayın Yönetmeni, Köşe Yazarı olarak önemli çalışmalara imza atan Baloğlu’nun ölümü onu tanıyan, seven herkesi çok üzdü.  Beş yıl önce Önder Abi’yi kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken, O’nun gibi bir ustayı tanımanın gururunu da taşıyorum. Cezmi Ersöz’ün “Birini ay çağırır yanına, öbürünü uçurumlar, bir diğerini denizler… İyiler hisseder önce iyiliklerine bu hayatta yer olmadığını… Ama acı verir onlara iyiliklerini karanlık bir yerde gizlice terk etmek… Bu yüzden ne kadar acı verse de, ait olmadıkları bu dünyayı herkesten daha çok ciddiye alırlar… Geride kalanlar bilmeseler de onların incitilmiş kalpleri sayesinde yaşadıklarını… Sonunda iyiler erken ölür…” dizelerinde olduğu gibi kalbi temiz iyi insan Önder Baloğlu erken yaşta aramızdan ayrıldı.

HEP ÖĞRETİCİYDİ

Önder Abi benim kuşağımdaki basın emekçileri için bir okuldu. Mütevaziydi, ses tonu hiçbir zaman yükselmezdi. Hep öğreticiydi. Adı gibi hep ‘Önder’ bir kişilikti.  Bir Eskişehir sevdalısıydı. Mesleğini ilkeli yaptığı için kentte çok sevildi. Her görüşten insanların saygı duyduğu  bir isim oldu.  Eskişehirliler O’nu kokteyllerde,  şaşalı açılışlarda, toplantılarda değil, tramvayda yolculuk ederken, Doktorlar Caddesi’nde yürürken, ETİ Park’ta otururken, Eğit-Der Lokali’nde arkadaşlarıyla anastra oynarken görebilirdi. Teknolojiye inat ederek, o meşhur daktilosundan hiç vazgeçmedi. Köşesinde genç kuşak gazetecilere sık sık yer vererek, onlara mesleğe teşvik ederdi. Önder Abi’nin köşesinde yaptığım haberden, yazımdan ve röportajımdan bahsetmesi beni çok mutlu ederdi. O’nun gibi büyük Usta’nın köşesinde adımın geçmesinden gurur duyardım.  Cemal Süreya; “Özlemek, ölmekten sadece iki harf fazla be çocuk” demişti. Baloğlu’nu hep dualarımızla ve büyük özlemle anacağız. Eskişehirliler Baloğlu’nu asla unutmayacak…

////////////////////////////////////////

MİLLİ ZAFER’İN MUHTEŞEM ÜÇLÜSÜ

Kentimizin en başarılı eğitim kurumlarından olan Milli Zafer İlkokulu  ‘yönetimindeki kadın dayanışmasıyla’ da öne çıkıyor. Okul Müdürü Emine Tuç, Müdür Yardımcısı Setanay Bolat ve Okul Aile Birliği Emektarı (Aynı zamanda Dergimizin Yazıişleri Müdürü) Ayça Arslan Ballı uyum içerisinde çalışarak,  eğitim kurumunda ‘huzur ve başarının gelmesinde öncü’ oluyorlar. Bu ‘muhteşem üçlü sayesinde’ okulda öğretmen, veli ve öğrenciler arasında bir aile ortamı yaşanıyor. Okulun erkek müdür yardımcıları Ali Ender Taşlak, Serkan Bayar’da ‘kadın meslektaşlarıyla omuz omuza vererek; başarı çıtasının en yüksek noktaya çıkması için’ özveriyle çalışıyorlar. Milli Zafer İlkokulu Müdürü Emine Tuç, ilimizin ‘en tecrübeli eğitim yöneticilerinin başında’ geliyor. 19 Mayıs, Ata İlköğretim Okulları ve Melahat Ünügür Ortaokulu’nda yıllarca Müdür Başyardımcılığı yaptı. Yedi yıldır Milli Zafer İlkokulu’nun Müdürlüğünü yapıyor. Zaten Melahat Ünügür’de de ‘Müdür Başyardımcısı değil, okulun müdürü’ gibiydi. Oscar Wilde “Bazıları gittikleri yerde mutluluk yaratırlar, bazıları da ayrıldıkları yerde” demiş. Tuç gittiği ‘her yerde yaptığı çalışmalar, yönetici becerisi ve kurduğu sağlıklı iletişimle’ meslektaşlarını, velileri ve öğrencileri hep mutlu etti. Tuç bugünlere ‘hep tırnaklarıyla’ geldi. Abisi AK Parti’nin Kurucu Merkez İlçe Başkanıydı. Hiçbir zaman abisinden yöneticilik için destek istemedi. Sınav kazanarak, yönetici oldu. Çalışkanlığı ve başarısıyla hep öne çıktı. Çalıştığı okullarda hep veli-öğretmen-öğrenci uyumunu sağlamada başarılı oldu.  Milli Zafer İlkokulu’ndaki aile ortamı tüm eğitim kurumlarına örnek olmalı...

////////////////////////////////////////

////////////////////////////////////////

DÜNYA TARİHİ

Alışverişe Çıkan Boğa

Yıl 1944. 77 yıl önce Şikago'da yolunu şaşırmış bir boğa, erkek kıyafetleri satan bir dükkana girmiş. Bu olay ‘boğa kendisine elbise almak  için dükkana gitti’ diye mizahi şekilde yorumlanmış.

////////////////////////////////////////

ÇİVİ

Vatana ihanetin nedeni olmaz; er ya da geç bedeli olur.” Mustafa Kemal Atatürk

////////////////////////////////////////

FIKRA

İnadım Kimsede Yoktur!
Adam inatçı mı inatçı, "Benim inadım kimsede yoktur" demiş:
“Geçen gün dişçiye gittim. İnadımdan ağrıyan dişimi göstermedim. Dişçi de hırsından hepsini çekti…”
"Aklına şaşayım" demiş arkadaşı:
"Ben geçen gün eve geç gittim. Üç kere çaldım kapıyı bizim karı açmadı. İnat ettim, kapıda yattım. Bir daha da çalmadım kapıyı..."
Onları dinleyen Karadenizli gülmüş:
"Ula sizin ki de inat midur?" diye başlamış:
"Ben evlendim. O gece karı biraz naz ettu. Benim inadum tutti. O gün, bu gündür yedi yıl geçti, karımın odasına girmedim..."
Biri kahkahayı basmış ve "Çok attın emmi oğlu" demiş:
"Tam üç çocuğun var, onlar nasıl oldu?"
Karadenizli yine gülmüş:
"İnadumdan sormadım ki, kimdendur!"