Din Tüccarlığı ve Dindarlık

Dindarlık, bir kişinin inancına ne kadar bağlı olduğunu, dinini hayatına ne kadar uyarladığını ifade eder. Bu, genellikle dinî vecibeleri yerine getirme, ahlaki değerlere sadık kalma ve ibadetleri düzenli bir şekilde yapma gibi davranışlarla kendini gösterir.

Dindar insanlar, dini değerlerine ve inançlara sıkı sıkıya bağlı olan, bu inançları hayatlarına yansıtan kişilerdir. Bu kişiler, genellikle Allah'a Peygambere inanır, dini vecibeleri yerine getirir ve ahlaki ilkeler doğrultusunda yaşarlar. Dindar insanlar, sadece ibadetleri yerine getirmenin ötesinde, aynı zamanda toplumsal hayatlarında da dini kurallara uygun bir hayat sürerler.

Günümüzde maalesef çok yaygın olarak dini, bir ticaret metası gibi kullanan kaba tabiriyle sayısız din tüccarları türemiş durum da. Bu insanlar genellikle bir cümlede en az üç kere dini kelam kullanırlar. Konuşmaya başladığınızda dini, ibadeti kimseye bırakmazlar. Bunları takip ettiğinizde arsızlığı hırsızlığı dolandırıcılığı her türlü üç kağıdı bunlarda görürsünüz.

Dinin dünyevi menfaatler için dinin araç olarak kullanılması tarih boyunca hep olmuştur fakat bu dönem kadar yaygın olmamıştır. Bunlar dinimize çok zarar vermektedir. Bu insanlar hem dini yozlaştırmakta hem de toplumsal düzeni zedelemektedirler.

Dini kullananlar genellikle dini, siyasi, ekonomik ya da sosyal çıkarları için bir araç haline getirirler. Bu durum, kutsal olanı dünyevi hesaplar uğruna istismar etmektir. Özellikle siyasal alanda dinin istismarı çok yapılmaktadır. Bu da dinimize duyulan sevgiyi ve saygıyı azaltıyor.

Din ticareti yapan kişiler çoğu zaman dinin şekli yönüne bakarlar. Toplum tarafından görülebilen bilinen, namaz, oruç, hac gibi ibadetleri öne çıkarırlar. Dinin esasını teşkil eden ahlak, adalet, merhamet gibi temel değerler göz ardı edilir. Bu durum, dinde samimiyetsizliğin yerini gösterişin aldığını gösterir. Neticede insanlar, dindarlığı dış görünüşle veya ritüellerle sınırlı bir kalıba sokar ve gerçek dini derinlik kaybolur.

Dini kendi çıkarı için kullananların davranışları özellikle genç kuşaklarda ve vatandaşlarımızda dine karşı bir soğuma ve mesafe koymalarına sebep olmaktadır. Özellikle gençler, namaz kılan oruç tutan hacca giden bu insanların arsızlıklarını hırsızlıklarını ahlaksızlarını riyakarlıklarını gördükçe deizme ve ateizme kaymaktadırlar.

Son yıllarda dikkat çekici bir şekilde boşalan camiiler bunun göstergesidir.

Ata’mızın kurduğu Diyanet İşleri başkanının zaman zaman denk geldiğimiz paylaşımlarında fakirliği överken sabrı telkin ederken bu milletin parasıyla yaşadığı şatafatlı hayatı da basın yayın organlarından sosyal medyadan görüyoruz. Millet hac için yıllardır sıra beklerken hanımının 6. Kez hacca gittiğini basından öğreniyoruz İranlı yazar düşünür Ali Şeriati, “Bir din adamı ezilen halkı savunmak yerine onlara sabretmeyi şükretmeyi öğretiyorsa o din adamı halkın en büyük düşmandır” diyor.

Din işleri yüksek kurulu üyesi, torpille girilen işten kazanılan paranın helal olduğunu söylüyor. Ve bu adam, hemen Mısır’a din işleri müşaviri olarak atanıyor. Maalesef en kötüsü de bu kişilerin korunup kollandığına hatta ödüllendirildiğine şahit oluyoruz.

Biliyorsunuz bir de sahte diploma skandalı çıktı. Sahte diploma ile 400 küsür akademisyen ataması yapılmış. Hem sahte diploma almışlar hem de atamaları yapılmış. Ölmüş insanların kimlikleri kullanılmış. Üniversite yüzü görmemiş birçok insana talepleri doğrultusunda üniversite diploması verilmiş. Sahte ehliyetler pasaportlar. Birisi sahte diplomayla 12 yıl imamlık yapmış. Maalesef bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Prof. Dr. Nejla Kurul, bu olayların buz dağının görünen yüzü olduğunu söylüyor.

Sahte diploma skandalının devlet kurumlarındaki zafiyet ve etik değerlerin çöküşüyle bağlantılı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nejla Kurul, “Çalıyorlar ama çalışıyorlar diyen vatandaşların yolsuzluk ve yozlaşmaya bakışını kırmak zorundayız” diyor.

Bu insanların çoğu uzaktan baktığınızda namaz kılan oruç tutan insanlar. Bunların dinimize ve topluma verdiği zararın tespiti mümkün değil. Maalesef toplum olarak büyük bir çökmüş ve çözülme yaşıyoruz.

Bundan önce benzeri olaylarda içeri alınanların kısa süre sonra salıverildiklerine şahit olduk. Yenidoğan çetesinden içerde kimse kalmamış. Bu sahtecilik olayında da suçluların kısa sürede salıverileceği endişesini taşıyoruz.

Hukukun çiğnendiği adaletin yok olduğu bu ortam bizleri derinden üzüyor. Bu olaylar dış itibarımızı da çok ciddi sarsıyor. Avrupa ülkeleri vizede sıkıntı yaşatıyor. Yaklaşık bir sene önce İtalya, orada yüksek lisans ve doktora eğitimine giden 100 civarı öğrencimize vize vermedi. Bu öğrencilerimiz en az bir dönem kaybettiler.

Dini istismar edenler çoğu zaman toplumda “biz ve onlar” ayrımı yapar. Bu anlayış, toplumsal barışı zedeliyor, kutuplaşmayı derinleştiriyor. Halbuki dinimiz barışı, kardeşliği ve bir arada yaşamayı esas alır.

Din istismarı hem birey hem toplum düzeyinde ciddi ahlaki ve inanç problemlerine yol açıyor. Gerçek dindarlık; samimiyet, adalet, tevazu, adalet ve merhametle mümkündür.

Toplumumuzdaki çökme ve çözülmenin bir an önce durdurulması temennisiyle.

Sevgiyle kalın