“İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.”

***

Büyülü gerçeklik akımının bir numarası.

Latin Amerikan edebiyatının en önde gelen eseridir “Yüzyıllık Yalnızlık”. Düş gücünün ve dil yeteneğinin zirvelerini zorlayan bir eserdir.

Eleştirmenler Yaşar Kemal'in diline benzetiyorlar “Gabriel Garcia Marquez”in destansı anlatımını.

İlham veren; yeni hayaller, yeni efsaneler, yeni fikirler, bizi ayrı durmaya ve idrak eksikliğine mahsur edenlere karşı yeni anlayışlar sunmasıyla insanoğlunun yalnızlığını hafifleten bir eserdir de denebilir.

***

Yazarın hayali olarak kalabalık bir aile olan Buendialara kurdurduğu Macondo köyünün 5-6 nesil boyunca önce büyüyüp kasabalaşması, gelişmesi, sonra gerileyip yok olması anlatılıyor.

Macondo; kızılderili, kehanet, elyazması, simyacı, hayalet gibi unsurlarla donanmış düşsel bir oyun bahçesine benzeyen, fantastik olanla gerçeğin ayırt edilemez şekilde harmanlandığı bir kasaba.

Tanrının resmini çekmek isterken deliren, ölmek isteyip ölemeyen, hayalleri sürekli hüsrana uğrayan kişileriyle öyküleri dilden dile yayılan Buendialar kuşaklar boyunca kasabanın eğlence ve keyif kaynağı olur.

Saplantılı kaçıklar cenneti burası; bir olaydan diğerine, kimi zaman eğlendirip kimi zaman hüzünlendirerek ama her zaman müthiş bir haz eşliğinde, kendi yok oluşuna doğru umarsızca süzülüp giden bir kasaba.

İçinde de Buendia nesillerinin akla zarar yaşam tarzları ve çeşitliliği...

***

Jose Arcadio ve Ursula amca çocuklarıdır. Birbirlerini çok severler ve evlenmek isterler. Ama kasabalılar evlenmelerine şiddetle karşı çıkar. Çünkü eğer onlar evlenirlerse, rivayet odur ki akraba evliliğinden dolayı, doğacak çocukları domuz kuyruklu olacaktır. Korkmalarına rağmen yine de evlenirler. Ve iki oğlan bir kız olmak üzere üç çocukları olur. Sonra bakarlar çocukların kuyruklarına “var mı yok mu” diye. Korkulan olmaz.

Albay Aureliano, yargıcın kızı Remedios’la, ağabey Jose Arcadio evlatlık kız Rebecca’yla evlenir. Kız kardeş Amaranta şiddetli bir aşka kapıldığı halde, Rebecca’ya âşıkken reddedilince kendisine dönen müzik hocası Ceispi’ye yüz vermez. Ceispi intihar edince de hiç evlenmez.

Okur, kitap boyunca sürekli birilerinin evliliğine, birlikteliğine, doğumuna, ölümüne tanıklık ediyor. Aynı kadınla yasak aşk yaşayan iki kardeşin çocukları olur, onlar bu ailede büyür, sonra yine bu garip ilişiklerden birileri doğar, birileriyle evlenir, birileri âşık olur, onların da çocukları olur, uzar gider kuşaklar boyunca.

Her neslin kaderinin bir önceki nesle kenetlendiği büyülü bir atmosfer yaratılmış. Doğan tüm çocukların isimleri de hep bilindiktir;  Aureliano, Arcadio, Jose, Segunda, Fernande…

Nesiller boyu tekrarlanan isimlerin kafa karıştırmaması mümkün değil. Bu nedenle genelde kitabın başına konan soy ağacına sık sık bakmak gerekiyor.

***

Çoğumuzun aşina olduğu dilimize pelesenk olmuş bir deyim olan “'Burası muz cumhuriyeti değil!” ifadesine de bir bakalım.

11 Kasım 1928 tarihinde Kolombiya'da muz işçileri, fazla mesai saatlerinden, iş kazalarına önlem alınmamasından, asgari ücret yetersizliğinden işçi birliği isimli sendikayı göreve çağırıp greve gitmiş. Gelin görün ki pastadan büyük lokmayı alma telaşında olan emperyalist Amerikan şirketleri orduyu kullanarak 5 Aralık 1928 tarihinde direnişe katılan bütün muz işçilerini öldürmüş. Söylenene göre -ki kitapta da bu şekilde geçiyor- bir tren dolusu ceset o gece yok edilmiş. Sabahında da ordu muz işçilerinin bir avuç “çapulcu”dan ibaret olduklarına dair bir bildiri okumuş.

Katliamdan 20 yıl sonra, ülkenin meclisinde katliamı araştıran ve seçimlerde devlet başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan, Liberal partinin başında bulunan Jorge Gaitán’ın suikasta uğrayıp öldürülmesiyle çıkan halk ayaklanmasında başkentte yaklaşık 10.000 kişi öldürülmüş.

Tarihsel kısmı böyle.

Marquez ile olan kısmı ise bu olaylardan ve katliamları dile getirenler hakkında yakalama kararı çıkaran Kolombiya hükümeti, Nobel ödülü alana dek Marquez’i hapse tıkmak istemiş ve Marquez topraklarına hiç dönememiş. Meksika’da yaşamış ve ölmüş.

Yıllarca birçok platformda halkının haklarını savunmak için elinden gelen her şeyi yapan, barıştan başka isteği olmayan bu adam, ülkesi tarafından yıllarca dışlanıp suçlanmış. Öldükten sonra da ikiyüzlülüğün tecellisi olarak ülkesinde yas ilan edilmiş.

***

Okuyanın tebrik dileceği bir kitap var elimizde. Çünkü durağan dili, merak uyandırmayan ve sonu nereye gittiği belli olmayan konusu, kim kimdi diye karışan karakterlerini başarıyla atlatmış demektir.

Okurken her ne kadar zorlamayla, acaba bıraksam mı düşüncesiyle başa çıkılmaya çalışılsa da, okumayanın çok şey kaybedeceğini düşündüğüm, yeniden okunabilecek bir roman.

Bittiğinde Nobel ödüllü bir yazarı okumanın rahatlığıyla çerez bir kitaba yönelebilir, kafanızı dinleyebilirsiniz.

Eğer bu kitap kütüphanenizde mahzun mahzun size göz kırpıyorsa hiç durmayın okuyun.

***

“Yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı.”