Pek az insan, Yılmaz Büyükerşen’in Eskişehirliler üzerinde yarattığı etkiyi yaratabilmiştir. Onlar önemli ve değerli insanlardır. Muhitin, şehrin ya da ülkenin birçok kesimi tarafından sevilmezler. Takdir görmez, silikleştirilmeye, etkisizleştirilmeye çalışılırlar. Ancak garip bir paradokstur ki, işte sırf bu karşı çıkışlar yüzünden yücelir ya da isimleri silinmez hale gelirler…

Bence Yılmaz Büyükerşen de bu isimlerden biri.

Ne kadar çok muhalifi, ne kadar çok karşı çıkanı varsa, o ölçüde büyür, değer kazanırlar…

Yılmaz Büyükerşen.

Eskişehir’de doğmuş, burada okumuş, ilkokulu, ortaokulu, liseyi… Ve sonrasında üniversiteyi. Akademisyen olmuş, yine Eskişehir’de. İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde başlayan macerası, Anadolu Üniversitesi kurucu rektörlüğü ile devam etmiş. 1993 yılında çıkarılan  “bir üniversitede 2 dönemden fazla rektörlük yapılamaz” yasasıyla, seçilmiş olduğu makamdan alınmış…

1993-1999 Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyeliği, saygılar-sevgiler işbirliği ile geçmiş. Sonra 1999 gelmiş. Bu tarih bence Eskişehir’in kendi öznel tarihi içinde en önemli dönemeçlerinden biri. Bülent Ecevit’in ısrarıyla Büyükşehir Belediye Başkan adayı oluyor ve en yakın rakibinden 2 kat fazla oy alarak seçiliyor…

İşte Eskişehir’in talihinin değiştiği tarih…

18 Nisan 1999

Bugün tarih, 10 Temmuz 2020…

Yılmaz Büyükerşen hala Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı. 5’nci dönem, 21’nci yıl. Bunun bir anlamı ve gerekçesi olmak zorunda. Bir şehir ve o şehrin halkı, bir adamı aralıksız 5 dönem (21 yıl) büyükşehir belediye başkanı seçiyorsa, orada bir, incelenmesi gereken sosyal bir olgu vardır. Bunu yalnızca, “iyi hizmet ediyor” “iyi projeler yapıyor” “bu şehri düşünüyor” gibi, basit çıkarımlarla açıklamak sizce mümkün mü? Bence değil…

Orada başka bir şey var.

Nedir o şey?

Nedenini bir türlü açıklayamadığımız doğa olaylarına benziyor değil mi?

Bence hiç o kadar karmaşık ve anlaşılmaz değil. Son derece basit ve net. Yılmaz Büyükerşen, Eskişehir’in geleceğini onun kendi ellerine bırakmak istiyor. Rant peşinde koşanların değil, eşkıyaların ya da şehri işgal etmek isteyenlerin değil. Şehri karış karış parselleyip, kendi keyiflerine göre şekillendirmek isteyenlerin değil, Eskişehirlilerin isteğine göre gelişmesini istiyor. Tek söz sahibinin Eskişehirliler olmasını istiyor.

Distopya bize, hayal edilmesi bile endişe yaratan bir geleceği ifade eder. Ütopyanın tam tersidir. İstenmeyen gelecek, anlamındadır. Ama insanların yaşam içgüdülerinin ne kadar güçlü olduğunu bilenler, bu içgüdünün, onları olmasa da başkalarını, belli bir geleceğe taşıyacağını tahmin edebilirler. Bu, eninde sonunda yine bir Eskişehir olacağı varsayımıdır.  Bir tür fantazya olarak değerlendirmek durumunda olabileceğiz bu hipotez, geleceğimizi belirleyen (şu an anlamsız) teoriye dönüşebilir…

Yılmaz Büyükerşen bize böyle bir gelecek hayali sunuyor. Dokunulmaz, görülmez, duyulmaz. Ama hissedilebilir. Duyumsanabilir. Önce sanal… Sonra gerçek. Bir şehrin zamanın yanlı bakışında, zamansız ve amansız yaklaşımında, dünyanın çaresiz insanlarının sığınağı olabileceğini anlatmaya çalışıyor.