Ülkemiz ne yazık ki 2020 yılını büyük kayıplarla kapattı. Dünyayı etkisini alan Covid-19 pandemisi 20 binden fazla insanımızı aldı. İzmir ve Elazığ’daki depremler 161 can kaybına neden oldu. Ama bir felaket daha var ki, sadece bu yıla özgü değil: Kadın cinayetleri... Kadın cinayetleri ile başlayan 2020 yılı yine aynı vahşetle sona erdi. Üç kadınımızın daha hayattan koparıldığı 29 Aralık, ülkemizde ‘kanlı ve kara bir gün olarak’ tarihe geçti. Her gün bir kadının katledildiği ülkemizde geldiğimiz nokta ise verilen onca mücadelenin yok sayılması, mevcut hakların bile kadınlarımızın elinden alınmaya çalışılmasıdır. Unutulmamalıdır ki kadın cinayetlerinin rutinleştiği bir yerde ekonominin, eğitimin, ailenin, sokağın, dinin, ticaretin, çalışma hayatının, kısacası hiçbir şeyin normalleşmesi mümkün değildir. Kadına karşı işlenen şiddete karşı bütün toplumun sorumluluk üstlenmesi ve harekete geçmesi elzemdir. Medya, üniversite, sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler, dini kurumlar, meslek kuruluşları kadına karşı şiddetle mücadele etmek için birlikte çalışmalı, ortak akılda buluşmalı, belki de adına ‘insanlık’ diyebileceğimiz bir koalisyon oluşturmalıdır. Tüm bunlara ek olarak özellikle vurgulamak istiyorum, ilk imzacısı olmakla övündüğümüz İstanbul Sözleşmesi neden etkin uygulanmıyor hatta neden sözleşmeden vazgeçilmek isteniyor? İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Yasa tartıştırılmasaydı, kadın cinayetlerinin önlenmesi için tüm bu yasal normlar etkin çalıştırılsaydı ve eksiklerinin giderilmesi yönünde yukarıda bahsettiğim gibi tüm kurum ve kuruluşlar, STK’lar ile beraber samimi bir ortak çalışma gerçekleştirilseydi bugün belki de her şey çok farklı olabilirdi. Her zaman söylemlerimizle vurguladığımız bir şey var “Şiddetin her türlüsüne dur diyorum!” Şiddet; toplumumuzda kanayan bir yara, çözüm olarak sanılan ancak geri dönülemez hatalara sebep olan kötü bir eylemdir. Üzülerek söylüyorum, etrafımız bir ölüm ve şiddet kültürüyle kuşatılmış durumdadır. Eşitsiz toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerine kurulu ataerkil yapı ve bu zihniyet zinciri kırılmadıkça var olan hukuk da işlemeyecektir. Kadının kendi hayatı üzerinde söz, tercih ve özgürlük hakkına sahip olması bir imtiyaz değil, insan haklarının ve onurunun tabi bir gereğidir. Bizler kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla toplumun her kesiminden gönüllülerimiz ile fiziken aramıza mesafe koymuş olsak da dayanışma ve birlik beraberlik duygularıyla birbirimize tutunarak 2021 yılında da şiddetin her türlüsüne dur demek için mücadelemizi sürdürecek, ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ diyecek ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir toplum oluşması için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Sıhhat dolu günlerin pek yakında olduğu umuduyla yeni yılın kentimize, ülkemize ve tüm insanlığa sağlık, huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum.