Değişim hayatımızda sürekli var olan bir şey. Doğum, yaşam ve ölüm döngüsü içerisinde her şey her an değişim halinde. Mevsimler sürekli değişiyor ve çevremizde her şey bu değişime ayak uyduruyor. Yazın ağaçlar meyve veriyor, etraf yeşile bürünüyor. Sonbaharda yavaş yavaş yapraklar sararıyor, kuruyor ve dökülüyor. İlkbaharda toprak, su ve hava canlanıyor, doğa uyanıyor. Hayatın her parçası istisnasız andan ana değişim halinde.

Sadece canlılar değil tüm varoluş doğanın kanunu gereği değişime tabi. En sabit görünen dağlar, okyanuslar ve kıtalar dahi içten içe değişim yaşıyor. Her gün bize aynı gelse de doğada ufak tefek birçok değişiklikler yaşanıyor. Biz hep sonucu görsek de değişim yavaş yavaş ve hayatımızın her anı içerisinde gerçekleşiyor. Hayatımızda vakti dolan, artık bize iyi gelmeyen her şey kendiliğinden ya da bizim adımlarımız ile değişiyor.

Her ne kadar değişmek, dönüşmek hayatın özü olsa da buna karşı kaygı ve korku hissetmek insan doğamız için çok normal. İnsan doğrusal ve ön görülebilir değil, karmaşık bir sistem. Diğer türlerden çok farklı. Çok daha fazla deneyimleme, düşünme, hayal etme, yaratma ve öğrenme olanağına sahip.

Varoluşumuzda iki temel güdümüz mevcut. Bunlardan biri istikrar. Birçoğumuz geleceğimizi hayatta yaşadığımız şeyler üzerine inşa ederiz. Yani sürekli aynı modelleri tekrar ederiz. İçinde bulunduğumuz mevcut durumu sürdürmek, güven ihtiyacımızı karşılayabilmek için istikrarlı davranmaya yöneliriz. Çünkü birçok insan bulunduğu ortamı hiç değişmeyecekmiş gibi görür ve değişen koşullara uyum sağlamak yerine mevcudu korumaya çalışırız. Bu iyi ya da kötü, işimize yarar ya da yaramaz olmasından tamamen bağımsız bir güdü.

İkincisi ise değişim dolayısı ile gelişim. Değişime bilerek ve isteyerek adım atmak hepimiz için zor. Çünkü varlığımız, biyolojimiz istikrarı seviyor. Kendi işleyiş şekliyle beyin bilmediği her şeyi tehdit olarak algılıyor ve buna yönelik duyguların ortaya çıkmasını sağlıyor. Olduğumuz yerde durmak, konfor alanımızı terk etmemek bize çok daha kolay geliyor. Bazen hayatımızda yolunda gitmeyen, bizi yıprattığını fark ettiğimiz durumlar karşısında süregelmiş bir hikâyeye son vermek isteriz. Ama hikâye biterse biz de bitecekmişiz gibi hissederiz.  Bir yandan değişimin gerekli, faydalı, heyecan verici olacağını bilsek de adım atmaktan çekinir ve korkarız. Aslında değişimin kendisinden çok yeni adım atacağımız durumun içerisindeki belirsizlik bizim stres yaşamamıza neden oluyor. Hatta değişimin kesinlikle faydamıza olacağını bilmemiz ve çok istememiz dahi endişelenmemize engel olamıyor. Ya gittiğim şehirde yapamazsam ya yeni ortama ayak uyduramazsam, bundan sonra ne olacak ne olacağım ya başarmazsam ya yeterince başarılı olamazsam, yalnız kalırsam, takdir görmezsem, her şey planladığım gibi gitmezse gibi birçok düşünceler zihnimizde belirmeye başlar ve otomatik bir şekilde direnç başlar. Bu düşünceler o kadar normal ki, neredeyse hiçbir gerçeklik payı olmayan bu düşünce modellerinin ortaya çıkması rutin, doğal ve kaçınılmaz. Sağlıklı tavır bunların farkına varmakla, birer düşünce olarak tüm bu halleri, duygusal tepkileri olduğu gibi görebilmekle kabul sürecimiz başlar.

Korkularımızı, endişelerimizi ve ümitsizliklerimizi görmek bizde bir tavır değişimi başlatır ve ancak o zaman yeni yollar görüş alanımıza dahil olur. Neyi neden değiştirmek istiyorum? Bu değişimin benim için önemi nedir? Özgürce yaşamak için neye ihtiyacım var?  Gerçekleşmesini istediğim durum için bundan sonra her gün ne yapabilirim? Gibi soruları kendimize sorarak verdiğimiz cevaplarla bir adım atmak mümkün olur. Her gün kararlılıkla attığımız küçük adımlar bizim yolumuzu belirleyecek ve belki istediğimiz yere güvenle ulaşmamızı sağlayacak. Gelecek hakkında ne kadar düşünürsek düşünelim, şu an dışında herhangi bir zaman dilimi üzerinde herhangi bir etkimiz yok. Biz her gün yapabileceğimiz küçük hamlelerden sorumluyuz Gerçekten değiştirmek istediğimiz bir durum ile ilgili bir niyet koymak, düşündüğümüz, söylediğimiz ve yaptığımız her şey üzerinde motivasyonumuzu ifade eder. Niyetimiz güvenlik, ödül, bağlantı, amaca ulaşma, kendini tanımlama ve öz değerler gibi motivasyonları içerir. Mesela sigara örneğini ele alalım; sigara içmek beyinde bir ödül sistemini harekete geçirir. Belli hallerde örneğin her yemekten sonra, her molada, her arkadaşlarla bir araya geldiğimizde ve bunu sürekli hale getirdiğimizde beyin bunu bir ödül olarak kaydeder ve davranışlarımız hazza yani ödüle yönelik olarak bilinçsizce sürekli bir tekrarlama döngüsüne girer. Bu nedenle özellikle bu tür alışkanlıkları dönüştürmek zordur. Ancak öncesinde sigara içme alışkanlığımız gerçeğine bakmak, bunu değiştirme sürecinde önümüze çıkacak olan zorlukların bilincinde olmak, bırakma konusundaki motivasyonumuza tanımlamak hatta ve hatta anlam içeren bir niyet belirlemek bu süreci kolaylaştırır. Niyet koymak bu temel motivasyonları akılda tutmak demektir. Her gün aynı şey için düzenli ve kasıtlı çaba sarf etmek gerekir. Hayatımızı istediğimiz yönde gerçekleştirmenin bir günde olmayacağını kavrayıp sabır ve emekle bu değişimi gerçekleştirebiliriz. Tüm bu süreçte cesaretle adımlar atıp sonuçlarından kendimize pay çıkarmaya başladığımızda öz güven hissimiz kendiliğinden gelişir.

“Değişmeyi istemek yetmez. O değişimi gerçekleştirecek cesaret, enerji ve kararlılık gerekir.” Robert Kiyosaki’nin bu sözünü hayatınızdan eksik etmemeniz dileği ile mutlu ve kararlı kalın...