Sınırlar; bizi biz yapan, kendimizle ve dış dünya ile ilişkilerimizin sağlıklı bir biçimde yürümesini sağlayan, ne zaman “evet” ne zaman “hayır” diyeceğimizi belirleyen tercihlerimizdir. İnsan, bir taraftan öz duygusunu ve içindeki yönelimi takip etmek isterken, diğer taraftan da uyum sağlayarak bir gruba ya da ilişkilere ait olmak ister. 
Kabul, sevgi ve aidiyete kavuşma isteği bizi “evet” demeye iten çok da öğrenilmiş bir strateji aslında. “Hayır” demek, peşin hükmü, önyargıyı hatta statükoyu bile temsil ettiği düşünülürse toplumsal bellek ve geçmişteki karşı duruşlarla öğretilen anlamlarla birlikte anılarak huysuz, uyumsuz, katı ve hatta sevilmeyen biri olacağımız anlamında ortaya çıkabiliyor. Kökenin de eski alışkanlıklarımız ve geçmiş yaşantılarımızın oluşturduğu, hafızamıza kazınan eski kayıtlar nedeniyle “hayır” sözcüğünü kullanmaktan kaçınırız.


 
Çocukların doğallıkla ifade edebildiği bir öz duygusu vardır. Ancak, çocuk aile içinde barınabilmek için anne, baba ve bakım veren kişilerin beklentilerine karşı uyumlanır. Mesela bebeklik ve küçük çocukluk yaşlarında masumane bir şekilde çocuklarımıza söylediğimiz “uslu durmazsan giderim, sözümden çıkarsan seni bir daha parka götürmem, bunu yapmadığın için hasta oldum, bunu yaparsan seni daha çok severim” gibi temelinde iyi niyet barındırdığımız cümleleri kullandığımızda, çocuk kendini sevilir kılmak için ebeveyn ya da bakım veren kişinin söylediklerini yapmaya başlar. Sorunsuz, uslu ve uyumlu davranmaya yönelir. Buna adaptasyon denir. Adaptasyonu yüksek bireyler için kendi yönelimini takip etmek çoğu zaman güç olur.

Yetişkin birer birey olduğumuzda da terk edilme korkusu, kabul edilmeme korkusu, sevilmeme korkusu, dışlanma korkusu ve karşı tarafı üzme gibi birçok korkularımızın da etkisiyle “evet” kelimesi bizim için çok daha kolay telaffuz edilen ve kabul gören bir kelime haline gelir.
Çoğu zaman kendi tercihlerimizi görmezden gelerek nezaket dolu tebessüm eşliğinde beklentilere ve isteklere karşı da kendimizi “evet” derken buluruz.
Fakat şunu da bilmek gerekir ki sürekli “evet” demek, bizi uzun vade de hiç de makul biri yapmaz. Kısa vade de kolaylaştırıcı etkisi olsa da sorunların sürekli tekrar etmesi bizi etkisizleştirir. İlişkilerimiz de yorgun, tükenmiş ve istismara açık hale geliriz. Tercih ettiğimizin aksi yönünde hareket ettiğimizde, kendimizi huzursuz, depresif, öfkeli ve başkalarının tercihlerini yaşayan biri olarak buluruz. 

Yetişkin bireyler olarak ruhumuzun işgal edilmiş kısımlarını yeniden canlandırmak için sınırlarımızı ifade etmeyi öğrenmemiz gerekir. Sınırlarımızı fark edip ifade edebildiğimizde önceliklerimizin ve ihtiyaçlarımızın dışarıdan görünmesini sağlarız. Çünkü sınırlar bizim bir birey olarak nerede bittiğimizi ve diğerinin nerede başladığını anlamamız için vardır. Ancak bu şekilde diğerleri bizi doğru tanıyabilir ve anlayabilir. Bize iyi gelmeyen kişi veya durumlardan uzaklaşmak, doğru sınır ve mesafeleri belirlemek kendi varlığımıza karşı görevimiz.
Böylelikle kendi hayatımıza ve tercihlerimize sahip çıkabiliriz.

Sizin de içinizden “hayır” demek gelirken “evet” dediğiniz oldu mu? Birçoğumuzun, böyle bir anısının mutlaka olduğunu düşünüyorum. O anki düşüncelerinizi anlamak için küçük bir çalışma yapmaya ne dersiniz? Mesela; içinizden gelmediği halde “evet” dediğiniz bir durumu hatırlayın. Size çok da üzüntü veren güçlü bir anı olmasın. Biraz keyifsiz hatırladığınız, biraz farklı davranmayı seçeceğiniz bir durumu gözünüzde canlandırın ve hatırlayın. Kendinize düşünerek ve tüm samimiyetinizle cevap verin. 
İstemediğiniz bir şeye “evet” demek neye benziyor? Hiç yorumlamadan sadece fark edin. Bu halinize yargılamadan bakabilirsiniz. Şimdi bunu yapmanıza neden olan düşünceyi fark eder misiniz? Zihninizdeki ses ne diyor? “Hayır” derseniz ne olacağını söylüyor? Birinin kırılacağını ve sizden uzaklaşacağını mı? Yoksa artık sevilmeyeceğinizi mi söylüyor? Bulduğunuz cevap bir düşünce, bir inanç olabilir mi? Buna bir bakın ve kendinize sorun “Bu inandığım şey doğru mu?” Doğru olmama ihtimali var mı? Acaba güçlü bir varsayım olabilir mi? Zihninizdeki o sese sadece tanık olun. Bu olumsuz düşüncelere inanmasaydınız kararınız farklı olur muydu?   “Hayır” der miydiniz? Bu sizi nasıl hissettirirdi? Duygusu ne olurdu? Buna benzer bir durumla tekrar karşı karşıya kalsanız bu sefer kararınız ne olurdu? Tüm bunlara bakarak bundan sonra neyi farklı yapmak istersiniz? 

İstemediğimiz bir tercihte “hayır” diyebilmek bir öz sevgi becerisidir. Bu beceri ile daha huzurlu ve daha özgür ilişkiler kurabiliriz. Çünkü “özgürlük” sandığımız gibi sınırsız demek değil, tam tersi net ve güçlü sınırlar özgürlüğü mümkün kılar. Diğer bir deyişle, “hayır” diyebildiğimiz ölçüde, özgürlük alanımıza sahip çıkarız.
Kendi bahçemizin nerede başlayıp nerede bittiğini bildiğimizde istediğimizi yapmakta özgür oluruz. Gerektiğinde sınırlarımızı genişlemek, daraltmak gibi seçeneklerimizde var. Böylece kendi hayatımıza sahip çıkabilir, kendimizi diğerlerinin inisiyatifine bırakmamış oluruz. 

Kendi sınırlarımıza ve özgürlüklerimize sahip çıkarken aynı zamanda bir başkasının da sınırlarına saygı göstermemiz gerekir. Karşımızdaki bireyinde etrafında kocaman bir küre ve bir alanı var, bizim de etrafımızda kocaman bir küre ve bir alanımız var. Her birimizin alanında kendi deneyimlerimiz, hayallerimiz ve duygularımız var. Alanlarımızın kesiştiği yerde ise sevgi, saygı ve bağlarımız kuruluyor.  Yakın ilişkilerimizde sevdiğimiz insanların sınırlarına saygı göstererek onları duyabilir, anlayabilir ve güven ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Empati gösterebilir, koşullarını, duygusunu anlayabiliriz. Böylece birbirimizin sınırlarını yok saydığımız bağımlı ilişkilerden, birbirimizi duyabildiğimiz ve birbirimize saygı ile eşlik ettiğimiz yakın ilişkilere evrilebiliriz. Empati göstermenin de tabi ki bir sınırı var. Sürekli bir diğerini anlamaya çalıştığımızda empati yorgunu oluruz. Görüyoruz ki sınırlar, sürekli bir adım geri bir adım ileri giderek nezaketle kurduğumuz temeller. Sağlıklı, sevgi dolu ilişkiler ancak bu temeller üzerine gelişiyor. Şimdi çuvaldızı önce kendimize batırıp, kendi tavrımıza da dikkat etme zamanı. Kendi konforumuzu ve alışkanlıklarımızı hiç değiştirmemek için ilişki içerisinde olduğumuz insanların ihtiyaçlarını geçiştirdiğimiz oluyor mu?  Diğerinin ihtiyaçlarını dinlemeye gönüllü olmadan “hayır” yanıtına tahammül etme becerisi kazanmadan yetişkin olamıyor ve olgun ilişkiler kuramıyoruz. 

Peki sağlıklı sınırlarımızı nasıl belirleriz? Sınırlar birer duvar değil, birlikte olmamızı mümkün kılan temeller gibi düşünebiliriz. Bu temelleri oluşturmaksa dikkat, kararlılık ve özen ister. Sınırları fark etmenin, ifade etmenin ve gerektiğinde “hayır” diyebilmenin bir süreç olduğunu kavramak sanırım bize biraz iyi gelecektir. Bu süreçte önce kendi temel ihtiyaçlarımızı, tercihlerimizi, önceliklerimizi ve değerlerimizi fark etmemiz gerek. Ardında küçük karar anlarında bu temeller üzerinde tercihte bulunabiliriz. Evet derken hangi öncelik ve ihtiyaçlarımıza “hayır” dediğimizin farkına varalım. Sen kendi sınırlarına saygıyla yaklaştıkça diğerleri de o sınırı tanımayı öğrenecektir. Öz duygunu dinlemeye devam et. Gün geçtikçe ilişkileriniz daha gerçekçi, saygı ve sevgi dolu olacaktır.

Unutmayın sınırlarımızı korumak ve tanımak bizim hakkımız. Sevgiyle kalın.