Eğer birine yardım etmek istiyorsanız susun ve dinleyin.

Bu söz ünlü eski gazeteci Carmine Gallo’ya ait. O da aslında başka birinin tecrübesine dayanarak “TED GİBİ KONUŞ “kitabında bu sözü söyler.Dr.Ernesto Surroli 1970’li yılların başında yardım çalışmalarına katılmak üzere Afrika’ya (Zambiya) gider. Amaç bu çok verimli topraklarda muhteşem domatesler yetiştirmektir.

Domatesler büyür ve muhteşem kıpkırmızı domatesler haline gelir. Tam da Dr Ernesto “bakın Afrika’da tarım ne kadar kolay” diye anlatmaya başladığı sırada, bir gece nehirden gelen 200 su aygırı domateslerin hepsini yer. Şaşkınlık içinde kalan Dr. Ernesto ve ekibi

“Aman Tanrım su aygırları diye söylenirken köylüler “evet işte bu yüzden tarım yapamıyoruz” derler.

 Dr Ernesto;

“Neden bize söylemediniz?”

Köylüler;

“Hiç sormadınız ki.”

Bu trajikomik hikâyede olduğu gibi yardımlaşma duygusu tutku haline gelmiş bizimki gibi toplumlarda bile yapılan yardımlar tam yerini bulamayabiliyor.

Dr. Ernesto’nun yaptığı gibi yardımcı olmaya çalıştıklarımızın neye ihtiyacı olduğunu anlamadan dinlemeden mi koşturuyoruz?

Araştırmalar yardım etmenin mutluluk hormonunu tetiklediğini söylüyor. Hiç şüphemiz yok ki gerçekten bu davranım ve duygulanım huzuru arttırır mutluluğu çoğaltır. İşte tam burada durup düşünmemiz gereken bir noktaya geliyoruz. Yapmayı düşündüğümüz yardımları acaba kendi mutluluğumuz için mi yapıyoruz yoksa gerçekten ihtiyaç sahibinin durumuna uygun olsun diye düşünerek mi yapıyoruz? Gören göz, hisseden gönül, duyan kulak olursak yani susup dinlersek kişilerin neye ihtiyaçları olduğunu anlar ve ihtiyacı olana ihtiyacı olduğu kadarı ile yardım edebiliriz.

İş gücüne katılabilecek durumdaki kadın ve erkeklerin, sosyal ve bireysel yardımlarla karnını doyurmak yerine iş sahibi yapacak hasletleri kazandırmak.  Ödevlerinin çokluğundan şikâyet eden öğrencinin bunaldığını düşünerek onun yerine yapan ebeveynlerin aslında çocuğuna nasıl çalışması gerektiğini öğretmesi, bir çırpıda aklıma gelen örneklerden sadece birkaçı.

Susun ve dinleyin; etrafınızda bulunan insanların ihtiyaçlarına kulak verin. Çünkü dünyada yalnız değiliz. İnsanoğlu çevresi ile bir bütündür. İnsan doğası gereği yalnız yaşayamaz ve birçok kişi ile etkileşim halinde bulunur. İnsanlar bu etkileşim içerisinde karşılıklı olarak birbirleri ile her anlamda alışveriş içerisindedir. Yardımlaşma ve dayanışma insanoğlunun sahip olması gereken en önemli ve en güzel özelliklerinden biridir. Büyük kentlerde yaşam ve gelişen teknoloji ile birlikte insanların sosyal ilişkileri giderek zayıf bir hal almıştır. İnsanlar birbirinden uzaklaşmakta ve en yakınında bulunan komşusunu bile tanıyamaz hale gelmiştir. Bireyselleşmek töresi içinde insanların giderek kendi içine dönmesi, başkalarına yabancılaşması; kapısını diğerlerine kapaması maalesef insanoğlunun çevresindeki insanların neye ihtiyacı olduğunu anlamasına engel olmaktadır. Bu nedenle bazen yardım yapmak isteyenler çoğu zaman çevresindeki insanları tanımadığı ve neye ihtiyaçları olduğunu bilmediği için yardım kurumları aracılığı ile yardımlarını yapmaktadır. Çevremiz ile iletişim kurmak demek sadece sözlü iletişim kurmak anlamına gelmemeli, kişileri her yönüyle anlamaya çalışmak, kısa bir süreliğine kendimizden vaz geçip başkalarının dünyasında onları anlamak, susmak ve dinlemektir.

Yardımsever, misafirperver bir toplum yapısından hızla tüketim toplumuna dönüştük. En büyük hedefimiz ihtiyaçlarımızı gidermek, daha da kötüsü kendimize ikinci bir televizyon, ikinci bir araba gibi basit bir şekilde örnekleyebileceğim yeni gereksinimler yaratmakla meşgulken çevremizde basit ihtiyaçları olan insanları görmez duymaz olduk. Çünkü o kadar çok istek ve arzularımızla iletişim halindeyiz ki susup etrafımızı dinlemeyi anlamayı unutur hale geldik. Toplumun yapısı değiştikçe kuşkusuz önemsediğimiz şeylerde değişiklik göstermeye başlıyor. Bunda medyayı kullanarak acımasız pazarlama tekniklerini üzerimizde uygulayan bazı şirketlerinde etkisini göz ardı edemeyiz.

Her toplumun kültüründe yardımlaşma önemli yer tutar. Yardım, kelime anlamı itibarıyla “kendi gücü ve imkanlarını başkasının iyiliği için kullanma” anlamına gelir. “Güç ve imkân” sadece kas gücü veya parasal zenginlik anlamına gelmez. Bilgi ve sahip olduğumuz diğer tüm yetenek ve maneviyat anlamına da gelir. Yardım etmek insanın içinde bulunan merhamet duygusunun dışa vurumudur. Her zaman korunmalı ve gerektiğinde ihtiyacı olan kişilere yardım edilmelidir. Bizden umar bekleyenlere elimizi uzatmak bizi insan yapan en büyük özelliklerimizden biridir. Çok basit görünen yardımlar karşı taraf için çok önem arz edebilir.

Karşıya geçmekte zorlanan yaşlı veya çocuklara yardımcı olmak,

Yol sorana tarif etmek,

Düşeni kaldırmak,

Yağmurlu bir sabah kalabalık saatlerde işe gitmeye çalışanları aracınıza alarak en yakın noktaya götürmek,

Sokak hayvanlarını sahiplenmek, karınlarını doyurmak,

Fitre ve zekât vermek,

İnsani yardım için çalışan vakıf ve derneklere bağışlar yapmak.

Bunlardan birkaçı.

“İmece” denilen olayı hepimiz biliyoruz. İmece yani yardımlaşma duygusu bizim topluma özgü bizim toplumumuzun temelinde yer alan en güzel hasletlerden biridir. Genellikle köy veya kasabalarda herkes tarafından kabul gören bir dayanışma yardımlaşama örgütüdür. Köylerde yardıma muhtaç kişilerin gönüllü olarak yardımına bu yolla koşulur ve herkes gücü ölçüsünde destek ve yardımda bulunur. Tarlalar hep birlikte kurulur, hep birlikte kaldırılır, şenlikler olur, düğünler olur, ölüm olur hep el ele hep birlikte…Üzülerek söylemek gerekirse paranın toplumun ruhu olduğundan beri imece ruhu da ölmeye başlıyor. Yavaş yavaş yardımlaşmaktan da parasız bir şey yapmaktan da insanlar kaçınır oldu. Bencil olmamalıyız her şeyin mutlak parayla yapılabileceği düşüncesinden uzak durmalıyız. Birçok ihtiyaçlar karşılık beklemeden menfaat gözetmeden yardımlaşma ruhu içerisinde giderilebilir.

Yardım kelimesi zihinde birlik, beraberlik gibi tatlı bir düşünce rüzgârı estirir. Yardım önemli hedeflerimizden biri olmalıdır ve menfaat gözetmeksizin bu yolda atılacak her adım kişiyi ve kişileri huzura ulaştırır. Huzur sevgiye dönüşür sevgi ise saygı ile pekişendir. Saygı kişiyi rencide etmeden hedefe ulaştırandır. Eğer yardımlaşmayı özümsersek bir kişi bir başkasına bir başkası diğer kişiye derken kademe kademe yardımlaşma dayanışma ve iyilik yolunda ilerlemiş oluruz. Yardımlaşma iyiliğe yol kötülüğe settir. Bunu gencinden yaşlısına herkes hedef haline dönüştürüp ulaşmayı isterse mutluluk büyür gelişir ve sağlıklı nesiller yetişir.

  Yardımlaşma duygusu önce gönülde başlar, yeşerir ve büyür eğer susup dinlersek daha da büyümesine izin veririz. Hisseden gönül, duyan kulak ve gören göz elden ele alır, dağıtır ve yayılır. Bir elin verdiğini diğer elin görmediği, gerçek ihtiyaçların doğru anlaşılarak yerine ulaştırılabildiği, yardımlaşma ruhunun yeniden filizlenip daha nice kuşaklar boyunca çığ gibi büyüyeceği güzel günler dileklerimle, mutlu kalın.