GÖRÜNÜM

Eskişehir Sarıcakaya Belediyesi, imar planlarında ‘park ve çeşme’ olarak belirlenmiş alana, 2 katlı sosyal tesis yapıyor. Belediyenin söz konusu inşaatla ilgili ihaleye çıktığı ve 1 milyon lira bedelle ihaleyi bir inşaat şirketine verdiği belirtiliyor. İlgililer, imar planlarında yeşil alan-park-çeşme olarak gösterilen bir alana inşaat yapmanın İmar Kanununa aykırı olduğunu ve bu konuda Sarıcakaya Belediyesi’nden açıklama beklediklerini belirtiyorlar.

İHALESİ NİSAN’DA YAPILDI

Sarıcakaya Belediyesi, ‘bir belediye böyle bir şeyi görmezden gelerek nasıl inşaat yapabilir?’ dedirten bir projeyi hayata geçirmeye hazırlanıyor. Sarıcakaya Belediyesi var olan imar planlarında ‘park-yeşil alan-çeşme’ olarak tescillenmiş araziye 250 metrekare tabanlı, birinci katı yemekhane, ikinci katı düğün salonu olacak şekilde sosyal tesis yapım inşaatına başlamış durumda.  Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız yetkililer, vatandaşların durumu kendilerine ilettiklerini ve bu konuda Sarıcakaya Belediyesi ile irtibata geçtiklerini belirtti, Sarıcakaya Belediyesi ilk Büyükşehir Belediye Meclisi’nde o alanla ilgili imar plan tadilatı isteklerini gündeme getireceği öğrenildi. Ancak sosyal tesisin yapımıyla ilgili ihalenin geçtiğimiz Nisan ayında yapıldığını ve ihale bedelinin Valilik örtülü ödeneğinden karşılanmak üzere 1 milyon TL karşılığında verildiği iddia edildi.

SÜREÇ NASIL YAŞANDI?

2019 yılında belediye başkanı seçilmezden önce Eskişehir YİKOP (Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı) görevinde bulunan Sarıcakaya Belediye Başkanı Hüseyin Çam, Sarıcakaya İlçesi, Sarıkaya Mahallesi, Hürriyet Caddesi no:96’da bulunan ve imar planlarında yeşil alan olarak belirlenmiş alanda iki katlı bir yapı inşa etmeye karar veriyor. İki katlı ve 250 metrekare tabana oturacak binanın “sosyal tesis” olarak planlandığı ve birinci katının yemekhane ikinci katının ise düğün salonu olarak planlandığı öğrenildi. Sarıcakaya Belediyesi geçtiğimiz Mart ayında ilana çıkarak, 7 Nisan 2020 tarihinde söz konusu inşaat için ihale açılacağını belediye sitesinden duyurdu. Söz konusu ihale 7 Nisan 2020 tarihinde yapıldı ve 1 milyon lira karşılığında bir firmaya verildi. İşin tamamlanması tarihi için ise 120 gün öngörüldü.  İlgili müteahhit firma, yer teslimini aldıktan sonra alanda bulunan yapının yıkımı gerçekleştirip, tesviye çalışmalarına başladı. Ardından inşaatın yapımına başlanması bekleniyor. Ancak tüm bu gelişmeler yaşanırken, Sarıcakaya Belediyesi’nin Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Meclisine gerekli imar plan tadilatı teklifini getirmediği, bu teklifin onaylanmasından önce ihaleye çıkarak inşaatın yapımına başlandığı iddia ediliyor. Söz konu imar plan tadilatının Büyükşehir Meclisi tarafından kabul edilmemesi durumunda Sarıcakaya Belediyesi’nin nasıl bir yol izleyeceği de merak konusu.

YANIT BEKLEYEN SORULAR

Sarıcakayalı vatandaşlarımızın tepkileri üzerine yaptığımız inceleme sonucu, Sarıcakaya Belediyesi’ne şu soruları yöneltmemiz kaçınılmaz hale geldi.

1-Söz konusu inşaatın ihalesini 7 Nisan 2020 tarihinde yaptığınız doğru mu?

2-İhalenin 1 milyon TL karşılığı verildiği doğru mu?

3-Eskişehir Büyükşehir Belediye Meclisi’nden geçmesi gereken imar plan tadilatı geçmeden, söz konusu inşaat ile ilgili ihaleye çıkılması yasal mıdır?

4-Söz konusu ihalede inşaat süresinin 120 günde tamamlanması şartı olması nedeniyle, bu süre içinde Büyükşehir Meclisi’nde gerekli imar plan tadilatının geçmemesi durumunda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

5-Mevcut İmar Kanununa aykırı hareket etmenin ‘Ağır Ceza’da yargılanmayı gerektirdiğini biliyor musunuz?

6-Büyükşehir Belediye yetkilileri, bu konuda kendilerine bilgi verilmediğini ve vatandaşlardan gelen ihbar üzerine olayı incelemeye aldıklarını belirtiyorlar. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

7-Sarıcakaya gibi yeşili bol, doğası zengin bir ilçede neden bir yeşil alanı bozarak sosyal tesis yapmaya karar verdiniz? Daha uygun ve sorunsuz bir alan bulma ihtimali yok muydu?

Sarıcakaya Belediyesi’ne sorularımız bunlar. Yanıt verdikleri takdirde, Görünüm’de memnuniyetle yayınlayacağımı tüm kamuoyunun bilgisine sunuyorum…

//////////////////////////////////////////////////

'TARİH SİZİ ASLA AFFETMEYECEK'

General d’Esperey ilk işgalin arkasından bir süre sonra İstanbul’a geldi. Birinci gelişinde ki karşılamayı beğenmemiş olacak ki 8 Şubat 1919’da gösterişli bir şekilde İstanbul’a tekrar giriş yaptı.

NACİYE SULTAN SOKAĞA ATILIR
Galata rıhtımından Beyoğlu’na kadar zafer alayı tertip ettirdi. Beyaz başından iki askerin çektiği dizginsiz bir ata binmişti. Eski Roma İmparatorları gibi etrafını selamlayarak alay halinde ilerliyordu. (Herhalde İstanbul’un fethine gönderme yaparak Romalılar geri döndü gibi) Bu arada kendisini karşılamaya gelen Osmanlı bandosunu aşağılayarak atını ürküttükleri gerekçesiyle kırbacıyla işaret ederek susturdu. Dolmabahçe Sarayı'nda oturmak istediğini, padişahın sarayı terk etmesini söyleyerek yoluna devam etti.İngilizler onu bu arzusundan vazgeçirmek için bir hayli ter dökerler. Bu defa Osmanlının son Başkumandan Vekili olan ve o sırada Türkistan’da Ruslarla savaşmakta olan Enver Paşa’nın Baltalimanı’ndaki yalısını seçer. Yalının bütün eşyaları yerinde bırakılmak şartıyla buraya yerleşir. Henüz yeni doğum yapmış olan Enver Paşa’nın haremi Naciye Sultan, altına bir şilte bile almasına izin verilmeden sokağa atılır.
KURŞUNA DİZİLMESİNİ İSTER
Bu yalıya yerleştikten sonra da Osmanlı Devlet geleneğindeki bir usulü caya uygulayarak her gün sabah, öğle ve akşam yalının rıhtımında askeri bandoya Fransız millî marşı Marseillaize’yi çaldırır. O günlerde İstanbul’da yayınlanan günlük gazetelerin en büyüğü ve en ünlüsü olan Hadisat’ın Başyazarı olan Süleyman Nazif de bu generalin beyaz at üzerinde İstanbul’a girişini eski şehremaneti meydanında görür, büyük bir acı ve kızgınlık içinde gazetesine gider ve olayı protesto eden ünlü ‘Kara Bir Gün’ makalesini yazar. Süleyman Nazif’in kaleme aldığı ‘Kara Bir Gün’ başlıklı yazısı siyah çerçeve içerisinde 9 Şubat 1919 tarihli Hadisat gazetesinde yayınlandı. Süleyman Nazif bu yazısında kısaca azınlıkları eleştiriyor, komutana da bazı tarihi hatırlatmalarda bulunuyordu. Kanuni’nin Fransız hükümdarını Almanların elinden kurtarışına gönderme yaparak generalin hafızasını canlandırdı. Ayrıca Fransızların 1871’de Almanlar karşısında aldıkları büyük yenilgiyi yüzlerine çarparken Almanların bile Paris’e girerken böyle bir davranış yapmadıklarını anlatıyordu. Fransız komutan d’Esperey bu yazıyı duyunca adeta çıldırdı. Süleyman Nazif’in derhal kurşuna dizilmesini istedi. Fakat bazı Fransızların araya girmesi ile bu kararından vazgeçti. d’Esperey ile görüşen Süleyman Nazif ona; “Tarih sizi asla affetmeyecek” der. Olay da Hadisat gazetesinin kapatılması ile sona erer.



O’NA KİMSE SAHİP ÇIKMAZ
Allah bu mareşaline uzun bir ömür nasip eder. Bundan dolayı 2. Dünya savaşını da görmüş olur. ‘illüstration Dergisi’ d’Esperey’in Alman orduları Paris’e girerken kaldırımlar üzerinde ağlarken çekilmiş bir fotoğrafını yayınlar. Paris’in işgalinin hemen ertesi günü Alman işgal kuvvetleri kumandanı d’Esperey konağını kendisine mekân olarak seçmiş ve konaktan hiç bir eşya almasına izin vermeden mareşali sokağa arttırdı. Yaşadığı korkunç olaylar sonucunda oldukça büyük bir kedere kapılan d’Esperey felç geçirir. O günlerin Paris’i saldırıya uğrayan bir Alman erine karşı yüz rehinenin kurşuna dizildiği günleri yaşamaktadır. d’Esperey’e hiç kimse sahip çıkma cesaretini gösteremez, ortada kalır. Çok kısa bir süre sonra da ölür. Yanında bulunan oda hizmetçisi sonradan gazetecilere d’Esperey’in son sözlerini nakleder. Mareşal d’Esperey son anlarında şunları sayıklamıştır; “Un journalist turc, m’avait dit deja!..” (bir Türk gazetecisi bana bunu söylemişti!..) Tarihte yaşanan bu olay gösteriyor ki; kim zulüm yaparsa, yaptığı kötülüğün aynısını yaşamadan bu dünyadan göç etmiyor.

KARA BİR GÜN
(Hadisât Gazetesi 9 Şubat 1919)
generalinin dün şehrimize vürudu münasebetiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş, Türk'ün ve İslam'ın kalbinde ve tarihinde müebbeden kanayacak bir ceriha açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbârımız şevk ve ikbale münkalib olsa yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü evlad ve ahfâdımıza nesilden nesile ağlayacak bir miras terk edeceğiz. Almanya orduları 1871 senesinde Paris'e dahil olarak, -Büyük Napolyon'un neşide-i mütehaccire-i muzafferiyâtı olan- tâk-ı zafer altından geçerlerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz ye’s ve azabı duymamıştı. Çünkü (Fransız) nâmını taşıyan her ferd, çünkü yalnız Hristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar, o matem-i milli karşısında aynı telehhüf ve hicab ile ağlamış ve kızarmışlardı. Biz ise mevcudiyet-i milliyye ve lisâniyelerini bizim âlîcenabımıza medyûn olan bir kısım halkın hay-huy şemâtetiyle bu mâtem-i muazzezimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. (Buna müstehak değildik) diyemeyiz. Müstehak olmasaydık, bu felakete düçâr olmazdık.. Her milletin sahâif-i hayatında birçok ikbal ve idbâr sahîfeleri vardır. Fransa Kralı Birinci Fransuva'yı (Şarlken)'in mahbesinden kurtarmış ve koca Viyana şehrini kerrât ile sarmış bir ümmetin defter-i mukadderâtında böyle bir satr-ı elîm de mestûr imiş. Her hal muhavveldir. Araplar’ın güzel bir sözü var: "Isbır feinne’d-dehre lâyesbır" (Sen sabret, çünkü zaman sabretmez) derler.
Süleyman Nazif

/////////////////////////////

İYİ İNSAN OLMAYI ÖĞRETTİLER

Münir Özkul, Adile Naşit, Tarık Akan, Kemal Sunal, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Şener Şen, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe, Ergin Orbey, Oya Aydoğan, Emel Sayın, Hale Soygazi, Müjde Ar, Itır Esen, Şevket Altuğ, Perran Kutman, İhsan Yüce, Hulusi Kentmen,Tekin Akmansoy, Meral Zeren, Ahmet Sezerel, Mahmut Hekimoğlu, Erdal Özyağcılar.


‘HAYIR BİZ BÜYÜĞÜZ’
Gülen Gözler’de Usta oyunca Münir Özkul’un canlandırdığı Yaşar Usta’nın kalpsiz fabrikatöre söylediği “Büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi... sen mi büyüksün? hayır biz büyüğüz, biz. Sen bizim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümüzde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma, ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizleri. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?” sözleriyle hep duygulandık. Aynı filmde Vecihi’nin “Efendim çamaşırlarınızı getirdim” demesine sert çıkan Yaşar Usta; “Benim çamaşırlarımın ne işi var sende?" diye sorar. Vecihi'nin; “Çamaşırlarınız uçağımın kanadına takıldı da. Ama ütületip getirdim buyrun” sözleri unutulmazlar arasına girdi.

SEVGİNİN ÖNEMİNİ GÖSTERDİLER
Hababam Sınıfı filminde müfettişin sorduğu ‘Uçan Memeli’ sorucuna Damat Ferit’in ‘Hostes’ yanıtına hep güldük ve gülmeye devam edeceğiz. Turşucu Kazım’ı palavracı kardeşi Ziya’nın “İngiltere Kralı, rahmetli Başkan Kenedy, taçsız kral Pele, Beckenbauer, kaleci Mayer, Nadia Komenaçiii, Biricit Bardoo vee Fenerbahçeli Cemill hepsi şöhretlerini bu bıçağa borçlular” deyip, bir vatandaşı zorla tıraş yaparken, yüzünü kesmesini hep kahkahalarla izledik. Süt Kardeşler’de Ramazan’ın ‘Kumandan senin süt annenin abisiymiş’ sözlerine Şaban’ın “O zaman o benim süt kumandanım” diye sevinmesine güldük. Onlar o kadar güzel sinema emekçileriydi ki; sevginin, ailenin, kardeşin, dostlukların ne kadar önemli olduğunu bizlere gösterdi. Her şeyden önce ‘iyi insan olmamız’ gerektiğini bizlere öğrettiler...

///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////

FIKRA

OSMANLI DA FAYTON ARKASI YAZILAR.
‎"O şimdi yeniçeri..."
"Hatalıysa.. Tiz kellesi vurula.."
"Tek rakibim Hezarfen Ahmet Çelebi."
"Kıroyum ama akçe bende."
"Faytonunda bana yer yoksa güzelim, ben at üstünde de giderim.."
"Paşa babam sağ olsun."
"Akıncısın dediler kız vermediler.."
"Fetihlerin ustasıyım, gözlerinin hastasıyım.."
"Alırım faytonunu.."
"Hakkını ver faytonun, hakkını.."
"Havan kime sultanım.."
"Atlarım beyaz, kılarım namaz."
"Rahmetli de şahlanırdı.."

///////

ÇİVİ

“Aynı evrende yaşamamalı cellâtlar ve çocuklar; Ya ölmeli cellâtlar ya da hiç doğmamalı çocuklar.” Ernesto Che Guevara