Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs hastalığı son resmi verilere göre dünyada 1.5 milyon, ülkemizde 14 binden fazla vatandaşın hayatına kaybetmesine yol açtı. Hastalığın etkilerine yönelik araştırmalar yürüten ESOGÜ Dahili Tıp Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Güntülü Ak, Eskişehir Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Halk Sağlığı Dergisi’nde (ESTÜDAM) yayımlanan “COVID-19’un Klinik, Laboratuvar ve Radyolojik Özellikleri” başlıklı makalesinde pek çok risk faktörünün hastalığı etkilediğini bildiriyor. Risk faktörlerinin başında ileri yaşta, bir ve birden fazla hastalığa sahip olmak geliyor. Kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, kronik akciğer hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, obezite, kanser, immunsupresif durumlar, kronik karaciğer hastalığı ve sigara kullanımı hastalığı seyrini olumsuz etkiliyor. Ancak bunların yanı sıra başka risk faktörleri de mevcut: “Çeşitli çalışmalarda erkeklerin COVID-19 açısından dezavantajlı olduğu belirtilmiştir. Ülkemizde de COVID-19 nedeniyle vefat eden 5.097 kişiden 3.183’ünün (%62) erkek olduğu bildirilmiştir. Yine toplumdaki eşitsizliklerden etkilenen kişilerin de COVID-19 açısından dezavantajlı popülasyonları oluşturdukları görülmektedir. Prof. Dr. Ak, asemptomatik durumların halk sağlığını tehdit ettiğinin altını çiziyor:  “Asemptomatik olguların sıklığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak azımsanmayacak ölçüde olduğu söylenebilir. Asemptomatik kişilerin hastalığın yayılmasındaki rolleri tartışılmaz bir durumdur. Bu da bize kişi bazında alınması gereken önlemlerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha göstermektedir.” Prof. Dr. Ak, semptomatik olguların da geniş bir yelpazeye yayıldığını belirtiyor: “Semptomatik olgularda hastalığın başlangıç klinik bulgularını diğer viral enfeksiyonlardan ayırt etmek pek mümkün değildir. En sık görülen semptomlar ateş ve öksürüktür. Bu semptomları halsizlik, miyalji ve nefes darlığı izlemektedir. Daha az sıklıkta baş ağrısı, boğaz ağrısı, iştahsızlık, hemoptizi, bulantı, ishal, koku ve tat alma duyusunda bozulma ve konjonktivit rapor edilmiştir. Ağır olgular bilinç bulanıklığıyla gelebilir. Cilt lezyonları diğer viral enfeksiyonların bulgularına benzer olup özgül bir bulguya dair veriler henüz net değildir. Semptomatik olgularda klinik tablonun ağırlık derecesi oldukça geniştir. Hastalar karşımıza hafif semptomlarla gelebileceği gibi çoklu organ yetmezliği gibi oldukça ağır bir klinik tabloyla da gelebilirler.” Prof. Dr. Ak, COVID-19 hastalığının bünyeden bünyeye değişiklik gösterdiğini belirterek organlarda ne kadar hasar bıraktığı yönündeki araştırmaların henüz doygunluğa ulaşmadığını vurguluyor:  “Ağır seyirli hastalarda başlangıçta olmayan veya hafif olan nefes darlığı 1 hafta – 10 gün içinde hastalığın ilerleyip gelişmesiyle solunum destek cihazları gerektirebilir. Hastalığın seyrinin kötüleşmesi akciğerler yanında diğer organları da etkileyebilir. COVID-19’a ikincil enfeksiyonların eklenmesi nadir, ancak yoğun bakım yatış süresinin uzamasıyla birlikte mümkün bir durumdur. İyileşmenin erken döneminde COVID-19 hastalarının yarısından fazlasında difüzyon kapasitesinde bozulma, solunum kas kuvvetinde azalma ve akciğer görüntülemesinde anormallikler saptanmıştır. Ciddi vakalarda hafiflere göre total akciğer kapasitesi, karbonmonoksit difüzyon kapasitesi ve 6-dakika yürüme testinde daha fazla düşme bildirilmiştir. COVID-19 sonrası 65 yaş üstü hastalarda 6-haftalık pulmoner rehabilitasyonun etkisini değerlendiren bir randomize çalışmada pulmoner rehabilitasyon uygulanan grupta solunum fonksiyonları ve yaşam kalitesinde iyileşme saptanmıştır. COVID-19’un solunum fonksiyonlarına etkisiyle ilgili bilgi birikiminin zamanla oluşacağı söylenebilir.”

Editör: TE Bilişim