Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı Haydar Urfalı: "Pozitif vaka sayıları öğretmeni endişelendiriyor"

"Tüm dünyayı saran koronavirüs salgını ülkemizde Mart ayından bu yana etkisini sürdürmektedir. Tüm sektörleri ve hayatın her alanını etkileyen salgın süreci eğitim-öğretim alanında paydaşları yeni zihinsel arayışlara, bakış açılarına ve uygulanma da yeni ya da az kullanılan yöntem ve tekniklere yöneltmiştir. Yıllardır ülkemizde bölgeler arasında var olduğu bilinen sosyo-ekonomik farklılıklardan ileri gelen eğitim-öğretime erişim ve fırsat eşitsizliği bu süreçte canlı derslere erişim sorunuyla birlikte sınıflara kadar girmiş oldu.

         Bu süreçte ilk olarak eğitim-öğretimin ne şekilde nasıl sürdürülebileceği düşünülmüş televizyon, bilgisayar ve internetin yoğun olarak kullanılması gerekmiş ve uzaktan öğretim uygulamaya konulmuştur. Ancak eğitim-öğretim sürecinin vazgeçilmez unsuru etkileşimin en önemli unsuru olan duygu boyutundan yoksunluk başta olmak üzere içerik eksikliği, bilgisayar ve internete erişim yokluğu veya eksikliği gibi pek çok sorun kendini göstermiştir. Öğrencilerimizin eğitimleriyle ilgili duydukları kaygı nedeniyle, uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerimiz hiçbiri ekonomik ya da teknolojik olarak destek alamamalarına rağmen tamamen kendi kişisel gayret ve becerileri ile bu süreci yürüttüler/yürütüyorlar.

         Ayrıca eğitim-öğretim sürecinin en temel unsurları olan öğretmen ve öğrencilerimizin, yardımcı unsurlar olan yönetici ve velilerimizin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın eksikleriyle birlikte EBA dışında uzaktan eğitim-öğretim modeline bir hazırlığı yoktu. Bu sorunların çözümü için gösterilen çabalar, eksikler ve yanlışlarla geçen bir dönemin ardından girilen tatil döneminin çokta verimli değerlendirilmemiştir. Bu dönemin ardından uzaktan öğretimle birlikte kısmi ve kısıtlı yüz yüze eğitim-öğretim sürecine geçilmiştir. Özellikle uzaktan öğretime şu ya da bu nedenle erişim zorluğu yaşayan öğrencilerimizin bu sorunu mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır. Bu konuda evinde televizyonu, bilgisayarı, tableti ve akıllı telefonu olamayan bunlar olsa bile yeterli internet imkanı olmayan öğrencilerin eksikleri acilen giderilmelidir. GSM operatörleri eğitimin ücretsiz olmasını da dikkate alarak internete erişim kotasını arttırma konusunda atması gerekir. Bilişim araçlarının KDV’si en azından bir süreliğine sıfırlanarak öğretmen, öğrenci ve velilerin bunlara erişimi kolaylaştırılmalıdır.

         Hiçbir alternatif, yüz yüze eğitimin yerini tutmaz. Dolayısıyla en büyük beklentimiz ve temennimiz bütün kademeler itibari ile bir an önce yüz yüze eğitime başlayabilmektir. Burada ölçü toplumun ve öğrencilerin sağlığını riske etmemek olmalıdır. Risk kontrol edilebildiği sürece mümkün mertebe eğitimin bütün kademelerinde yüz yüze eğitime geçilmelidir. Okullarda kısıtlı ve kısmen de olsa geçilen yüz yüze eğitim-öğretim sürecinde önemi bir kez daha çıkan ve salgınla mücadelenin en temelinde yer alan maske, mesafe ve hijyen konusunda aksamalar kendini göstermeye başlamıştır. Özellikle hijyen konusunun okullarda sürdürülebilir olmasının önemi ve değeri ortadadır. Bunun işgücü ve malzeme açısından önemli bir maliyeti vardır. Bu süreçte en önemli hijyen malzemeleri olan maske ve dezenfektanın okullarda yeterince bulundurulması gerekmektedir. Bunu sağlamak için okullarımızın tümü aynı oranda bu imkana sahip değildir. Bu sorun okullara acilen bütçe oluşturularak çözülmelidir

         Son zamanlarda okullarda özellikle öğrencilerimizde artan pozitif vaka sayısı özellikle okul paydaşlarını özellikle de öğretmenlerimizi ciddi manada endişelendirmektedir. Bu konuda bilgi akışındaki ihmal ve aksamalar ile pozitif çıkan vakaların ardından okullarımızda yeterince alınmayan tedbirlere sıkça rastlanmaya başlanmıştır. Durumun kontrolden çıkma tehlikesi önümüzdedir. Bir diğer önemli husus ise başta öğretmenlerimize düzenli olarak Covid-19 testi yapılmalıdır. Çünkü öğretmen olmadan eğitim-öğretim süreci işlevini kaybeder. Öğrencisi, öğretmeni, çalışanları ve velisiyle birlikte yaklaşık 50 milyonluk eğitim camiasının Covit-19’dan korunması demek aslında toplumun tüm kesiminin sağlığını korumak demektir

         Görev bilinci ve sorumluğuyla eğitim-öğretim sürecinin ister yüz yüze kısmı isterse uzaktan kısmı olsun her türlü fedakarlığı yaparak görevlerini yerine getiren başta öğretmenlerimiz olmak üzere tüm eğitim çalışanlarının bu süreçte moral ve motivasyonlarını yüksek tutacak her türlü tedbirde alınmalıdır.

         Öğretmenlerimiz ve okul yöneticilerimiz, öğrencilerimizin öğrenme kayıplarının telafi edilmesi için büyük gayret ortaya koyuyorlar. Bu nedenle, Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerimizin ek ders ücretleriyle ilgili yaşanan karmaşayı sona erdirerek ülke genelinde uygulama birlikteliği sağlamalıdır. Sınıfındaki öğrencisinin Covid-19 testi pozitif çıktığı için kendi iradeleri dışında karantinaya alınan öğretmenlerimiz ek ders mağduriyeti yaşamamalı bu durumda uzaktan canlı ders uygulamasıyla eğitim-öğretim sürecinin sürdürülmesi sağlanmalıdır.

         Uzaktan eğitim ve yüz yüze öğretim faaliyetlerinin yoğun şekilde yürütüldüğü bu dönemde öğretmenlere filyasyon ve benzeri görevler re’sen değil, sadece gönüllük esasına göre verilmelidir. Salgın süresince öğretmenlerimiz gerek Vefa Destek Gruplarında sağlıklarını riske ederek gönüllü olarak yer almış, gerekse farklı görevlerde canla başla çalışarak, sorumluluk bilinci ile hareket etmiştir. Öyle ki öğretmenlerimiz belediyelerin ya da muhtarlıkların yapmaları gereken işlerde görevlendirilmiş, hatta otogarlarda kimlik kontrolü dahi yapmıştır. Son olarak salgın sebebiyle Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan filyasyon ve benzeri ekiplerde kaymakamlıklar ve valilikler tarafından öğretmenlere re’sen hasta kontrolü, maske dağıtımı vb. görevler verilmektedir. Öğretmenlerimizin asli görevleri arasında yer almayan bu tür uygulamalar gönüllülük esasına göre olmalıdır. Öğretmenlerimiz bu salgın sürecinde öğrencilerine canlı ders ve okullarda yüz yüze ders vererek görevlerini yerine getirmektedir. Mesleklerinin gereklerini yerine getiren öğretmenlerimizin iş yoğunlukları, başka görevleri beraber yapmalarına imkân vermeyecektir. En büyük duamız, tez zamanda bu musibetten ülkemizin ve insanlık aleminin kurtulmasıdır."

////////////////////////////////////////////

Eğitim-Sen Eskişehir Şube Başkanı Faik Alkan : "Halı altına süpürülen adaletsizliği gündeme getirdi"

"Dünyanın ilk salgın deneyimini yaşamıyoruz. İnsanlık tarihi boyunca deprem, yangın, kıtlık ve iklim değişiklikleri gibi doğal afetleri yanında   kitlesel ölümlerin bir diğer önemli kaynağı da salgın hastalıklar da olmuştur.

Covid 19 gibi kısa bir süre içerisinde hızlıca yayılarak binlerce insanın ölümüne neden olan salgın hastalıklar,  toplumun psikolojisinde çok derin yaralar bırakmıştır. Günümüzde toplumların gelişmişlik düzeyi ve  teknolojik imkânları  maalesef çok sayıda ölüme engel olamamaktadır.  Salgınlar birçok toplumsal, siyasal sonuçları yanında geride kalanların psikolojik olduğu kadar ekonomik krize düşmelerine de neden olmuştur. Hem eski bir düşman, hem tanıdık, hem her seferinde kılık değiştirmiş görünmez bir savaşçı ile mücadele etme deneyimi yüzyıllardır sürmekte ve her deneyim bir şeyler götürürken insanlıktan, yeni öğretiler de sunmaktadır. Bunun da en çok eğitim alanında yaşamaktayız. Bir yandan  e-eğitimi diğer yandan örgün eğitimi birlikte götürmek zorundayız.

Mart ayından itibaren eğitimde gerçek anlamda bir alt üst yaşadık. Salgın döneminin en belirgin özelliği eve kapanmak oldu. Covid-19 pandemisi, gündelik yaşamda sadece sağlığı veya ekonomiyi değil, toplumsal davranış kalıplarını, sosyalleşme biçimlerini, tüketim algısını ve emek süreçlerini de etkiledi. Bizim iş kolumuz olan eğitimde sınıfsal karakteri daha belirgin kılan virüs salgını bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının ibaresi olan paran kadar eğitim anlayışını kalıcı hale getirmiştir. Birçok tartışma boyutunda bu olgu her şeyin önüne geçmiştir.

Diğer yandan pandemi dönemine damgasını vuran kuşkusuz uzaktan eğitim tartışmaları olmuştur. Pandemi öncesi eğitim ile pandemi sonrası uzaktan eğitimi eleştirel biçimde ilişkilendiren en etkili sözcük bizim açımızdan  FATİH Projesidir.  2011’de adıyla ve astronomik rakamlarla başlayan bu proje, şimdilerde ise çökmüştür. Eğer bu proje dijital eşitsizliği ortadan kaldırmak ve kamu yararına bir uygulama olarak yapılandırılmış olsaydı salgın sürecine daha hazır bir okul sisteminden söz edebilirdik. Fakat olmadı yerini alternatif internet sağlayıcıları doldurdu. Uzaktan eğitimde bütün soğukluğu ile gündemimize girdi. Bu kadar kısa zaman diliminde uzaktan eğitim okulun tasfiyesine, öğretmenin tasfiyesine, öğrencinin tasfiyesine, bir araya gelmeyen, akran gruplarının, ortak somut mekânlarının tasfiyesine yol açacak sonuçlar doğurdu.

Uzaktan eğitim boyunca Eğitim Sen olarak okulöncesi eğitim öğrencilerinden üniversite öğrencilerine, öğretmenden akademisyenlere ve dolayıyla velilere kadar birçok kişiyle görüşüp onların aktardığı bulgulara sahip olduk. Birebir yaşadığımız ve sık sıkta basın aracıyla kamuoyu ile paylaştığımız deneyim aktarımızda şunu tespit ettik ki; okul gereksinimiz sürüyor. Okulsuz toplum şu an için mümkün değildir.

Elde ettiğimiz bulgulara ana hatlarıyla aktaracak olursak. Aktarımda bulunan öğrenci, veli, eğitim emekçilerinin ilk altını çizdikleri nokta teknolojik bağımlılığının alabildiğine arttığı yönünde olmuştur.  Dolayısıyla buna bağlı stres, duruş bozukluklarının oluştuğu yönünde klinik bulgulara rastlandığını belirtmişlerdir. Uzaktan eğitim modeline çeşitli araçlar üzerinden katılım düzeyi oldukça düşük olmuştur. Bilgisayar, internet, tablet ve hatta TV olmayan öğrencilerin varlığı söz konusudur.  Ayrıca temel sorunların (bağlantı, altyapı vb.) hala deva etmesi, sistemin tam anlamıyla oturmadığını göstermektedir. Uzaktan eğitim sistemi veya modelinin kaygı düzeyini arttırmıştır. Özellikle sisteme giren ve ders anlatan öğretmen ve akademisyenlerde saatlerce ders anlatmak yabancılaşmayı getirmiştir. Müfredatların normal dönemdeki gibi kalması iş yükünü artırmıştır.

Öğrenci ve velilere örgün eğitimle kıyaslama yapın sorusunu sorduğumuzda e- eğitimi tercih oranı oldukça düşük kalmıştır. Uzaktan eğitim konusunda özel okulların kamu/devlet okullarından daha donanımlı, hazırlıklı olduğu görülmüştür. Bunun da en temel nedeni eğitimden özel okullara ayrılan payın yüksek oluşudur.  Bu da, kamu ile özel okullar arasındaki eşitsizliği bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Korona günlerinde eğitimci olarak çalıştığım şehrimizde okulların online eğitme geçme çabaları, halı altına süpürülen bir sürü adaletsizliği tekrar gündeme getirmiştir.  Sosyal ve ekonomik eşitsizliğin eğitime nasıl yansıdığını bir kez daha görmüş oldum. Yoksul mahallerde ve ilçelerde öğrencelerin birçoğunun internet erişimi ve bilgisayarlarının olmadığı ortaya çıktı. Ve zaten bilinen bir olgu bir kere daha teyit edilmiş oldu: Sosyo ekonomik eşitlik ve adaletin olmadığı bir toplumda eğitimde fırsat eşitliği türünden söylemler, içi boş retoriklerden ibarettir.

Okulların seyreltilmiş kısmi olarak açıldığı bugünlerde hala temel sorunların çözülmediği görülmektedir. En başta örgün eğitim ile e-eğitimin karma olarak devam etmesi öğretmenler ve öğrencilerde bir yılgınlık yaratmaktadır. Sınavlar ülkesi olduğumuz gerçeği hala pandemi koşullarında öğrencilerimizin geleceğinden çalmaya devam etmektedir. En somut adım bu dönemde Liseye Giriş Sınavının kaldırılması ile atılabilirdi. Özel okulların eğitimde etkinliğini gün ve gün arttığı ülkemizde bu mümkün olamamaktadır. 

Pandemi koşullarından olumsuz etkilenen kesimlerin başında özel eğitim öğrencileri gelmektedir. Eskişehir’de birçok kamu okulu yanında özel merkezlerde uzaktan eğitim döneminin dezavantajlı konumdaki bu öğrencilerimiz yeteri derecede eğitim alamadılar. Mültecilerin ve sığınmacıların çocuklarının eğitimi kesintiye uğrayarak hiç ilerleme kaydedemeden olduğu gibi kaldı.

Sorunlar çok fakat bir o kadar değişim ve değiştirme irademiz güçlenmekte. Kamusal eşit bir eğitim ortamının yaratılıncaya kadar devam edecek."

Editör: TE Bilişim