Rektör olarak göreve başladığınızda nasıl bir Eskişehir Osmangazi Üniversitesiyle karşılaştınız. Rektör olduktan sonra ilk icraatınız ne oldu?

Rektörlük görevine başladığımda Üniversitede kimseyi tanımıyor ve üniversitedeki sorunları bilmiyordum. Bu nedenle ilk önce bölümler ile tanışma toplantısı yaparak öğretim üyelerini tanımak ve sorunlar hakkında bilgi edinmek istedim. Ayrıca o zamanlar aktüel bir sorun olan Eğitim Fakültesindeki vuku bulan menfur cinayetle ilgili olarak hukuki süreçleri başlatmak ve Eğitim Fakültesinde oluşan yarayı tamir etmek hocalara kaybettikleri motivasyonu tekrar kazandırmak için uğraştım. O günler benim için gerçekten zor ve sıkıntılı bir süreçti. Zor süreçti, çünkü herkesin bir şey söylediği; fakat elini taşının altına sokmaya gelince kaybolduğu bir ortamdı. Ayrıca, üniversitenin bu cinayet nedeniyle toplum nezdinde oluşan kötü şöhretini ortadan kaldırmanın bilimsel aktivitelerdeki başarı ile mümkün olacağına inandığımdan bu yönde bir eylem planı hazırlayıp uygulamaya sokmaya çalıştım.

ESOGÜ öğrencisi olsaydınız şu an kendinizden hangi hizmetleri beklerdiniz?

İyi eğitim almak öğrenciler için bir haktır. Klasik haklar sınıflandırmasına göre eğitim sosyal bir hak ve ikinci kuşak insan hakları bağlamında bir insan hakkıdır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarihli kararıyla ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesi eğitim hakkı ile ilgilidir. Eğitim hakkı bireyin sahip olduğu yetenek veya yeteneklerini ilgi ve istekleri doğrultusunda gerçekleştirebilme hakkıdır. Kişi belli hak ve yükümlülüklere sahip bir özne olma bilincine ve yeterliliğine kavuştuğu ölçüde toplumsal yaşamda aktif bir rol üstlenebilir. Böylelikle, eğitim bireye hem kamusal yaşama katılma, kamusal olanaklardan yararlanma hem de bu yolla içinde bulunduğu koşulları sorgulama ve dönüştürme olanağı sağlar. Eğitim hakkının kapsamında eğitim ve öğretimin çağdaş ve bilimsel olması en önemli yeri tutmaktadır. Eğitimin çağdaş ve bilimsel olması, eğitim veren öğretim üyelerinin bilimsel gelişmeleri takip eden bu bağlamda her geçen gün kendisini yenileyen kişiler olmasını zorunlu kılar. Modern ve teknolojik çağın gerektirdiği yenilikleri öğrenmek bir öğrencinin en doğal hakkıdır. DOCTUS CUM LIBRO, yani kendileri bir şey üretmeyip bilmeyip, başkalarının yazdığı kitapları okuyarak öğrencilere aynen aktaran öğretim üyesi üniversite kavramı ile bağdaşmaz. Üniversite yönetimi, öğretim üyesi istihdam ederken bu nitelikteki kişileri istihdam etmek yerine tüm günlerini bilimsel araştırma yaparak geçiren, kendini her gün yenileyen gününü boş geçirdiğinde DIDEM PERDİDİ (günümü boş geçirdim), Emile Zola’nın dediği gibi Nulla dies sine linea (birşeyler yazmadan geçen gün gün değildir) diyen akademisyenleri istihdam etmelidir. Herhangi bir üniversite öğrencisi olsaydım her şeyden önce bu nitelikteki öğretim üyelerinden ders almak isterdim. Benimle aynı eğitimi gören arkadaşlarımla temasa geçer onların aldığı eğitimle kendi eğitimimi karşılaştırır veya internette eğitim aldığım bölümler ilgili araştırma yapar ve başka üniversitelerde okutulan çağdaş yeni konuların bizde niye okutulmadığını sorgular; ders içeriklerine bakar; içeriklerin karşılaştırmasını yapar, bu derslerin üniversitesinde okutulup okutulmadığını veya çağdaş yeni içeriklerin öğretilip öğretilmediğini sorgulardım. Bu vesile ile belirtmek isterim ki, üniversitemizin ana mottolarından birisini "Sürdürülebilir Bir Gelecek için Yenilik ve İşbirliği" olarak belirledik. Bu ana motif, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nin faaliyetlerini genel olarak şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Üniversite eğitim ve öğretiminin geleceği ne tamamen dijital ne de tamamen örgün olacaktır. İkisi de olacak. Ancak, eğitimcilerin ve öğrencilerin rolleri ve gereksinim ve talep-istek profilleri değişecektir. Dijitalleşmenin etkisi altında öğrenim, eğitim organizasyon ve yapısı temelden değişecektir. Bu durum da,  yükseköğrenimin yöneticileri için yönetme ve kontrol görevi yükleyecek, belirli derslerin ve ders materyallerinin tasarımı için dijital imkânlardan yararlanma zorunluluğu doğuracaktır. Bilgi ve becerilerin aktarılması için yeni didaktik olanaklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu noktada eğitim ve öğretimin görüleceği anfi ortamından tutun çağdaş eğitim araçlarının kullanılması, sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik gibi yeni nesil öğrenme trendlerinden yararlanma öğrencinin eğitim hakkı kapsamında en doğal hakkıdır.  Biz de ESOGÜ ailesi olarak Üniversite öğrencilerimizin çağdaş bilimsel gelişmeleri çağdaş eğitim verilen bir ortam içerisinde çağdaş yöntemler kullanılarak eğitim görmesi için olanaklarımızı seferber etmiş bulunmaktayız; bu konuda bir değişimin gerçekleşmesi için olağanüstü bir çaba gösteriyoruz. Karşımızda engeller yok değil; ama bu engelleri her birlikte aşacağımıza inancım sonsuzdur. Ancak, yükseköğretimde teknolojilerin anlamlı kullanımı yalnızca teknik altyapıların ve yüksek kaliteli içeriğin mevcudiyetine bağlı değildir. Dijital eğitimin potansiyelini fiilen kullanmak için üniversitenin stratejik karar alma seviyesinde değişim süreçleri başlatılmalıdır. Altyapı, organizasyon kültürü ve personel gelişimi ile ilgili merkezi kararlar olmadan, iyi dijital öğretim yalnızca sınırlı alt sistemlerde gerçekleşecektir. Uzun yıllara yayılan adaptasyon süreçleri gereklidir. Bu tür süreçler ancak merkez organlar ve fakülteler ve bölümler arasında yakın işbirliği ile uygulanabilir. Bu bağlamda eğiticilerin kendileri sürekli öğrenen olmalı ve öğrenmeyi ve öğrenme becerilerini geliştirmesi gerekir. Eğitmenlerin dijital okuryazar olması, dijital araçları ve kaynakları iyi derecede kullanması büyük önem taşımaktadır. Bu noktada öğretim üyelerinin eğitilmesi de yönetim olarak üzerimize düşen en önemli görevler arasında olduğunun bilincindeyiz. Bu bilinçle uzmanlarından eğiticilerin eğitimi için çeşitli aktiviteler gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye de devam edeceğiz. İyi örgütlenmiş, çağdaş gelişmeleri izleyebilen bir kütüphane, bilim dünyası için yaşamsal bir öneme sahiptir. Üniversite kütüphanesi, akademisyenin atölyesidir. Çağdaş üniversite kütüphaneleri, hizmet verdiği akademik toplumun bilgi gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür. Öğrenim ve öğretimin gücü, üniversite kütüphanesinin desteğine bağlıdır. Bu nedenle, Üniversiteler, eğitim ve araştırma yapmadığı alanlarda bile kütüphane kaynaklarını genişletmelidir. YÖK tarafından açıklanan 2018 yılına ait karnemizde, Üniversite kütüphanesinde öğrenci başına düşen basılı kitap sayısı 3,742; öğrenci başına düşen elektronik yayın sayısı ise, 5,852dir. 2019 yılında ise, üniversite kütüphanemizde öğrenci başına düşen basılı kitap sayısı 4,18’e; e-yayın sayısı ise, 10,21’e çıkmıştır. 2020 yılına bakıldığında kütüphanemizde öğrenci başına düşen basılı kitap sayısının 4,58’e; e yayın sayısının ise 10,6’ya çıktığı görülmektedir. 2021 yılı içerisinde kütüphanemize alacağımız yeni kitaplarla bu sayı daha da artacaktır. Ancak, üniversitemizin karnesinde yer alan bu rakam, artışa rağmen çağdaş ve araştırma üniversitesi olma hedefi olan bir üniversite için oldukça düşüktür. Bu sayıyı artırmak zorundayız. Eskişehir’de öğrenci sayısı en fazla olan Üniversite olmamız ve bu sayının öğrenci başına düşen kitap sayısını etkilemesi bir mazeret olarak ileri sürülemez.

Sizin Rektörlüğünüz döneminizde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi nasıl yönetiliyor?

Tek bir kişinin iradesine dayalı bir yönetimden daha ziyade ortak akla dayanan bir yönetim biçimini uygulamaya çalışıyoruz.  ESOGÜ’nün ortak akılla yönetilmesi gerektiğine inanmaktayım. Kolektif iradede, farklılıkları eksiklik olarak algılama değil, kaynak olarak yüceltme söz konusudur; ne kadar akıllıyım değil; ne kadar akıllıyız denir; analitik, yöntemsel ve yenilikçi düşünmeye eşit derecede önem verilir; bağımsızlığa değer verilmez; karşılıklı bağımlılığa değer verilir. Her toplantıda belirttiğim gibi Üniversite rektörü, primus inster pares, yani eşitler arası birincidir. Biz bir aileyiz, sorunlarımızı beraber ortaya koyup beraber çözmeliyiz. Rektör, sorunları tek başına bilemez ve tek başına çözemez. Tüm akademik ve idari personelle birlikte sorunları çözmeliyiz. Sorunların tespiti ve çözümünde her bireyin elini taşın altına sokması, kuruma sadakatin bir göstergesidir. Yönetim anlayışımızda ideoloji seçici kriter değildir; herkesin bir ideolojisi olabilir; ancak Üniversite kapısından içeriğiyle girildiğinde bu ideolojiler unutulmalıdır.

ESOGÜ’nün bilimsel makale ve çalışmalar konusunda durumu nasıl? Bunun daha da geliştirilmesi için çalışmalarınız var mı?

ESOGÜ olarak en büyük motivasyonumuz ve temel hedefimiz elbette makalelerin,  projelerinin artış ile birlikte sürdürülebilir bir ekonomi ve toplum için Ar-Ge'yi güçlü kılmak. Bunun için de üniversitede gerekli atmosferi sağlamaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda yukarı yönlü iyi bir ivme yakaladık. 2020 yılında ESOGÜ ailesinin bilimsel çalışmalarının en somut çıktısı ise SCI yayınlarımızda geçtiğimiz yıllara oranla gözlemlenen dikkate değer artış oldu. Önemli bir ilerleme olarak gördüğümüz bu gelişmenin, önümüzdeki yıllarda da artarak devam etmesini diliyorum. Ancak elbette nicelikten çok niteliği önceliyoruz. Bu yüzden de en yüksek akademik dergiler olan SCI, SSCI, AHCI yayınların arttırılmasını hedefliyor, bunun için üniversite içinde farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Üniversitemiz akademisyenlerinin özellikle uluslararası arenadaki saygın, quartile (Q Index) değeri yüksek dergilerde yaptıkları yayınları yakından takip ediyor, bu makalelerle üretilen bilgilerin daha geniş kitlelere ulaşması için web sayfamızda yayınlıyoruz. Kurduğumuz Yayınevinde 2 yıllık süreç içerisinde 40’a yakın bilimsel ve kültürel kitap yayınlamamış olmamız memnuniyet verici bir gelişmedir. En son olarak yeni kurulmakta olan Hukuk Fakültemizin ilk yayını olma özelliğini taşıyan “Covid 19 Küresel Salgınının Hukuktaki Yansımaları” adlı eserin hukuk camiasında çok olumlu tepkiler aldığını da vurgulamak isterim. Bu bağlamda esere katkıda bulunan tüm akademisyenlere teşekkür ederim. Ar-Ge üniversitesi olmak için üniversitemizde yeniden yapılanma çalışmalarına devam ediyoruz. Bu kapsamda üniversitemizdeki araştırmacıların çalışma alanlarını belirledik. Bu çalışma ile araştırmacıların hangi alanlarda ortak çalışmalar yapabileceklerini gösteren matris elde edildi. TÜBİTAK proje başvuruları için belirlenen konu başlıklarında çalışma grupları oluşturabiliyoruz. Ayrıca kamu ve sanayi başvurularında çalışabilecek araştırmacıları bu matris üzerinden hızlıca belirleyebiliyoruz. Bunun dışında fen, mühendislik, tıp ve sosyal bilimlerde öncelikli araştırma alanları belirleyerek, Üniversitemizin yayın ve patent çıktılarının sayılarını artırmayı ve farkındalık yaratmayı düşünmekteyiz. Tüm bunlara ek olarak Bilimsel Araştırma Projeleri(BAP) yönergesi yenilendi. Yeni yönerge ile üniversitemizin belirlediği öncelikli alanlar-stratejik konularda yapılan proje çalışmalarına daha büyük destekler veriyoruz. Ayrıca başarıyla tamamlanmış projesi bulunan araştırmacılara sonraki proje başvurularında ek destekler verebiliyoruz.

ESOGÜ’nün Türkiye ve Dünya’daki konumu nasıl?

Başarıyı getiren çalışmadır. Çalışmayı motivasyonla sağlayabilirsiniz. Üniversitemiz son dönemde iyi bir gelişme grafiği yakaladı. Çünkü araştırmaya yönelik verdiğimiz destekler ve teşviklerle akademisyenlerimizi motive edebildiğimizi, bilim üretmeyi daha fazla öncelik haline getirebildiğimizi düşünüyorum. Bundan sonraki süreçte bu başarı grafiğini artırarak devam ettirmenin yanında, ulusal sınırlar içinde kalmayan uluslararası görünürlüğü daha da güçlenmiş bir üniversite olmayı hedefliyoruz. Elbette uluslararası ölçütler bizim için çok önemli. Üniversite dediğimiz yapılanma özü itibariyle, felsefesi itibariyle evrenseldir. Gerek bir üniversitenin mensubu olan bireyler gerekse burada üretilen bilgi evrensel olmak durumundadır. Milli fayda sağlayabilmenin ön koşulu da budur elbette. Bizler de Eskişehir Osmangazi Üniversitesi olarak bu ilke ile uluslararası bağlarımızı sürekli güçlendiriyoruz. Yurt dışı iş birliklerimize her gün yenilerini ekliyoruz. Uluslararası arenada hem çalışmalarınızla hem de insani kaynaklarınızla görünür olmak da bu noktada önemli. Bu yüzden tüm sıralamaları yakinen takip ediyoruz. Bu yıl Stanford Üniversitesinde saygın bir araştırma ekibinin yaptığı incelemede üniversitemizden 10 akademisyenin “Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları” arasında yer alması ile gurur duyduk.  Eğitim programlarımız dışında da yurt dışı iş birliklerine önem veriyoruz. Ortak Ar-Ge projeleri ile çalışmalar yürüten birçok hocamız var. Ayrıca eğitim, araştırma ve yönetim anlayışımızda da ölçütlerimizi uluslararası kıstaslarla belirledik. Bunda da başarılı olduğumuzu görüyorum. Yükseköğrenim kurumları üzerine yaptığı değerlendirmelerle dünya çapında önemli bir kuruluş olan Times Higher Education’ın sıralamalarında Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri bakımından önemli derecelendirmeler aldık. Bu sıralamalara göre ülkemizdeki üniversiteler arasında “Cinsiyet Eşitliği” hedefinde 11. sırada; “İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme” hedefinde ve “Eşitsizliklerin Azaltılması” hedefinde 10. sıralarda yer alıyoruz. Yine Times Higher Education 2021 dünya üniversite sıralamalarında 93 ülkeden 1500’den fazla üniversitenin arasında bu yıl Türkiye’den 44 üniversite ile dahil olduk. Her geçen sene bu sıralamada daha yukarıda olacağımızı düşünüyorum. Bunun için araştırmaya yönelik hem fiziki, hem insani altyapıyı güçlendirmeye devam edeceğiz. Yerel sıralamalardan da bahsetmek isterim. Ülkemizde de ODTÜ URAP Araştırma Laboratuvarı tarafından her yıl yapılan sıralamalarda da 2020 yılında devlet üniversitelerimiz arasında 21. sırada yer aldık. Yayınlanan makale, proje, atıf sayıları, mezun verilen doktora öğrenci sayıları gibi ölçütlerle yapılan bu sıralamada her sene yükselmeye de devam ediyoruz.

Eskişehir’deki kurumlarla aranızdaki diyaloglar nasıl?

Üniversite-Kamu-Sanayi iş birliğinin elbette en ilk adımı kurumlar arası diyalog. Eskişehir’deki kamu kuruluşlarıyla ve şehrin üretim merkezi olan sanayi kuruluşları ile verimli bir diyalog geliştirdiğimizi düşünüyorum. İkili ilişkilerle birlikte geliştirdiğimiz pek çok projemiz var. Kamu kurumları ile birimlerimiz arası proje ortaklıları, sanayi kuruluşları ile Ar-Ge çalışmaları yürütüyoruz.

Üniversitenin akademisyen sıkıntısı var mı?

Elbette her türlü çalışmanın, çabanın odağı nihayetinde beşeri kaynaklarınıza dayanıyor. Hem nitelik hem de nicelik olarak yeterli, güçlü bir ekibe sahip olmanız gerek eğitimde gerekse de Ar-Ge’de başarı için kritik önem taşıyor. Nitelikli ve yeterli insan kaynağı ülkemizdeki tüm kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi elbette üniversitelerimizde de aşılması gereken bir sorun. ESOGÜ olarak geniş bir aile olsak da biz de bazı noktalarda, özellikle yeni açılan bölümlerde bu eksikliği hissediyor ve gidermeye çalışıyoruz.

Üniversite de açılacak yeni bölümler var mı?

Rektörlük görevine başladığım günden beri pek çok yeni akademik birimizi faaliyete geçirdik veya resmi kuruluşlarını tamamladık. Bu alanda özellikle Üniversite-Sanayi işbirliklerini, uygulamalı eğitim olanaklarını ve geleceğin mesleklerini dikkate alarak adımlar atıyoruz. Üniversitemizde kuruluş süreçlerini tamamladığımız, Hukuk Fakültesi, Yazılım Mühendisliği, Uçak Mühendisliği, Gıda Mühendisliği Bölümlerine ve Alternatif Enerji Kaynakları Teknolojisi ile Uçak Teknolojisi Programlarına önümüzdeki eğitim öğretim yılında ilk defa öğrenci almak üzere çalışmalarımıza hızla devam ediyoruz.  Bu yıl, Sivrihisar Meslek Yüksekokulunda Nüfus ve Vatandaşlık bölümünü kurduk. Adalet Meslek Yüksekokulu ile birlikte bu bölüme 2022 eğitim öğretim yılında öğrenci almayı planlamaktayız. Bunların dışında Ülkemize katkısı olacağını düşündüğümüz Aktüerya Bilimleri, Tarım Makinaları ve Teknolojileri Mühendisliği, Sulama Mühendisliği Bölümleri ile Laborant ve Veteriner Sağlık, Ağız ve Diş Sağlığı Teknikleri, İnsansız Hava Araçları Teknolojisi ve Operatörlüğü programlarının, kurulmasına ve en kısa sürede öğrenci alınmasına yönelik çalışmalarımız da devam ediyor. Mühendislik Fakültemizin mevcut bölümlerinin Uçak Mühendisliği bölümü ile ortaklaşa disiplinlerarası çalışmalar yaparak, bu alana yönelik uzmanlaşarak bir farkındalık yaratacağını düşünmekteyim. Hukuk Fakültesinde kurmayı düşündüğümüz Hava ve Uzay Hukuku Merkezi ve Eskişehir Meslek Yüksekokulunda İnsansız Hava Araçları Teknolojisi ve Operatörlüğü ile Uçak Teknolojisi programları ile birlikte Üniversitemizin Eskişehir’de mevcut havacılık kümelenmesine önemli katkılar sağlayacak ve üniversitemize farkındalık kazandıracaktır.

Pandemi sonrasında üniversite açılınca öğrencilerin barınma sorunu yaşayacak mı? Yeni öğrenci yurtları yapılması konusunda bir planlama var mı?

Pandemi sonrasında öğrencilerin barınma sorunlarının olmaması için Üniversite olarak kendimize düşen ne görev varsa yerine getirmek için hazırız. Bu noktada Meşelik Kampüsü içerisinde öğrenci yurdu inşa edilmesi için Kredi Yurtlar Kurumuna arazimizin bir bölümünü tahsis etmiş bulunmaktayız.

ESOGÜ’deki sportif faaliyetlerle ilgili bilgi verir misiniz?

Üniversite hayatı elbette yalnızca eğitim-öğretim faaliyetlerinden ibaret değil. Öğrencilerimizin sosyal ve kültürel yönden gelişmeleri, ilgi duyduğu alanlarda kendilerini geliştirebilmeleri veya spor yapabilmeleri de bizim için çok önemli. Üniversitelerde sosyalleşmenin, kişisel gelişim sağlamanın ve üretmenin en doğru yeri elbette kulüpler. Üniversitemizde de şu anda aktif 106 öğrenci kulübümüz var. Sanat, edebiyat, spor, teknoloji, doğa gibi pek çok farklı alanda kulüplerimiz var ve öğrencilerimiz bu kulüplerde gerçekten bizlerin de takdirini toplayan faaliyetlere imza atıyorlar. Bunun dışında Üniversitemizde Basketbol, Voleybol, Hentbol, Plaj Hentbolu, Futbol, Salon Futbolu, Plaj Futbolu, Korumalı Futbol, Tenis, Masa Tenisi, Okçuluk, Dağcılık, Bilek Güreşi, Yüzme, Badminton, Satranç, Boks, Ragbi ve Briç branşlarında takımlarımız var. Çeşitli spor müsabakalarına uygun kapalı spor salonumuz, tenis kortlarımız, halı sahalarımız, yüzme havuzumuz ve fitness merkezimiz de öğrencilerimizin hizmetinde.  Ayrıca kampüsümüzde öğrencilerimizin her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak tasarladığımız ESOGÜ Çarşı öğrencilerimize hizmet veriyor. Burada öğrencilerimizin alışveriş yapabilecekleri market, kafe ve restoranlarla birlikte dinlenebilecekleri, kitap okuyarak, sohbet ederek keyifli vakit geçirebilecekleri mekanlar mevcut. Aynı zamanda gençlerimiz organize ettikleri birçok sosyal ve kültürel etkinliği de bu mekânlarda gerçekleştirebiliyorlar. Pandemi sürecinde elbette tüm bu renkli faaliyetleri kampüsümüzde yaşayamıyoruz. Ancak bu süreçte de özellikle sosyal mesafenin korunduğu tenis gibi spor faaliyetleri için gerekli olanakları hem öğrencilerimize hem de şehrimize sağladık. En kısa sürede kampüsümüzün sporla, sanatla dolu günlerine dönmesini diliyorum.

En son okuduğunuz kitap hangisidir? En sevdiğiniz müzik ve yemek neler?

En son okuduğum iki kitap, Gonca Telli ve Samet Aydın’ın editörlüğünü yaptığı “Dijital Dönüşüm” adlı kitap ile Prof. Dr. İbrahim Şahin’in yazdığı “Tehlikeli Estetik” adlı kitaplardır. Türk Sanat Müziğini dinlemekten çok hoşlanırım. Karadeniz yöresine ait yemekleri ayrım yapmaksızın beğenirim.

Liseyi bitirmiş gençlere üniversite tercihleri konusunda tavsiyeleriniz nelerdir?

Öğrencilerimiz bu yıl çok sıra dışı koşullarda eğitim hayatlarını sürdürdüler. Hayatlarının en önemli ve en güzel yıllarının bu olağanüstü koşullar içinde geçmesi çok üzücü elbette. Ancak bu süreçten de önemli deneyimlerle ve doğru dersleri çıkararak çıkmaları gerekiyor. Hayat boyu öğrenci olmak, bilgiyi talep eden olmak bunu gerektirir. Öğrencilere tavsiyem tüm hayatlarını, özellikle de gençliklerini bilginin, bilimin, evrenselliğin peşinde dolu dolu geçirmeleri. Hayallerinin peşinden koşup, hata yapmaktan asla korkmamaları! Onlar için bu yıllar, okumak ve bir şeyler öğrenmek için hayatlarının geri kalanına göre en fazla vakitlerinin olacağı dönem. Bu yüzden bol bol okusunlar. Sadece akademik değil edebiyat, felsefe, tarih gibi alanlardaki okumalar onlara rehberlik edecektir. Edebiyat onların, insanı, kültürü, iletişimi anlamasına imkan tanırken bir yandan da postmodern dünyanın çok katmanlı yapısını çözmelerine yardım edecek; felsefe ise analitik bakış açılarını geliştirecektir. Bu yüzden kişisel gelişimin birinci koşulu okumaktır. Dil öğrenerek, yurt dışı deneyimleri edinerek, farklı kültürleri tanıyarak ufuklarını genişletsinler.  Ve nihayetinde şunu unutmamalarını diliyorum: Hepimizin bu ülkeye olan borcu çalışmak ve üretmektir. Gençler de bizim geleceğimiz ve onların getireceği yeni ve aydınlık ufuklarla çok güzel bir geleceğin ülkemizi beklediğini umut ediyorum.  

Editör: TE Bilişim