Yönetmenliğini Tunç Başaran'ın senaristliğini Feride Çiçekoğlu'nun yaptığı 1989 yapımı 'Uçurtmayı Vurmasınlar' Türk sinema tarihinin en önemli başyapıtlarından birisidir
SAKINCALIYDILAR
Başrollerini Nur Sürer, Füsun Demirel ve o dönemin küçük oyuncusu Ozan Bilen'in oynadığı film çok sayıda ödül kazandı. Uçurtmayı Vurmasınlar filminde bir sahne vardır. 12 Eylül döneminin baskıcı yıllarını anlatan filmde cezaevi müdürü kadın mahkumun birinde bulunan kitapla ilgili bir gardiyanı "Git kitabı yak!" diyor. Daha sonra onu takip etmesi için bir başka gardiyana "Git kitabı yakıp yakmadığını kontrol et" diyor. Sonra başka birisini de "Git kontrol edip etmediğine bak” diyerek gönderiyor. O yıllarda bazı kitaplar sakıncalıydı. Bundan dolayı 80’li yılların çocukları olarak, Nazım Hikmet’in, Ahmet Arif’in, Aziz Nesin’in, Orhan Kemal’in, Adalet Ağaoğlu’nun eserleriyle ile 80’li yılların sonunda tanışabildik. O yıllarda bir tek Kemalettin Tuğçu’nun kitapları sakıncalı değildi. Benim kuşağım okuma alışkanlığını Teksas Çelik Bilek, Baltalı İlah Zagor, Tommiks çizgi romanlarıyla Gırgır mizah dergisiyle kazandı.

CAHİL İSTEYEN AKADEMİSYEN
Dört yıl önce sözde bir akademisyen “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum” demişti. Kur’an’ın ilk emri İkra’dır. (Oku) Allah insanlara doğruları bulması, ne idüğü belirsiz tarikat şeyh ve şıhlarına kulluk etmemeleri için okumayı emretti.  Maalesef ülkemizde eğitim sistemi sistemli bir şekilde yerle bir ediliyor. Kitap okumayan, kendi tarihini ve kültürünü bilmeyen nesiller yetişiyor. 12 Eylül Cunta yönetimi gibi bugünde birileri de; 'bilime inanan, araştıran, sorgulayan değil, tüm yanlışlarına rağmen ülkeyi yöneten otoriteye biat eden nesiller' isteniyor. Ancak ben yine de  Türk Gençliğine güveniyorum. Onların cehaleti değil, aydınlığı tercih edeceklerini biliyorum...

/////////////////////////////////////////

İlk Cam O Münferit Olayda Kırılmıyor mu?


Kırık Cam Teorisi ‘1969 yılında Philip Zimbardo tarafından geliştirilen, bir yönüyle suç eğilimlerini ele alan’ kriminolojik bir teoridir.

SAYGIN GÖRÜNEN KİŞİLER ARABAYI TAHRİP ETTİ

Zimbardo, ‘suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine’ birer 1959 model otomobil bıraktı.  Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Olup bitenleri gizli kamerayla izledi. Bronx'taki otomobil ‘üç gün içinde baştan aşağıya’ yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, ‘sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını’ kırdılar. Bundan sonra kısa sürede çevredeki ‘iyi giyimli, eğitimli, saygın görünen kişiler tarafından’ araba tahrip edilir, kullanılmaz hale gelir.  Zimbardo deneyinin sonucunu şöyle açıklar: “Demek ki, ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.” Bu deney; şiddet ve vandalizmin ‘asıl sebebinin fakirlik olmadığını’ gösterdi. Terk edilmiş bir aracın ‘camının kırık olmasının kayıtsızlık, zarar verme ve zaten dikkat çekmeyeceği algısının oluşmasına neden olduğu’ anlaşıldı. Başka bir deyişle ‘kanunsuzluk, kuralsızlık ve itaatsizlik hissi’ yaratılmış oldu. Kırık cam, ‘o aracın zaten değersiz olduğu’ izlenimini yarattı.

‘BİR KEREDEN BİR ŞEY OLMAZ’ DİYENLER

1982 yılıydı. The Atlantic Monthly dergisinde iki sosyolog, James Wilson ve George Kelling "Kırık Camlar" adlı bir makale yayınladılar. "Birkaç kırık camı olan bir bina düşünün. Camları yenilemezseniz, birileri gelir birkaçını daha kırar, bir süre sonra birileri binaya girmeyi dener, eğer oturan yoksa, bir güzel yerleşirler. Ya da bir kaldırım düşünün. Az buçuk çöp atılmış, çöpleri kaldırmazsanız giderek artar. Başka sokaklardan gelip oraya çöp boşaltırlar. Sonunda, o sokakta park edilen araç çalınır" diye görüş belirttiler.  Düşünün bir yerdesiniz. Elinizde çöp var, ‘onu atacak çöp kutusu’ arıyorsunuz. Etrafa bir bakıyorsunuz, ‘her yer çok pis ve yerde çöpler’ var. Bu durumda İnsanların ‘büyük çoğunluğu etraf zaten pis’ diye çöpü yere atıyor. Tam tersi ‘etraf tertemiz, yerde bir tek bile çöp yoksa’ ne yapıyor? O kişi çöpü atacak çöp tenekesi arıyor. Çöpünü oraya atıyor. Bir kişi ‘ilk çöpü yere atınca’ çirkinlik başlıyor. O ‘ilk çöp yerden kaldırılmadan, atan kişi cezalandırılmadan’ sorun çözülemez.  Kenti ve ülkeyi yönetenler ‘Bir kereden bir şey olmaz’ mantığıyla hareket ederse ülkede yapılan yanlışlıklar çığ gibi büyür. Yetkililerin “Yaşanan bu münferit olay vakfımıza, kurumumuza, okulumuza, hastanemize mal edilemez” diye savunma yaptıklarına sık sık şahit oluyoruz. Aslında ‘ilk cam o münferit dedikleri olayda’ kırılmış olmuyor mu?

/////////////////////////////////////////

NOSTALJİ


BİLECİK’İN DEĞİL ESKİŞEHİR’İN VEKİLİYDİ
24 yıl önce. 1996 yılında dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Bahattin Şeker, ‘Seyitgazi Spor Salonu inşaatını incelemek için’ Eskişehir’e geliyor. İlçeyi gezen Şeker’e Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Aydın Arat, Seyitgazi Belediye Başkanı Süleyman Arif Ünal, Kaymaz Belediye Başkanı Beytullah Karabulut ve dönemin Eskişehir Gençlik Spor İl Müdürü Erdoğan Yeşilcan eşlik ediyor. Bilecik Bozüyüklü olan Bahattin Şeker ‘1991-1995, 1995-1999 dönemlerinde DYP Bilecik Milletvekilliği’ yaptı. 28 Haziran 1996’dan 30 Haziran 1997’ye kadar Gençlik ve Spor Bakanlığı yaptı. Eskişehir Atatürk Stadyumu’nun ışıklandırılması onun döneminde yapıldı. Şeker, Bakanlığı döneminde ‘hep Eskişehir milletvekili gibi’ hareket etti. Eskişehir’e önemli hizmetlerde bulundu. Bundan dolayı Eskişehirliler tarafından her zaman sevildi. Şeker, 2011 seçimlerinde MHP’den Bilecik Milletvekili seçildi. Görev süresi bittikten sonra siyasete ara verdi.

/////////////////////////////////////////

CUMARTESİ HİKAYESİ

“KUPALARIMI ALIN BANA STEPHAN'A SARILABİLECEĞİM İKİ DAKİKA VERİN"

Franz Beckenbauer diye bir adam. Alman futbolunun yetmişli yıllardaki yakışıklı, başarılara doymayan, kazanmadık kupa bırakmamış futbolun imparatoru bir adam... Erken evlenmiş, üç çocuğu olmuştur. Oğlu Stephan'da başarılı bir futbolcudur, goller atmaktadır ancak babası kupalar kaldırmaktan stada gelip oğlunun maçını izleyememekte, onu alkışlayamamaktadır. Herkesin babası stat da olur ama Stephanın babası yoktur. Futbolu bırakınca Beckenbauer Alman futbolunun başına geçer ve yüksek başarılarına devam eder. Dünya şampiyonlukları vs. hepsini kazanırlar. Kırklı yaşlarını geçince Beckenbauer, o başarılı adam artık futboldan ayrılıp evine dönmeye karar verir. Stephan, onun kokusunu ilk defa babası kırk iki yaşına geldiğinde hissedebilir. Artık çok mutludur Stephan. Ailesiyle mutlu yaşamayı hayal eden Beckenbauer kısa bir zaman sonra oğlu Stephan'ın kanser olduğu haberiyle sarsılır. Amerika'dan Avrupa'ya bütün dostlarının sahiplenmesiyle oğlunu muayene ettirmediği doktor kalmaz. En son Fransa'da bir hastane merdivenlerini çıkarken Stephan merdivenlerde biraz bitkin, merdivenlere yığılır. Kendisini tutup kaldırmak isteyen babası Stephan'ın ağzından dökülen şu sözlerle sarsılır. Stephan, babasına; "Baba, biliyor musun? Senin kaldırdığın o kupaları biz hiç sevmedik. Sen maçları kazanıp kupa kaldıracağın zaman annem televizyonun açık olduğunu fark ederse televizyonu kapatırdı. Biz senin kupalarını hiç sevmedik baba" der. Dünya futbolunun yıldızı, ‘bir sözü iki edilmeyen koskoca Beckenbauer Fransa'da bir hastane merdiveninde oğlunun sözlerine hüngür, hüngür’ ağlamaktadır. Aradan geçen üç ay zarfında oğlu Stephan'ı kaybeder. (31 Temmuz 2005) O günlerde kimselerle görüşmek istemez bu futbolun devi. Kendisiyle konuşma fırsatı bulanlara şunu söyler; "Kazandığım bütün kupalarımı alın, bana, Stefan'a sarılabileceğim iki dakika verin" Stephan mücadeleyi kaybetse de, son günlerinde ona, “Baba, seni affettim” mesajını vermişti.

/////////////////////////////////////////

/////////////////////////////////////////

DÜNYA TARİHİ

En Yüksekte Akrobasi

1 Mayıs 1931. Empire State Binası’nın açılışında akrobatlar binanın en tepesinde akrobatik hareketler yapıyor.

/////////////////////////////////////////

UNUTULMAZ REPLİKLER

“Birbirimiz için mücadele etmeyi bıraktığımız an insanlığımızı kaybettiğimiz andır.” 2012

/////////////////////////////////////////

ÇİVİ

“Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez.” Andre Gide

/////////////////////////////////////////

FIKRA

Padişahtan Hadım Cezası

Ahmet, Hasan ve Temel haremin camından içeriyi gözetlerken yakalanmışlar. Padişah çok sinirlenmiş. "Hepsinin mesleğine göre hadım edin" diye buyurmuş. Ahmet'e mesleğini sormuşlar, "Terziyim" demiş.
- Kesin makasla!

Hasan "Oduncuyum" demiş.
- Kesin baltayla!

Bu sırada Temel gülmekten katılıyormuş. Merakla sormuş cellat yamağı.
- Yahu sen neden gülüyorsun, biraz sonra hadım olacaksın...
“Ben dondurmacıyım" demiş, Temel!