Taner Turan kimdir? Nerede doğmuştur? Bize ailenizden de bahseder misiniz?

-Şairin dediği gibi, evvela adamım. Özüne, değerlerine, inandıklarına, ailesine sahip çıkmaya çalışan... Sevgiye, doğruluğa inanan... Vicdanını asla yitirmeyecek olan... Var olma evresini oluşturmaya, insan olmaya çabalayan bir bireyim.1969 yılın da, Erzurum da doğmuşum. Dolu dolu 51 yıl olmuş. Dualarıyla ayakta durduğum anam, ikİ abim bir kız kardeşim var. Evliyim; Vicdanlı, çalışkan, sevgili, anne gibi anne bir eşim ve gurur duyduğum harika ikizlerim var.

Tiyatroya olan ilginiz nasıl başladı? Yönlendiren ya da keşfeden biri oldu mu? Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Tiyatronun hangi yönü sizi etkiledi? Bu kararınızda ailenizin tutumu nasıldı?

-Tiyatroya olan ilgim ilkokulda Nuray öğretmenimin müsamerelerde beni hem sunuculuğa hem taklit yapmaya hem de skeçler oynamaya zorlamasıyla başladı. Ortaokulda okuduğum dönemlerde büyük abim tiyatro ile ilgileniyordu. Beni de tiyatroya o yönlendirdi. Onu örnek aldım diyebilirim. Oyuncu olmadan önce, oyunculuğun beslendiği gözlem yapma sürecini yaşamam gerekiyordu. Çeşitli işlerde çalışıp mesleki deneyimler kazanmak, ileride bütün meslekleri canlandırabileceğim tiyatro sahnesinde var olmam gerekiyordu. Yaşamışlığımın verdiği tecrübe ile de tüm bunları pekiştirip bu mesleği profesyonelce yapmam gerektiğine karar verip oyunculuk sınavlarına girdim. 1993-1994 yıllarında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı ana sanat dalı oyunculuk bölümüne 6 aşamalı sınavla giriş yaptım. Mülakatta hocalarımın bana sorduğu “Neden tiyatro? Neden bu meslek?” sorularına verdiğim tek bir cevap vardı “bu mesleğin bana ihtiyacı var.” 1997 yılında mezun oldum aynı yıl yeni bir bölge açan Devlet Tiyatrolarının açmış olduğu Sivas Devlet Tiyatrosunda kurucu sanatçı olarak göreve başladım. Ömrümün sekiz yılını verdiğim Sivas’tan 2005 yılında Bursa Devlet Tiyatrosu’na tayin oldum. Bursa Devlet Tiyatrosunda da dolu dolu 14 yılımı geçirdikten sonra 100’e yakın oyunu, 50’ye yakın başrolü kefeme doldurup 2018’de İstanbul Devlet Tiyatrosuna atandım. Halen İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda oynamakta olduğum ‘Meraklısı İçin Öyle bir Hikaye’ adlı tek kişilik oyunda Sait Faik Abasıyanık’ı canlandırmaktan büyük keyif alıyorum.

Türk Tiyatrosu dediğimizde aklınıza gelen ilk sözler nelerdir? Türk Tiyatrosunun içinde bulunduğu mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz örneğin? Sizce Türk Tiyatrosu hak ettiği yerde mi? Türk Tiyatrosunun hak ettiği yerde olması için neler yapılmalı sizce?

-Türk Tiyatrosu dendiğinde ilk söyleyeceğim şey “İyi ki var” olur. Geleneksel Türk Tiyatrosunu başlangıcından bugüne bu sanatı sürdürmüş, aktarmış ve sahip çıkmış herkese minnettarım. Her dönemde tüm zorluklara rağmen günümüze kadar gelmiş olması Türk Tiyatrosu’nun ne kadar güçlü olduğunun kanıtıdır. Her geçen yıl daha da zorlaşan yaşam koşulları içinde tiyatro sanatını icra etmek adeta bir mucize haline geldi. Dolayısıyla ülkemizde tiyatro sanatının ve tiyatro emekçilerinin hak ettikleri yerde olmadıklarını düşünüyorum. Günümüzde artık lüks olarak düşünülüp değerlendirilen (Tiyatro, Bale, Opera, Resim, Heykel, Müzik) bütün bu sanat dalları Atatürk’ün dediği gibi ‘Yaşamın ana damarları’dır. Bütün bu sanat dallarından beslenen insanlık, bu sanat dalları tükendiğinde kendi sonunu hazırlamış demektir. Sadece tiyatro değil, tüm sanat dallarının hak ettiği yerde olması için öncelikle yönetime gelen hükümetlerin, sanata olması gereken ödenekleri ayırmaları, gerçekçi ve ciddi yatırımları gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Ülke genelinde, bu sanatları icra edebilecek işlevsel, uyduruk olmayan salonlar yapılmalı, genç yeteneklere imkanlar verilmeli, o yetenekleri çoğaltacak ortam ve şartlar hazırlanmalı, eğitim verecek bireylerin kendilerini geliştirmeleri için gerekirse yurt dışında eğitim aldırılmalıdır.

Tiyatro sizin hayatınızda neyi ifade ediyor?

-Tiyatro benim için, bir daha dünyaya gelsem yine seçebileceğim yegâne meslektir. Yaşam biçimimi oluşturduğum asal kaynaktır. Yaşamım destekleyen birçok yönü olduğu gibi beni büyüten bana öğreten beni geliştiren ana damarımdır. Aslında bakacak olursanız sadece benim hayatımda değil insanlığın, yaşamın büyük bir yansımasıdır W. Shakespeare’in şu sözünü çok severim “Bütün dünya bir oyun sahnesidir, biz insanlar ise sadece oyuncularız” Tiyatro sahnesi benim dünyamda da oyun odası gibidir. En sevdiğim kıyafetlerle, en sevdiğim oyuncaklarla, en sevdiğim ışık altında, en sevdiğim müziği dinlediğim, huzuru bulduğum ve mutlu olduğum yerdir.

Sizin gibi hayatını tiyatroya adamış sanatçıların canlandırdığı karaktere bürünmesi nasıl bir yaşanmışlık hissi bırakıyor? Etkisinde kaldığınız bir rol oldu mu?

-Tiyatroda canlandırdığım karakterler; yazarın hayal gücünde var ettiği karakterler ise role hazırlanırken kendimce o karakterin hikayesini oluştur, yönetmenin ve yazarın isteği doğrultusunda canlandırmaya çalışırım. Diğer taraftan canlandıracağım karakter yaşamın gerçeğinden geliyorsa (örneğin Sait Faik Abasıyanık) kendi yaşamımla özdeşleştirip, empati kurar, yalansız ve doğal aktarmaya çalışırım. Benim içim oynadığım karakterlerin etkisi sahne de doğar, sahnede yaşar ve sahnede ölür. Özel yaşamıma, hiçbir zaman tiyatroda canlandırdığım karakterleri taşımadım, ihtiyaç duyup da etkisinde de kalmadım. Tiyatro sahnesinde canlandırdığım her karakteri büyük keyif alarak oynadım. Hiçbirini birbirinde ayıramam.

Sizi etkileyen tiyatro sanatçıları kimlerdir?

-Tabii ki birçok değerli tiyatro emekçimize saygım sonsuz. İçlerinde sözünü dinlediklerim, beğendiklerim, öğrencilerime örnek gösterdiklerim olmuştur. Şunu da dürüstçe ifade etmeliyim ki beni öyle aman aman etkileyen, sandalyeye çivileyecek etkiyi bırakan ya da ayağa fırlamama sebep olacak heyecanı yaşatan kimse olmadı.

Rollere nasıl hazırlanıyorsunuz? Mesela şu an rol aldığınız dizideki karaktere nasıl hazırlandınız?

-Role hazırlanmadan önce geçtiği dönemi, ilişkilendiği durumları, kısaca tarihini araştırırım (tıpkı şuan canlandırdığım dönem karakteri İlteber gibi…) tarihi geçmişini araştırıp, yönetmenin ve yapımcının isteği doğrultusunda kendim de bir tarz getirerek canlandırmaya çaba gösteririm.

Eşinizin de devlet korosu ses sanatçısı olması ve her ikinizin de yoğun çalışmasının zorlukları nelerdir? Ailenize zaman ayırmakta zorlanıyor musunuz?

-Her ikimizin de yoğun çalışmamızın zorlukları dışında, aynı anda evde olamadığımızda aklımızın evde kalması işimize olan konsantrasyonumuzu biraz zorlamakta elbette. Onun dışında işimin olmadığı her an eşim ve çocuklarımla bütün zamanımı geçiriyorum.

Çocuklarınızın tiyatroya ilgisi nasıl? İlerde bu mesleği seçmek isterlerse destek olur musunuz?

-Kuzularımın tiyatroya olan ilgisi beni çok memnun ediyor. Oyunumu en az üç kere izlemiş olmalarının yanı sıra başka oyunları da izlemek istemeleri beni inanılmaz mutlu ediyor. Kendilerine meslek seçtikleri için tiyatro da iyi bir izleyici olarak kalmayı tercih ettiler.

Eskişehir’de öğrencilik yıllarından bu yana neler değişmiş? En son ne zaman geldiniz şehrimize?

-Ahh Eskişehir’im ahh, güzel şehirim… Okuduğum dönemde, arkadaşlarla aramızda Eskişehir’e “Eksişehir” derdik. Nedeni ise, çok soğuk olmasıydı. En son 2 yıl önce gittiğim “Eskişehir’ime” hayran kaldım. Eşime dedim ki; “Biz zamanında bu şehrin cefasını çektik şimdi okuyanlar ise sefası sürüyor.” Tam anlamıyla Avrupai bir şehir olmuş. Tabii ki bu güzel şehrin mimarı, okuduğum dönemin rektörü olan Sayın Yılmaz Büyükerşen hocama ve Eskişehir’e sahip çıkan herkese teşekkürlerimi bir borç biliyorum.

Editör: TE Bilişim