Türkiye Cumhurbaşkanının onuruna İsviçre'de bir kokteyl veriliyor. Büyükelçi Cumhurbaşkanını İsviçre Bakanı ile tanıştırıyor: "İsviçre Denizcilik Bakanı" diyor. Türk Cumhurbaşkanı şaşırıyor: "İyi de İsviçre'de deniz yok, nasıl bakanı olur?" İsviçreli Bakanı: "İyi de sizde de Adalet Bakanı var!"

CÜBBENİN DÜĞMESİ YOK
Ne yazık ki ülkemizde son yıllarda hukuk kuralları hep ayaklar altına alınıyor. Ülkeyi yönetenlerle aynı düşünmeyen insanlar yaşanan bu durumdan dolayı geleceklerine güvenle bakamıyor. ‘İleri demokrasi getireceğiz’ diye iktidar olanlar maalesef ülkemizde korku imparatorluğu yarattı. Basın özgürlüğünde en geri kalmış devletlerle yarışıyoruz. Olsun ‘Batı bizi kıskanıyormuş(!)’ Georges Clemenca ‘Adaletsiz bir ülke mezbahadan başka bir şey değildir’, Daniel Defoe da ‘Adalet haksız olana zulüm gibi gelir’ demişler. Adalet sisteminin temel taşları olan yargıç ve savcılar, duruşmalarda özel cübbeleriyle görev yapar. Bu siyah cübbe, öylesine sıradan bir kıyafet değil, vicdanın ve tarafsızlığın sembolüdür. Yargı, kimseden emir almadığı, bağımsız olduğu için, ‘kimsenin önünde iliklenmesin’ diye cübbenin düğmeleri yoktur. Yargı, kamu hizmeti olduğu için cübbenin cebi de yoktur. Ama ne yazık ki, ‘düğmesi olmadığı halde siyasilerin önünde cübbelerini elleriyle iliklemeye çalışan yargı mensuplarını çok sık görmeye başladık.’

550 YILIN GERİSİNDEYİZ
Bir tarafta 550 yıl önce Padişah Fatih Sultan Mehmet’i ‘hazır ol’ ayakta bekleten İstanbul Kadısı Sarı Hızır Efendi. Bir tarafta Adalet Bakanını kendi makamına oturtup, onun yanında ‘hazır ol’ ayakta bekleyen Başsavcılar. Bugün ülkemizdeki adalet kavramı ne yazık ki 550 yıl öncesinin gerisinde. Çağdaş hukuk devleti olması gereken Türkiye Cumhuriyeti adalet anlayışında 550 yıl öncesinin gerisine nasıl düştü? Veya düşürüldü. Ben, Türkiye’de hiçbir hakim ve savcının Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Özal, Çiller, Yılmaz gibi liderlerin önünde cübbesini iliklemeye çalıştıklarını görmedim. Yıllardır dilimizde düşürmediğimiz hukuk, adının başında ‘Adalet’ olan bir partinin iktidarında oldu guguk. Bugün de ‘adalet’ ile ilgili tarihten üç örnek vereceğim. Belki ülkeye ‘ileri demokrasi’ getirdiklerini söyleyenler, bunlardan kendilerine ders çıkarırlar.
‘BU KAĞITI GÖNDERENE LÂNET’
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferine çıkmadan önce, hazinede fazla para yoktu. Bu sebeple tüccarlardan borç para istendi. Bu sefer, Osmanlı devleti için çok kazançlı oldu ve hazine ağzına kadar altınla doldu. Mısır’ın meşhur hazineleri Yavuz’un eline geçmişti. Ordu büyük bir zaferle İstanbul’a döndü. Yavuz Sultan Selim Han, kedisini karşılamaya hazırlanan İstanbul halkının büyük tezahüratından hoşlanmadığı için, şehre bir gece vakti girdi. Ertesi gün defterdara, borç para alınan tüccarlara, hemen borçlarının ödenmesi emrini verdi. Hemen bütün alacaklılar gezilerek borçlar ödenmeye başladı. Bunlardan birisi vefat etmişti. Gayet zengin olan bu tüccardan alınan borç para ise, bütün servetinin çok az bir kısmına tekabül ediyordu. Defterdar, hemen padişaha bir takrir yazarak, vefat eden tüccarın çocuklarının, bu kadar bir paraya ihtiyacı olmadığını belirterek, bu miktarın hazineye kalmasını teklif etti. Tamamen ‘kul hakkı’ olan bu teklif padişahın hoşuna gitmedi ve defterdar tarafından sunulan kağıdın baş tarafına kendi eliyle: “Mevtaya rahmet, malına bereket, çocuklarına afiyet, bu kağıdı gönderene lânet” cümlesini yazdı. Ve o defterdarı da derhal azletti.
KRALDAN DAHA ÖNEMLİ
Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş… Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış. Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş: “Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın…” Papaz yanıt vermiş: “Kraldan daha önemli bir şey var!.. Adalet öldü.”
BERLİN’DE HAKİMLER VAR
Prusya Kralı Büyük Frederik, Postdam ormanlarında gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve değirmeni satın alarak yerine bir saray yaptırmak ister. Fakat değirmenciyi bu satışa bir türlü razı edemez. Kral değirmenciyi ikna etmek için önce değirmene değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif etse de Sans-Souci, “Olmaz! satılık değil bu değirmen” der. Kral bu cevaba kızar ve “Sen benim Prusya Kralı olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye sorunca, “Biliyorum, biliyorum” der Sans- Souci, “Sen de benim bu değirmenin tapusu ile sahibi olduğumu bil” diye cevabı yapıştırır. Kral iyice köpürür ve “Zorla alırım o halde. Bakalım o zaman ne yapacaksın?” der. Değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden: “Berlin’de hâkimler var” cevabını verir.
Kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletine kendi aleyhinde de güvenildiğini anlar ve bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker. Ve adını da Sans-Souci Sarayı koyar. Napolyon Bonaparte ‘Bir savaş yapıp kazanmak için ne gerekir?’ sorusuna ‘Para para para’ yanıtını vermişti. ‘Ülkelerin uzun yıllar ayakta kalması, insanların huzurlu ve mutlu şekilde yaşamaları için ne gerekir?’ sorusuna ben; “ADALET ADALET ADALET” yanıtını veriyorum…

///////////////////////////////////////////////////////////

NOSTALJİ

Eskişehir’den Bundesliga’ya
ES ES Taraftarının ‘Fethi Nihat Ender Filelere Gönder’ unutulmaz sloganının önemli bir parçası olan Ender Konca 49 yıl önce Almanya Bundesliga’ya transfer olmuştu.

SEVİLLA ZAFERİ
1971 yılına ait tarihi fotoğrafta Ender Konca transfer olduğu Eintracht Frankfurt antrenmanında teknik direktörü Erich Ribbeck, Jürgen Grabowski ile birlikte görülüyor. 22 Eylül 1947’de İstanbul’da doğan Ender Konca futbola Kasımpaşaspor’da başladı. 1966’da İstanbulspor’a transfer oldu. 1967’de efsanevi futbolcu haline geldiği Eskişehirspor’a geldi. 10 Aralık 1967’de ES ES Şekerspor’u 3-0 yendi. Ender Konca Eskişehirspor’daki ilk golünü burada attı (iki gol atmıştı) İlk sezonunu 12 golle tamamlayarak, takımın en golcü futbolcusu oldu. 1970-71 Sezonu’nda Fuar Şehirleri Kupası’nda Türkiye’yi temsil etme şansını yakalayan Eskişehirspor, ilk turda İspanyol devi Sevilla FC’yi ilk maçta 1-0 yenilip, Eskişehir’deki ikinci maçta da 79. dakikada 1-0 geriye düşmesine rağmen 10 dakikada 3 gol bularak eledi ve tarih yazdı. Konca, iki maçta da 90 dakika forma giydi.



YEDİ GOL ATTI
Türkiye Kupası hem de Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanarak başarılarını taçlandırdılar. Galatasaray’ı 3-2 yendikleri Cumhurbaşkanlığı Kupası finalinde Konca bir gol kaydetti. Bu maç, Konca’nın ilk Eskişehirspor döneminin son maçıydı. Mayıs 1971’de Eintracht Frankfurt ile anlaşarak, Alman Ligi’ne gitti. 14 Ağustos 1971’de Hamburger SV ile oynanan birinci hafta maçında ünlü teknik adam Erich Ribbeck tarafından sahaya ilk 11’de sürülerek ilk Bundesliga maçına çıktı ve 70 dakika sahada kaldı. 13 Ekim 1971’de Borussia Mönchengladbach maçında ilk golünü kaydetti. İlk sezonunda 7 gol kaydeden futbolcu, takımının beşinci olarak UEFA Kupası vizesi almasına destek oldu…

///////////////////////////////////////////////////////////

CUMARTESİ HİKAYESİ

Çöp Kamyonu Teorisi

Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik. Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı. Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkıyla kurtuldu.
KIZGINLIK VE ÖFKE
Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı. Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı. Ve gerçekten çok arkadaşçaydı. Sordum: “Neden bunu yaptığınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti.” Taksi şoförü bana, şimdi “Çöp Kamyonu Kanunu” dediğim şeyi öğretti. Şoför pek çok insanIn çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı. Her tarafta çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular. Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler. Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin.
HAYAT ÇOK KISA
Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın. İşin ana fikri şu ki, başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler. Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla ‘size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin.’ Hayatta başınıza gelenlerin yüzde 10’u dış etkenlerden, yüzde 90’ı ise nasıl tepki vererek karşıladığınızdır. Yüzünü güneşe dönen insan gölge görmez.

///////////////////////////////////////////////////////////

FIKRA

DUR BAKALIM NE OLACAK?
Adam seyahatten dönmüş, akşam yemekten sonra sormuş: “Eeee ne var, ne yok bakalım!” Kadın boynunu bükmüş: Ne olsun, otobüste adamın biri gözlerini dikti bakıyor...” Adamın şivesi biraz bozuk: Dur bakalım ne olacak?” Kadın devam etmiş: Apartmana girdim adam peşimde! Asansöre bindim, dairenin kapısını açtım adam peşimde...” “Dur bakalım ne olacak?” Kadın olanları anlatmaya devam ediyor: “Yatak odasına girdim, soyundum, makyajımı temizledim, boy aynasında kendime baktım, ışığı söndürdüm, hafif kırmızı loş, yatağa uzandım.” Adam yine, “Dur bakalım ne olacak?” deyince kadın dayanamamış: “Ulan sersem herif, olanlar oldu, daha ne bekliyorsun?”

///////////////////////////////////////////////////////////

ÇİVİ

“Aydınlanma kişinin kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir.” Immanuel Kant