Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Haberes Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Uysal; “Pek çok sahada kriz yaşıyoruz. Ölümlerden ölüm mü beğenelim? Hangisini tarif edelim? Ekonomide olup biten ne tüccarımızın, ne ücretli insanlarımızın ne dar gelirli vatandaşımızın, ne esnafımızın ne çiftçimizin velhasıl tüm toplumsal kesimlerin kaybettiği,  belki göreceli bu konjonktürde ihracat yapan, döviz varlıkları olanlarında ekonomik olarak az kaybettiği bir dönemi yaşıyoruz” dedi.

Demokrat Parti’nin ülkedeki konumunu nasıl görüyorsunuz?

Demokrat Parti 70 yılı aşan Türkiye’nin çok partili siyasi hayatında  değişimin sağlanmasında büyük fayda göstermiş, ülkenin önünü açmıştır. Ülkenin değişen şartlarına rağmen doğrunun refahın birliğin beraberliğin istikrarın, güvenin mücadelesini yapan mevkii merkez sağ siyasetidir. Deyim yerindeyse merkezidir. Sağ duyunun hareketi. Dün hangi referanslarla siyaset yaptıysak, aynı ruhla hareket ederek, bugünün şartlarında değişimin sağlanmasında sadakatle milletin emrinde kuvvetli bir ses olacağız.

Sizce Erken seçim olur mu? Gültekin Uysal olarak sizce Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?

Her gün şartlar öyle hızla değişiyor ki! Yaptığımız değerlendirmelerin referans noktaları değişince ister istemez değişiyor. Hemen bir seçime ihtiyacı var mı ülkenin? Tabi ki hemen bir seçime ihtiyacı var. Şu son süreçte ekonomik alanda yaşanılan altüst oluşu bile ülkenin daha fazla katmerlenmiş bedel ödememesi için iklim değişikliğini ihtiyacı var. İklim değişikliğinin şartı da iktidar değişikliğidir.  AK Parti’nin Recep Tayyip Erdoğanlı bir yönetimin kendi öncelikleriyle dış politikadan, güvenliğe, ekonomik sahada bütün politika başlıklarında sahip olduğu şartlarda doğru kodlayabilmesine imkan kalmamıştır. Milletimiz kendilerine yetki vermiştir. Güç, bütçe zaman vermiştir. Bu verilenleri kaybetmişlerdir.  Artık milletten tekrar alma şansları yok. İktidar cephesinden bakarsak ya sayın Cumhurbaşkanı seçime götürecek ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi 5’te 3 çoğunlukla seçim kararı alacak. İktidar istemediği sürece seçim kararının bugün çıkma şansı yok. İktidarlar tekrar kazanma şanslarını yüksek gördüklerinde bu tür siyasi hamleler yaparlar. İktidarın böyle bir imkanı olsun. Bu konjonktürde seçim yapacaklarını düşünüyorum.  Ama ülkenin uçurumun kenarında gezdiğimiz yüksek gerilim hattında problemi var. Bu açıdan Türkiye’de erken seçim öngörülemez hale geldi. İktidar kendisi için en olumla şartlarda seçime gitmek isteyecektir. O açıdan bu şartları oluşturmak önümüz zaman dilimi içerisinde belirli bir yurtdışından para akışını sağlayıp, popülist seçime yönelik adımlar attıktan sonra seçime gidecektir. 

İttifakın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?

Bu sıcak atmosfere girilmeden isimler konuşulmaz zaten. Ama net olan şey var. Bir toplumsal talep var. Bu talebi milletimizin farklı referanslarla, farklı siyasi partilerin bünyelerinde tercihlerini de gösterse de yaşadığımız Türk tarihinin belki de en travmatik döneminde yarınlarda Cumhuriyet’in fetret dönemi olarak tarif edilecek süreçte siyasi partilerinde lider kadrolarının da sorumluluğu var. İkinci turdan daha ziyade birinci turu hedefleyecek neticeye gidecek bir kriz yönetimi yapılacak. Sadece hedefimiz iktidar değişikliği değil. İktidarın arkasında ülkenin kurucu bir akıl ile birlikte yeniden kodlanması değer yargılarının tamir edilmesi, devletin kaybolmuş derinliğinin, kurumların kendi içerisindeki erklerin  ayrılığının dengesi gibi yapacağımız işimiz var. Bu açıdan isim üzerinden konuşulması yersiz olur.

AK Parti 19 yıldır iktidarda. İlk seçimde bu iktidarın yıkılacağına inanıyor musunuz?

Elbette Türk siyasi tarihinde benzeri görülmemiş şekilde uzun dönem iktidarda kaldılar. Bu dönemde pek yanlış, pek çok usulsüzlük, yolsuzluk var. İktidarın hesap vermek zorunda kalacağı pek çok mesele var. Bu açıdan bakıldığında bugün demokrasinin güzelliği oradadır. Ülke için sözü olanların planı programı olanların iktidara geleceği,  enerjisi bitmiş olanlarında iktidarı terk etmesi doğrudur. Bugün iktidar bilerek ve isteyerek ülkenin bir demokratik dönüşümünü gerçekleştirmesinin alternatif mahiyetinde azami noktaya çıkan özel bir gayreti var. Ben toplumdaki bu talebe de görüyorum. Fiiliyatı da görüyorum. Aksi takdirde Türkiye’de daha büyük yapısal kayıplar yaşanır. Türkiye’de bugün insan gücü, gençlerin kendi ülkesinde gelecek hayali kuramaz hale gelmiş. Ülkenin acilen bir iktidar değişimine ihtiyacı var. Bununda toplumsal bir talebe dönüştüğünü kuvvetle görüyorum. 

Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu ne?

Pek çok sahada kriz yaşıyoruz. Ölümlerden ölüm mü beğenelim? Hangisini tarif edelim? Ekonomide olup biten ne tüccarımızın, ne ücretli insanlarımızın ne dar gelirli vatandaşımızın, ne esnafımızın ne çiftçimizin velhasıl tüm toplumsal kesimlerin kaybettiği, Belki göreceli  bu konjonktürde ihracat yapan, döviz varlıkları olanlarında ekonomik olarak az kaybettiği bir dönemi yaşıyoruz. Pek çok vatandaşımız daha da yoksullaştı. Ülkenin önüne çaresizlik içerisinde  ‘Çin Modeli’ diye bir söz söylendi. Türkiye’yi daha da fakirleştirmek içe kapatmak sadece Çin’in ekonomik modeli değil, siyasi modeli de anlaşılan sayın Erdoğan ve arkadaşlarının ilgisini çekiyor. Bu açılardan bakılınca Türkiye pek çok sahada sistematik çöküş yaşıyor. Ekonomiden eğitime, hukuk alanından demokrasiye. O açıdan birbirleriyle kompartımanlar ayrılarak tarif edeceğimiz kriz başlığı yok. Bir bütün.

AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, misyon ve vizyon olarak kendileriyle hiç benzerliği olmayan merhum Adnan Menderes’in ismini devamlı kullanıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben iktidarın demokrasi fikri, demokrasi ufku ne olduğu 19 yıllık icraatlarında bizim açımızdan çok olumsuz bir değerlendirmeye tabi tutuyoruz.  Zaman zaman meşruiyet kaygılarıyla kendilerine bir isnat noktası bulmak, kendilerine bir geçmiş icat ettikleri gibi bir yola gittiler. Yani işine geldiğinde Menderes, işine geldiğinde Özal, işine geldiğinde Demokrat Partisi. Karşıda şark kurnazlığı var. Ne Demokrat Parti’yi ne Menderes ne de Özal’ın çizgisiyle bugün sayın Erdoğan ve ekibinin bir alakası yok. Öyle bir inançları olsaydı Türkiye’de uygulamaları ortada. Sadece Yassıada’daki uygulamasına bakarak bile  bu tarihi anlamadıklarını çok net şekilde ortaya koyabiliriz.

Türkiye’nin en genç parti liderlerinden birisiniz. Siyasette ileriye yönelik hedefiniz ne?

Şahsi bir kariyer planı içinde değiliz. Bugün taşıdığımız konum ve sorumluluk ömür boyunca ciddiyetle, hatıralarına hem kıymetine ve bu kürsüden milletin sesi olmak üzere şerefle taşıyacağımız bir sıfat. Bizim meselemiz memleket, bizim meselemiz millet, bizim meselemiz devlet, bizim meselemiz her gün sosyal medya aracılığıyla veya başka vesilelerle bize ulaşan ızdırapları ifade edenlere (milyonlarca insanımız izdarap içerisinde.) kılavuz olmak. O açıdan bu ülkenin daha iyi şartlarda olabileceğini biliyoruz. Bu ülkenin, kapasitesi, kaynakları daha fazlasına imkan.  Kötü yönetildiğini düşünüyoruz. Bu kötü yönetimin ortaya çıkardığı çok kriz başlığı var. O açıdan biz Demokrat Parti olarak hedefimiz milletimizin önünü görebildiği huzur içerisinde yaşadığı, birliğinin beraberliğinin arttığı merhum Süleyman Demirel’in tabiriyle  ‘sırtı pek karnı tok olması’ için insanları koruyabilmektir.

Ülkemiz bir göç dalgası altında. Suriyelilerden sonra Afganlarla geliyor. İktidara geldiğinizde sığınmacılar konusunda ne yapacaksınız?

Bulunduğumuz coğrafya transit bir coğrafya. Sınırlarımızı koruma noktasında ülke olarak bir takım imkansızlıklar geçmişte vardı.  Hem teknolojinin gelişmesi daha fazlasını önümüze koyuyor. Elbette sadece teknik imkanlar sınırları güvenliğiyle ilgili. Siyasi tercihlerle de alakalı. Yanı başımızda 10 yıldır Suriye’de yaşanan iç savaşın bedelini Türkiye ödedi. Elbette kapımıza dayanan insanları ateş içine dönün deme hakkımız olmaz. Ama asıl olan tercih ettiğiniz politikalarla beraber orada ateşin daha da harlanmasına hizmet etmezsiniz. AK Parti ve sayın Erdoğan böyle bir siyaseti tercih etti. Afganistan Türkiye’nin tarihsel bir ülkesi Netice itibariyle doğudan batıya son üç dört asırdır göç var. Bugün insanla, refah, huzur ve güven arıyor.  Buradan Türkiye’yi hedefleyen ve ülkemizden Batı Avrupa’ya gitmek isteyen kitlesel hareketlere ister istemez zemin veriliyor. O açıdan hem Suriyeliler meselesi hem de Afganlılar meselesi Türkiye açısından ciddi olarak ele alınmalı. Bu olay politik bir takım yapılandırmalara ihtiyaç duyduğumuz meseledir. Bu meselelerin sadece konjonktürel zamanda içinde değil uzun yıllar sonra toplumun ve ülkenin üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı aşikardır. O açıdan bu meselelerin üzerinde dikkatle durmak gerekir.

Yapılacak seçimi Millet ittifakı kazanırsa, parlamenter sisteme geçiş süreci nasıl olacak?

Ölçülerimizi ifade ediyoruz. Türkiye’de kuvvetlerin ayrılığı olmadan demokrasiyi inşa edemezsiniz. Mevzuat ile ilgili anayasal pek çok düzenleme yapılacak.  Ben iktidar değişimiyle pek çok sorunun kendiliğinden çözüleceği kanaatindeyim. Ülkemizde çok yaşadığımız kırılma var. Kaos var.  Kurumlarda 15 Temmuz öncesi ve sonrası altüst olması var. Onlara dikkat etmek lazım. Bir tarafta anayasa değişikliği mevzuatla kanunlarla ilgili çalışmalar var. Bir taraftan da siyasi kriz yönetimi yapmak lazım. Kriz yönetiminin performansı parlamenter sisteme geçiş süresini belirler.

Eskişehir’e zaman zaman geliyorsunuz. Eskişehir’i nasıl buluyorsunuz?

Afyonlu olmamız nedeniyle Eskişehirli çok içli dışlı ilişkilerimiz var. Siyasetçi olmamızdan dolayı pek çok vesilelerle Eskişehir’de olmaktan mutlu oldum. Eskişehir’in önemli bir çekim kabiliyeti var. Üniversiteleri, sanayisi, insan unsuruyla farklı renkleriyle, toplumsal renkliliği ve zenginliğiyle önemli bir noktada ilerliyor. O açıdan eritme potası da var kendine has anlayışıyla pozitif enerjisiyle. İnsanların taşradan daha çok merkezde birikmesinden dolayı büyüyen ve gelişen Eskişehir var. Belediyelerimizi de zaman zaman takip ettim.  Ziyaretlerde de bulunduk.  Büyükşehir Belediyesi ile merkez ilçe belediyelerinin faaliyetlerini de izliyorum. Eskişehir’in hızlı trenden dolayı erişimi daha kolay olması, farklı bölgelerdeki insanların turistik gezi yapmasıyla önemli merkezi haline geldiğini görüyoruz.

Eskişehir yıllarca merkez sağın kalesi olmuş bir il. Kentteki merkez sağ seçmeninin büyük çoğunluğu seçimlerde AK Parti yerine oylarını CHP’ye veriyor.  Bunda Yılmaz Büyükerşen ve Ahmet Ataç’ın payları çok büyük. Merkez sağ seçmenleri merkez sağ partisi Demokrat Parti’ye tekrar dönüş yapabilir mi?

Türkiye’nin kutuplaşma ikliminden bağımsız değerlendirme yapmak Eskişehir’de de mümkün değil. Maalesef içine düştüğümüz bu ülkenin ortak değerleri Cumhuriyetin, demokrasinin değerleri, milli ve manevi değerler iktidar elinde adeta bir Emevi siyasetine mensup kutuplaşmalara dönüştü. Bu kutuplaşma ortamında zaman zaman yaşam tarzlarına müdahale edildi. Kimin seçtiğinden daha çok kimin gelmemesi gerektiği üzerinden kimin kaybetmemesi üzerinden vatandaş tercihe zorlandı. Ama ben Eskişehir’in iklimini de biliyorum. Tercihlerini de biliyorum. İklim normale döndüğünde daha doğrudan kendi tercihlerini yapacaktır.  Meselelerimiz artık partilerin rekabetini de aşmış durumda. Ülkemiz ya medeni dünyanın aldığı huzuru, refahı, eşit paylaşımı, adaleti sağlayan, fırsat eşitliklerine sahip, hukukun teminat altında olduğu Türkiye, ya da keyfi rejim altında kendisine verildiği kadar hak, hukuk, demokrasi modelini tercih edecek. İklim değişikliğiyle sahada bu gerilim ve kutuplaşma seçmen üzerinde normalleşmeyi getirecektir.

İlk defa oy kullanacak gençlere nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Umutlarını kaybetmesinler bu topraklar bereketli topraklar. konjonktürel olarak bir boğucu iklim var. Ama zaman zaman milletimizin tarihinde böyle dönemler olmuştur. Yine milletimiz Atatürk’ün kurtuluş savaşını ifa ederken kongrelerde ifade etiği gibi milletimizin azim ve kararı devletimiz şekillendirmişti. Şimdi şekillendirebiliriz. Nesillerimizin dönem dönem farklı yoksulluklar farklı olumsuzlar yaşamıştı. Ülkenin gençleri bugün varlık içerisinde yoksulluk çeken, geleceğini göremeyen ve geleceğin endişesi taşıyan insan kümesi haline düştü.  Tek üzüntüm bu. Ama ben Türk insanının ve gençlerinin damarlarındaki asil kanın kudretine ve tarihin kendilerine yüklediği misyonun her zaman yerine getirdikleri bu ruha sahip olduğunu inanıyorum. Ülkenin geleceğini belirleyecek olan budur.