"Senin sesin ancak sen susarsan kesilir"

İzlediğim bir filmde böyle bir diyalog vardı. İzleyenler hatırlayacaktır. "Müslüm Baba" filminden bir sahnede hocası öyle diyordu Müslüm’e.

Pandeminin tüm dünyadaki etkisini tekrar tekrar anlatmaya gerek yok. Ülkemizde de her sektörden iş sahibi olan ve bu işlerde çalışanların adım adım hayatlarından neler götürdüğünü bizzat yaşadık, yaşıyoruz. Böyle bir felaket kaç yılda bir olur bilmiyorum ama şu an hayatta olan herkes dünya üzerinde yaşanabilecek birçok felaketi gördü. Açlıktan salgına kadar. Hatta salgından daha kötü olan savaşın etkisini gördü. Savaşma terken elbette ki toplu tüfekli savaşı kastetmiyorum. Teknoloji savaşından tutun hayatta kalma savaşına kadar tüm savaşlar.

Ülkemizde her meslekten insanlar bu savaşın en uç noktasında hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bunlar içinde en önemli kitle ise sanatçılardır. Müzisyenler, oyuncular, tüm sanatçılar ve geri planda sektör içinde olan milyonlarca kişi.

Atatürk’ün sanatçılarla ilgili bir sözünü hatırlatmak isterim;

"Efendiler! Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim."

Bu, Atatürk’ün sanata ve sanatkâra karşı büyük sevgisini gösteren sözlerinden biridir. Zaten Atatürk’ü anlayabilen bir toplum olsaydık, Atatürk’ü anlayabilmiş siyasi irade seçerdik öyle değil mi? Böylece sanatına ve sanatçısına sahip çıkan bir toplum oluşurdu.

Bir toplumda, toplum ve sanat karşılıklı etkileşim içindedir. Bu etkileşimi her açıdan görebilirsiniz. Sanatçı toplumu anlatır, toplumu yansıtır. Toplumdaki gerçekliği yansıtır. İşte bu sanat aynasıdır. Ait olduğu toplumun inanç, kültür, duygu ve düşüncelerini anlatır. Bununla birlikte aslında toplumsal bir sorumluluğu vardır sanatçının.

Toplumunda sanatçısına karşı bir sorumluluğu vardır. Sanatçı toplumun ürünüdür. Toplum kendini ekonomik, siyasi ve bilgi anlamında ne kadar güçlü tutarsa sanatta o kadar ilerler. Toplumlar hak ettikleri gibi yönetilirler. Toplum demokrasinin anlamını iyi kavramış ve eğitimini iyi tamamlamış bireylerden oluşursa kendi kendini yönetmesi de o kadar kolay ve sistematik olur. Bu sistemde sanatçı daha üretken olur. Toplum sanatçısına, sanatçıda toplumuna sahip çıkmış olur. O zaman gelişme daha hızlı ve nitelikli olur. Toplum olarak bize dayatılanı değil bizi geliştirecek sanatsal yapıtları seçersek o zaman her şey çok daha güzel olur.

Bakın ülkemizde 2020 yılı itibariyle üniversitelerde toplam 40 konservatuvar var. Her yıl onlarca genç buralardan mezun oluyor. Müzik bölümlerinden her yıl saz ve ses sanatçısı olarak mezun olan onlarca genç işsizler ordusuna katılıyor. Virtüöz derecesinde enstrümanına hâkim gençler üş kuruş paraya barlarda ömrünü geçiriyorlar. Ya da diğer bölümlerden mezun olanlar saçma sapan projeler içinde eriyip gidiyorlar. Yeterli maddi kazanımı olmayanlar farklı sektörlerde çalışmak zorundalar. Böyle olunca da sanatta gelişim beklemek çok doğru olmaz.

Sonra sanatçılar ölür ünlüler geriye kalır….