“Kimse senin hissettiklerini hissedemez, senin gördüklerini göremez, ben bile. İşte bu yüzden sen çok özel birisin.” (s.239)

***

Nasıl olsa evdeyim, şu kenara köşeye bıraktığım kitaplardan şöyle hafif bir şeyler okuyayım da biraz kafam değişsin, düşüncesiyle elime almıştım ‘Susan McBridge’ın ‘Kızılderili ve Çingene’ adlı romanını.

Galiba seçimimi kapağına yerleştirilen turkuaz kolyenin görüntüsü etkilemişti. Bir de kitabın kapağındaki “fırtına bazen yağmur yağdırır, bazen de mucizeler yaratır” cümlesi çok davetkâr gelmişti bana.

Tıpkı düşündüğüm gibi kendime ayırdığım eğlenceli bu zaman diliminde, yorulmadan okuyup bitirdim. Elbette, ‘bir daha okunur’ türünden bir kitap değildi, ama ‘ben bu kitabı okudum’ kategorisinde değerlendirilebilecek nitelikteydi.

Zaman zaman geçmişle günümüz arasında gidip gelen, okuru nesiller arasında tatlı bir yolculuğa çıkarabilen özellikte bir kurguya sahipti.

***

Gretchen ve kör ikiz kardeşleri Bennie ile Truddy’nin yaşadığı çiftliği fırtınasıyla, yıldırımıyla, yağışıyla şiddetli bir kasırga vurur. Kasırga sonrası ceviz koruluğunun içinde nereden geldiğini, kim olduğunu hatırlamayan yaralı bir adam bulunur.

Kopuk tellere rağmen yanan elektrikler, yıllardır meyve vermeyen cevizlerin filizlenmesi ve çiçek açması görülen ilk mucizelerdir. Mucizenin kaynağının kendilerine oldukça tanıdık gelen bu sıcak bakışlar olup olmadığını anlamaya çalışırlar bir süre.

Yaralı adamı kasırga mı getirdi? Kuruyan bir ceviz ağacının dallarına ne can verebilir? Yıldırım aynı noktaya iki kez düşebilir mi?

Sorular, önseziler, sezgiler ve anılar, anılar, anılar…

***

Bundan sonra yaşananlar, geçmişte bıraktıkları hayatın sayfa sayfa aralanmasını, berraklaşmasını sağlar.

Yıllardır ağza bile alınmayan, zamanın tozlarının altına terk edilmiş sırlar ve kaybolduğu sanılan buruk sevgiler birer birer ortaya dökülür.

Gretchen’in hamile olan kızı Abby’nin de aralarına katılmasıyla, her şeyin bittiği sanılan bir yerde, yarım kalmış bir sevginin yeniden güç kazanışı yaşanır. Sürekli, umutlarda saklanan, gönüllerde beslenen eski bir sevgi ve kayıp bir babaya duyulan özlem hissedilir satırların arka planında.

***

Sam, doğaüstü güçlere sahip bir dedenin torunudur. Kumpanyalarda gösteriler yaparak biriktirdiği parayla aldığı bu çiftliği ve o doğaüstü gücünü miras bırakmıştır torununa.

Gretchen’in eski sevgilisi, Abby’nin baba sandığı kişidir.

Gücünü kullandığında uzun süre kendine gelememekte ve giderek daha fazla yaşlanmaktadır. Uzun yıllar Afrika’da yaşamış, gücünü defalarca kullanmış, oldukça değişmiş, sonunda doğaüstü gücüyle yarattığı kasırganın içinde doğduğu toprağa, sevdiği kadının yaşadığı çiftliğe savruluvermiştir.

***

Susan McBridge, kusurlarıyla birlikte benimsettiği, gönülleri çelen sevimli karakterlerle doldurmuş bu samimi ve sıcacık hikâyesini.

Kitap insana, bir efsane ya da fantastik bir hikâye okunuyor hissi veriyor.

Atalardan gelen doğaüstü güçler, korkulan sırlar, hayal kırıklıkları, hiç sözü edilmemiş ama bir nefesle yeniden harlanabilen bir aşkın hikâyesi;

Aile bağları, çiftlik, yağmur, mistik olaylar, gizem ve merak…

Ayrıca ustalıkla anlatılmış bir ‘anneler-kızlar hikâyesi’ var elimizde.

***

‘Vakit kaybı’ olarak nitelendirilemez ama ‘vay canına’ dedirtecek bir kitap da değil. İnsanın bazı zaman ruhu daralır da ferahlayacak bir kitap arar ya, işte ruhunuza su serpecek bir eser diyebilirim.

Yazarı ve çevirmeni naif dili, akıp giden diyalogları ve cümleler arasına sıkıştırılmış insani sıcaklıklarla oldukça başarılı buluyorum. Aralara serpiştirilen özlü sözlerle Kızılderili atasözleri kitaba renk katmış.

Diyaloglarda hiçbir zorlama yok, anlatım inanılmaz akıcı. Ancak romanın genelinde, iyi sıralanmış kurguya rağmen bir zayıflık hissettiriyor kendini. Yine de okuma yolculuğunuza değişik bir soluk katacak bu kitap.

Kızılderili hayatına ve Kızılderili felsefesine ilgi duyanların severek okuyacakları bir roman olmuş.

***

 “Bazı şeyler hatırlanmaya değer, bazı şeyler unutulmalıdır. (…) Bırak geçmiş, geçmişte kalsın.” (s.311)