Hüsnü hocam hoş geldiniz. Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

1956 yılında İstanbul Üsküdar’a bağlı Bulgurlu semtinde dünyaya geldim.  Mütevazı bir aile hayatında keyifli bir çocukluk geçirdim…

Hafız torunu olmanız müziğe başlamanızı ne şekilde etkiledi? İlk musiki derslerini dedenizden mi aldınız? O yıllardaki hatırladığınız hatıralarınızı anlatır mısınız?

Dedem hafızdı. Osmanlı dönemi Kur’an hafızıydı. Hafız Hüsnü, ben de adımı O’ndan aldım. Fakat dedemi tanıma imkânım olamadı. Ben ilk musiki derslerimi babamdan aldım. Babam Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde müzikle amatör uğraşıyordu ve Emin Ongan’ın talebesiydi. Sonra babadan oğula geçti, ben de Emin Ongan’ın talebesi oldum. Yani 1972 girişliyim ben Üsküdar Musiki Cemiyetine.

Konservatuvara ne zaman girdiniz? Sizi kim yönlendirdi? Enstrüman seçiminde udu kendiniz mi seçtiniz ve neden udu seçtiniz? Okul yıllarında nasıl bir çalışma sisteminiz vardı? Hocalarınız kimlerdi?

Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne devam ediyordum ve 1976'da Ticaret Lisesini bitirdim. Amacım liseyi bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Temel Bilimler Bölümüne girmekti. 1976 yılında imtihana girdim ve Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde de tabii devam ediyordum. 1977’de, 550 kişi girdi sınava 40 kişi aldılar. Ben tabii konservatuara girdim olağanüstü ustalar benim hocam oldu. İlk Üsküdar'da Emin Ongan da başladım ve konservatuarda Alâeddin Yavaşça, Bekir Sıtkı Sezgin, Cevdet Çağla, Halil Aksoy, Meral Uğurlu, Yalçın Turhan, Yavuz Özüstün. Bu hocalar olağanüstü değerdeydi. Ben canlı kitap okudum adeta. Canlı canlı ustalar benim hocam oldu. Usta karşısında uslu durdum, sustukça öğrendim. Udu seçme sebebim çok değişiktir. Babamın bir arkadaşının evinde kullanılmayan bir ut varmış. Babama getirmiş ve benim de çok ilgimi çekmişti. Ama öncesinde gitar çalıyordum.

İlk bestenizi hangi yıl yaptınız? Hangi makamdaydı? Neler hissederek yaptınız bestenizi?

1969 da denemelerle başladım. Ben kendi kendime deneme çalışması diyordum. Hatta o denemelerimi de ailemle, annemle, babamla, kardeşlerimle paylaşıyordum. Deneme süreci olduğu için kendi içinde kaldı. Daha sonra 1977’de konservatuar girince orada beste çalışmalarına devam ettim. Bu bestelerimi orada hocalarıma göstermeye başladım. İlk şarkımı Cevdet Çağla hocaya gösterdim. Bir sınıf arkadaşım keman dersi alıyordu Cevdet Çağla'dan. O’nun keman kutusundan bir nota düşmüş yere. O nota nedir diye sorunca; ‘’Hocam, sınıfta bir arkadaşımız var O’nun bestesi’’ “Kürdilihicazkar; Hangi Derde Müptelasın Nedir Feryadın Gönül’’ O çelebi insan, Cevdet Çağla bakmış noktaya ve arkadaşını çağır bu şarkıyı çalsın demiş. Bu kürdilihicazkar şarkımı ilk kez Cevdet Çağlar hocaya çalıp söyledim. Hocam o kadar mütevazı bir insandı ki ilk desteği ondan gördüm.

Bestecilikten bahseder misiniz bizlere? Bestecilik nedir? Doğuştan gelen bir yetenek midir? Ya da müzikle profesyonel anlamda ilgilenen herkes beste yapabilir mi?

İlk önce Bestekar da doğuluyor. Yani bu dünyaya gelip sonradan bir şey olunmuyor. İlk önce sanatçı, bestekar, şair, ressam bunları çoğaltabiliriz doğuştan olur. O, Allah vergisi kabiliyeti yani bestekarlık duygusu açığa çıkıyor sende bunu geliştiriyorsun.

Siz az kullanılmış ya da hiç kullanılmayan makamlardan da sözlü eserler ve de saz eserleri besteliyorsunuz. Buna göre aslında siz araştırmacı bir bestekârsınız.  Bunun çalışmasını nasıl yapıyorsunuz?

Şimdi benim ihtisasım makam analistliği. Hiçbir makam tek başına değildir. İç içedir. Hangisi dominantsa başa yazılıyor. Hiçbir makam tek başına değil. Tek başına bir makam yok. İç içe girift. Bir yemekteki baharatlar gibi. Lezzet veriyor. Mesela Rast, Uşşak, Segâh iç içedir. Uşşak, Hüseyni, Muhayyer gibi. Hangisi baskın ise başa yazılıyor. Bunları araştırıyorum eser incelemeleri yapıyorum. Yüzyıllardır bizlere aktartılmış çalışmaları inceliyorum.

Değerli hocam siz çok sevdiğiniz ananenizin adını verdiğiniz “Nadire” makamını terkip ettiniz. Bu makamdan bahseder misiniz bizlere? Bir makam terkip etmek nasıl olur? Türk Müziğinde 600’den fazla makam olduğunu biliyoruz. Bunlarla çakıştırmadan nasıl bir dizi terkip etiniz?

Şimdi şöyle; Hüseyni makamı içine Saba makamı girdiği zaman Nadire olur. Hüseyni’de Saba, yerinde Saba kattım ve Hüseyni’li bitiyor ama girişi Hüseyni’de Saba. Başka eserlerde sadece meyanlarında kullanılmış. Bununla ilgili Nadire ilahi besteledim. “Ne etsem ne eylesem ben bu aşkın elinden” Öyle bir Hüseyni makamı ki Saba’lı oldu. Yani girişi öyle terkip ettim. Duygu o yöndeydi.

Eserleri en çok okunan bestekârlardan birisisiniz. Yaptığınız tüm eserler herkesin gönlünde haklı bir yer ediniyor. Bunun sırrı nedir?

Doğuştan bestekarım ben. Doğuştan heveskar değil bestekarım. Allah bir kulunu nerden kullanırsa oradan önünü açar gerekli kabiliyeti vererek. Benim için beste yapmak çok kolay. Benim üç yönlü bestekarlık yönüm var. Saz eserleri, ilahiler ve şarkılar. Bestekarlığı para kazanayım ya da popüler olayım diye yapmadım. Kendimi beğendirme derdim olmadan yaptım. Benim ilk şarkımı Yıldırım Gürses okudu. “Düşeceksin Dillere” ilk okunan bestemdir. Yıldırım Hoca’nın grubunda 5 yıl ut çaldım. Sahne yaptık. 1,5 ay Anadolu turnesine çıktık. Bu şarkımı beğendi ve piyasada okudu. Bunu da albüme aldı. Ve benim bestekarlığım bu şekilde tanındı. Coşkun Sabah, Gönül Yazar okudu. Bu benim halk arasında tanınmama sebep oldu.

Sizce çağ değiştikçe müzikte değişiyor mu? Yeni yapılan besteleri ve icra üslubunu nasıl buluyorsunuz? 

Öyle bir şey yapacaksınız ki; daha önce yapılanlardan farklı olacak. Bir üslup, bir tarz bir kaşen, imzan olacak. Asgari müşterek daha önce yapılanların dışında tekrar şeyi yaparsan o bestekarlık olmuyor. Çağ sana uymaz, sen çağa uyacaksın. Birbirimize uygun söz yazarı ile de uyumu sağlamak lazım. Biraz sanatsal bulmuyorum açıkçası bir çırpıda demlenmeden çıkan şarkılar bunlar. Bugün “Gittiğinde Anladım” sokakta çalanların diline düştü. Yani şunu ifade etmek istiyorum. Bestekarlık halk tarafından tescil edilir. Sen kendi kendini bestekar ilan edemezsin. “Gittiğinde Anladım”, “Seni Seven Olabilir”, “Kaşın Gözün Şöyle Dursun”, “Sürmeleri Sürünme’’, “Böyle Kutlanırmış Hep Ayrılıklar”, “Şansım Açıldı”… Bunlar benim değil halkımızın şarkılarıdır.

Hüsnü hocam, müzik sizin için neyi ifade ediyor?  Tekrar dünyaya gelseniz yine müzikle profesyonel uğraşmak ister miydiniz? Buna göre ailelerinde müziğe ya da sanatın diğer kollarına ilgi ve kabiliyeti olanları nasıl yönlendirmek gerekir? Sanatla yoğurulmuş bir neslin ülkesine faydası ne şekilde olur sizce?

Elbette ki isterim. Ben Allah’ın musiki memuruyum. Musiki Allah’ın ilmidir. Musikisiz bir hayat hatadır. Musiki insanı onarır kültürünü arttırır. Farklı bilim alanlarını bir araya getirir musiki. Fizik, Matematik, Edebiyat, Coğrafyayı, Tarihi kapsar. Musiki bir bilimdir. Bununla ilgilenenler sosyal ve kültürel manada derin ve kaliteli bir hayata sahip olurlar. Birçok kültürü harmanlamış demektir musiki ile ilgilenen kişi. 

Eskişehir’e hiç geldiniz mi ya da en son ne zaman geldiniz? Şehrimizi nasıl buluyorsunuz?

Eskişehir'e 1985 yılında geldim. Yıldırım Gürses ile turneye çıktığımızda merkezinde oturduk, bir çay içtik. Ondan sonra otobüsümüz hareket etti uzun kalamadım. Büyükşehir Belediye Başkanımız Yılmaz Büyükerşen’in yepyeni bir şehir yarattığını, Avrupai olağanüstü bir şehir ortaya çıktığını, olağanüstü bir durumda olduğunu televizyonlardan görüyorum ve duyuyorum.  Sanatı olağanüstü olan bir şehir. Eskişehir dokusunda sanat olan, sanatla yoğrulmuş, sanatı temsil eden en üst medeni şehir. Ayrıca orada musikiye ve sanata çok derin hizmet eden değerli gönül dostum Cem Aksu var. Musikiye kara sevdalısın sen hocam. İnşallah bir konserde sizlerle ve kıymetli Eskişehirliler ile buluşmak isterim. Herkese sonsuz saygı ve sevgilerimle…

Editör: TE Bilişim