Çiğdem Hanım merhabalar, uzun yıllar müziğin içinde olan ve bir o kadar da çok sevilen değerli bir ses sanatçısı olarak, bize kendinizden bahseder misiniz biraz? Nerede doğdunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Ailenizden bahseder misiniz bizlere?

İstanbul'da doğdum. Üç çocuklu bir ailenin en büyük evladı olarak dünyaya geldim. Ailede profesyonel anlamda müzikle uğraşan bir tek ben varım. Ama çocukluğum babamın bağlaması eşliğinde annemin okuduğu türkülerle geçti diyebilirim. Tabii ben bebekken annemin o güzel ninnileri ile uykuya dalarmışım. Ve onlar da hep kulağımda kalmıştı. Zaman zaman ben bile çocuğumu annemin okuduğu o güzel ninnilerle büyüttüm diyebilirim.

Müziğe nasıl başladınız? Sizi yönlendiren bir oldu mu? Bu ilgiye karşı ailenizin tutumu ne şekilde oldu?

Ortaokul birinci sınıfta müzik öğretmenim İbrahim Selman Coşkun’un beni keşfetmesi ile başladım. Kütahya Kılıçaslan Lisesi’nde okudum ben ortaokul ve liseyi. Annemin görevi sebebiyle Kütahya'da bulunuyorduk o dönemde. Bir gün koro seçmeleri vardı okulda. Bende koro seçmelerine katılmak istedim. Ama bir gün önce televizyonda şu anda bile çok keyifle izlerim bir Türk filmi vardı. Orada “Sevemedim Kara Gözlüm” şarkısı çalıyordu. Türkan Şoray'ın oynadığı bir film. Şarkı o kadar hoşuma gitti ki hemen tabii ezberledim. Bir de tabii o zamanlar zihnimiz dimağımız daha boş daha temiz dolayısıyla bazı şeyleri ezberlemek çok daha kolay oluyor. Ertesi gün koro seçmelerinde ne okuyayım diye hiç düşünmeden direkt ‘Sevemedim Kara Gözlüm’ü okudum. Öğretmenim hemen beni koroya aldı. Sonra başladı zaten müzik serüvenim benim. Babam müziği meslek olarak seçmem konusuna çok sıcak bakmadı başta ama annemin bana olan sonsuz desteği sayesinde bu işi meslek olarak seçtim. Sadece gerçekten inanırsanız ve kendinize güvenirsiniz hayallerinize rahatlıkla kavuşacaksınız ve önünüzde hiçbir şey size engel teşkil etmeyecek açıkçası. O yüzden bu röportajımızı okuyan tüm dostlarımızın, müzikle uğraşmayı hayal eden tüm dostlarımızın hayallerinin peşinden bıkmadan usanmadan koşmalarını da tavsiye ediyorum.

Klasik Türk Müziği ile nasıl tanıştınız? Bu yolda ilerlemeniz nasıl oldu? Bu ilerlemedeki başarınızı neye borçlusunuz?

Başta söylediğim gibi, ortaokul birinci sınıfta koroya başladım. Tabii ki hayallerimiz çok farklıydı. Biz böyle daha, hani o dönemin popülist şeyleri şarkılarını koroda geçeriz falan diye düşünmüştüm ama Türk müziğine gerçekten gönül vermiş ve çok çok emek sarf etmiş bir öğretmenimiz vardı. İbrahim Selman Coşkun, Allah rahmet eylesin. Sabahlara kadar teksir kağıtlarında nota yazar her hafta, haftada iki kere de çalışma yapardık. Her hafta o ispirto kokulu teksir kağıtları ile bize nota bilmesek bile notaları dağıtır en azından nasıl takip edeceğimizi öğretir ve gerçekten Türk müziğinin klasik eserlerin de bize getirip onlara aşina almamız sağlardı. Hep şu örneği veririm; ortaokul 3 sınıftaydım galiba III. Selim'in Suzi Dilara “(Ah) Abu Tab İle Bu Şeb Haneme Canan Geliyor” isimli Yürük semaini biz usul vurarak öğrenmiştik. Gerçekten son derece Klasik Türk Müziği hayranı ama yeniliklere de çok açık icra kabiliyeti çok yüksek bir öğretmenim olduğu için çok şanslıyım. Binanın temellerini çok sağlam attığım için onun üzerine o sonradan katları çıkmak hakikaten çok daha kolay oldu benim için. Allah rahmet eylesin çok çok teşekkür ediyorum umarım duyuyordur bir yerlerden. Ben de hocama layık bir öğrenci olmaya elimden geldiğince gayret gösteriyorum.

Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü mezunusunuz. Yani aynı zamanda müzik öğretmenisiniz değil mi? Öğretmenlik yaptınız mı? İcracı mı olmak daha güzel yoka öğretmek mi?

Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü mezunuyum. Öğretmen olarak mezun oldum. Çok kısa bir sürede öğretmenlik yaptım. Mesleğin ilk yılları olması hasebiyle çok fazla da şey yapamadım açıkçası çünkü uyum sağlayamamıştım öğretmenliğe. Benim gönlümde hep icracı olmak vardı. İcracılık her zaman benim için çok ağır basmıştır mesleki anlamda. Ama yıllar ilerledikçe biriktirdiklerimizi bizden sonraki kardeşlerimizle, bizden sonra müziğe gönül vermiş olan dostlarla paylaşmanın gerçekten çok daha keyif verici olduğunu keşfettim. Şu anda iki tane koro çalıştırıyorum. İnşallah pandemi şartları bize müsaade ederse tekrar koro çalışmalarına devam edip bir taraftan da profesyonel anlamda şarkı söylemek isteyenlere ve genç kardeşlerimize şarkı söyleme teknikleri ve ses eğitimi ile ilgili de dersler vermeye başlayacağım.

Okulda viyolonseli seçmenizin özel bir sebebi var mı? Nasıl bir enstrüman viyolonsel? Sizinle bütünleştiğini düşünüyor musunuz?

Okulda Viyolonsel seçmemin özel bir sebebi yok. Hatta ve hatta ben müzik eğitimi bölümünün sınavlarına gittiğimde viyolonseli hiç görmemiştim. İlk kez okulda gördüm ve viyolonsel öğretmenim beni öğrenci olarak seçtiğinde de gerçekten çok üzülmüştüm. Çünkü annem ilk başlarda hep keman çalmamı isterdi. Yani onun gönlünden öyle geçiyordu. Sonra öğretmenim bana dedi ki; “Bak kemancıların 4-5 tanesi bir dolabı paylaşıyor ama sen viyolonsel seçersen tek bir dolabın olacak”dedi. Doğruyu söylemek gerekirse, bilmeden bir tek dolaba tav olarak viyolonsel tercihini yapmış bulundum. Şaka bir yana gerçekten viyolonseli çok sevdim sonradan. İnsan sesine en yakın sazlardan birisidir viyolonsel. Bence iyi icra edildiğinde müzikte açık ara önde olan enstrümanlardan birisidir. Benimle bütünleştiğini de düşünüyorum, uzunca bir süre de viyolonsel icra acılığına devam ettim. Samsun Devlet Klasik Türk Müziği korosuna girip sınavlarına kazandığımda; tabii özgeçmişimiz de viyolonsel ile ilgili de detaylar yazıyordu. Böyle olunca da oradaki şeflerimiz konserlerde viyolonsel de çalmamı rica ettiler. Bende kırmadım onları uzunca bir süre daha doğrusu Ankara Devlet Klasik Türk Müziği korosuna yatay geçiş yaparak gelene kadar, Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosunda hem viyolonsel hem de ses sanatçısı olarak görevime devam ettim. Tabii sonraları yaklaşık 7-8 yıl öncesinde geçirdiğim bazı rahatsızlıklar sebebiyle viyolonseli birazcık rafa kaldırmak zorunda kaldım ama zaman zaman evde de böyle çıkartıp işte kendi kendime çaldığım zamanlarda oluyor.

Kültür Bakanlığı Sanatçısı olduğunuzu biliyorum. Kültür Bakanlığı sanatçısı olmak nasıl bir duygu, müzikal manada neler kattı size? Aynı zamanda da TRT’de sizi görüyorum. TRT ile yollarınız nasıl kesişti? TRT’nin sanat hayatınıza katkılarından bahseder misiniz?

Kültür Bakanlığı bünyesinde sanatçı olmak çok çok onur verici bir duygu. Resmi bir kurumun bünyesinde sanatçı olmak beraberinde birçok kolaylığı getirdiği gibi birçok zorluğu da getiriyor tabii ki. Çok ekstra sorumluluklar yüklüyor üzerinize. Bu sorumlulukların bilincinde mesleğinizi icra ettiğiniz sürece de size büyük avantajlar sağlıyor. Bir ülkenin kültürünün en büyük miras olduğu bilinci ile hareket etmek bu anlamda gerçekten çok önemli. Kültür Bakanlığı Sanatçısı olarak yurtdışında ülkemizde ve kültürümüzü tanıtmak için davet edildiğimiz de bir bakanlık bünyesinde, devlet kurumu bünyesinde, sanatçı olmanın prestiji ile çok farklı ağırladığımız zamanlar oluyor. Tabii ki sanatınızı üst düzeyde icra ettiğinizde herhangi bir kurum bünyesinde görevinizi sürdürmeseniz de yine aynı prestij ile karşılaşırsınız tabii ki. Ama Kültür Bakanlığı bünyesinde çalışıyor olmak da bize ekstradan bu anlamda birçok kolaylıkta sağlamıyor değil. TRT ile yollarımız nasıl kesişti diye sormuşsunuz; Allah rahmet eylesin rahmetli Ziya Taşkent hocamızın sayesinde olmuştu. Şöyle ki; biz bir arkadaşımla birlikte öğretmenevi’nde fasıl yapmak üzere (tabii çok o zaman mesleğimizin daha ilk başlarıydı) davet edilmiştik. Orada beni dinlemiş Ziya Hoca ve çok beğenmiş. Kendi yönettiği bir programda bana solo vermek istediğini söyledi. Gerçekten çok heyecanlanmıştım. Benim ilk TRT tecrübem olacaktı bu. TRT’ye o vesile ile ayak basmam çok güzel bir başlangıcı da beraberinde getirdi. Uzun yıllar hem Kültür Bakanlığı’nda hem de TRT’de müzik yapma şansım oldu. TRT'nin sanat hayatıma müzikal anlamda gerçekten çok önemli katkıları oldu. Zaten okulda almış olduğumuz müzikal disiplini burada, bu kurumlar altında gerçekten pekiştirdik ve müziğin disiplinsiz hiçbir şekilde ilerlemeyeceğinin bilincini sindirmiş olduk. Ayrıca da TRT de yapılan canlı yayınlarda o canlı yayın tecrübesinin sahne anlamında ne kadar önemli tecrübeler kazandırdığını da yaşayarak öğrenmiş olduk.

Örnek aldığınız solistler kimlerdir? Geçmişten günümüze ses ve saz icrasında ne tür değişimler oldu sizce?

Örnek aldığım o kadar çok solisti var ki aslında doğruyu söylemek gerekirse hepsini ismen de sayabilirim. Ama benim müzik dinlerken şöyle bir durumun söz konusu oluyor, mutlak suretle bir eseri geçerken önce deşifre ediyorum. Deşifre ettikten sonra, eseri öğrendikten sonra şarkıyı farklı farklı birçok solistten dinleyip farklı renklerle zenginleştirip sonunda da kendi gökkuşağı mı yaratmayı tercih ediyorum. Doğruyu söylemek gerekirse, bu anlamda hem geçmişten hem de günümüzden birçok solist solistten faydalandığımı söyleyebilirim. Türk müziğinin mihenk taşları olan icracılar vardır. Perihan Altındağ Sözeri gibi, Müzeyyen Senar gibi, Safiye Ayla gibi, Sabite Tur gibi, Alaattin Yavaşça, Bekir Sıtkı Sezgin Mustafa Erses ve daha ismini sayamayacağım birçok kişi var. Okuyacağım eserin niteliğine göre aslında dinlediğim solistler farklılık gösterebiliyor. Çünkü herkesin belli bir tarzı var. Mesela klasik bir eser geçeceksem, Bekir Sıtkı Sezgin’den, Alaattin Hoca'dan, Meral Hanımdan Münip Bey’ den, Serap Mutlu Akbulut’tan ve bunun gibi ismini sayamayacağım birçok sanatçı büyüğümüzden dinleyip bir ön çalışma yapabiliyorum. Neo klasik tarzda bir eser okuyacaksam yine Perihan Hanımdan, Safiye Hanımdan, Müzeyyen Hanımdan, Zeki Bey’den dinleyip ortaya yine dediğim gibi kendi gökkuşağım oluşturmak üzere farklı sentezler çıkarmaya çalışıyorum. Ama söz konusu yer ders çalışmak ki hala meslek hayatımda neredeyse 1991 yılından beri profesyonel müzik hayatındayım hala ders çalışıyorum ama böyle keyfe keder müzik dinleyeceksin tabii çok farklı farklı şeyler de dinliyorum elimden geldiğince.

Hem Türk Halk Müziğine hem de Türk Sanat Müziğine eşit uzaklıkta görüyorum sizi. Her iki türün icrasında da farklı bir yorumunuz var. Bunu nasıl başardınız?

Evet tabii ki eşit uzaklıktayım. Çünkü zaten ikisini de birbirinden ayırmak söz konusu değil. Bana sorarsanız her ikisini de Türk müziği çatısı altında birleştirmenin çok daha doğru olduğunu düşünüyorum. İcram da bir farklı bir yorum olduğunu söylemişsiniz ama aslında ben, nasıl hissediyorsam bu şekilde okuyorum şarkıları da türküleri de. Plansız programsız işte şurada şunu yapayım burada bunu yapayım aman burada da şöyle bir gırtlak nağmesi göstereyim gibi herhangi bir durumun içerisinde icra etmediğim için şarkıları türküleri ben nasıl hissediyorsam o şekilde söylüyorum. Ve dolayısıyla da bu karşı tarafa herhalde o samimiyetle daha sıcak bir şekilde naklediliyor diye düşünüyorum. Ama İlk soruda da söylediğim gibi; babamın bağlaması eşliğinde annemin türküleri kulaklarımı o kadar doldurmuş ki; zaman zaman ondan nasıl dinlediği isem o şekilde yorumladığını gördüğümde çok oluyor. Bu vesileyle de rahmetli hocam Mustafa Erses, bana kızımı dünyaya getirdiğimde hep derdi ki; “Mutlaka kulağına şarkılar oku türküler oku O ileride aslına rücu ettiğinde, ki bu mutlak surette İnşallah gerçekleşecektir. Aslına rücu ettiğinde kulağındaki o şarkılar türküler O’na ona yol gösterecek” demişti. Gerçekten de bunu yaşayarak görüyorum. Annemin okuduğu ninniler, o güzel türküler, hep kulağımda. O nağmelerle büyümenin de verdiği herhalde bazı avantajlar icrama da yansıyor.

Amatör koroların musikimize katkıları nasıldır?

Amatör korolar bence şu anda Türkiye'de Türk müziğini besleyen en önemli oluşumlardan birisi diye düşünüyorum. Amatör zihniyetle bir araya gelerek Türk Müziğine ellerinden geldiğince destek olmaya ve hizmet etmeye çalışan gönüllü bir çoğunluk aslında amatör korolar. Onların profesyonel ve ehil eller ile yönlendirilmesi sonucunda da gerçekten çok profesyonele yakın icraların sergilendiği birçok amatör koroyu dinledim. Sanıyorum anahtar cümle, profesyonel ve eğil eller tarafından yönlendirilmesi bu amatör koroların. Zira işin içerisine profesyonellik girdiğinde bazen duyguyu coşkuyu sevgiyi törpüleyebiliyor ne yazık ki. Fakat amatör korolarda bitmek bilmeyen bir enerji bir sevgi bir ilgi devam ediyor. Dediğim gibi doğru kişiler tarafından yönlendirildiğinde de hakikaten büyük bir zenginlik sağlıyor. Bende amatör koro çalıştıran bir şef olarak şunu söyleyebilirim ki; eğer amaç gerçekten doğru saptanırsa, doğru yönlendirilir ise, Türk Müziğinin geleceğe taşınması açısından çok önemli kurumlar olduğunu ve desteklenmesi gerektiği gerektiğini düşünüyorum.

Eskişehir’e geldiniz mi hiç? Şehrimiz ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Eskişehir'e tabii ki geldim. Ortaokul ve liseyi Kütahya'da okudum başta söylemiştim. Eskişehir'de de amcamlar oturuyordu. Biz her hafta sonu Eskişehir'e geliyorduk ama küçüklükle gençlik arasında bir çağda bir şehri tanımakla yetişkin çağlarında insanın bir şeyleri tanıması arasında oldukça fark olduğunu düşünüyorum. Eskişehir bence, Türkiye'nin vizyonu en geniş şehirlerinden birisi. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de hem vizyona hem ufku geniş yöneticiler tarafından yönetiliyor olması. Ayrıca da bir üniversite şehri olması da Eskişehir'e çok önemli katkılar sağlıyor. Tabii ki Eskişehir’i canlı ve yaşanılası bir şehir haline getiren en önemli sebeplerden birisi, mesleğimiz ile alakalı olarak söylemek istiyorum; sanata ve sanatçıya olan bakış açısı. İnşallah bu gelişim birçok şehrimize örnek olur ve hem sanata sanatçıya bakış açısı anlamında hem de vizyon anlamında daha gelişmiş ve daha yaşanılası şehirlere sahip oluruz.

Editör: TE Bilişim