Nurdan Hanım merhabalar, hoş geldiniz. Bize kendinizi anlatır mısınız? Nerede doğdunuz?
Kütahya Ulu Cami Müezzini ve Tüccar Alişan Efendi’nin torunu, Hafız ve Müezzin Nuri beyin kızı olarak Kütahya’da dünyaya geldim. Dört kardeşten ortanca olan ben; ağaçlardan inmeyen, sinek, karınca, solucanları inceleyen, yaşlıları, hastaları görünce acıyıp salya sümük ağlayan, cebindeki bütün kuruyemişleri mahallenin çocuklarına dağıtan, azar işitmesin diye arkadaşlarının yaptığı suçları üzerine alan korumacı, enteresan bir çocukluk geçirdim. Orta halli bir ailenin en yaramaz, özgür ruhlu kızı ben sesi çok güzel olan ablama rakip olmak adına özellikle müziği seçen, seven fiziğiyle de ilgi çeken bir kız oldum. Kütahya’da. İlkokul müsamerelerinde şarkı söylerken alkış fazla olunca sırada bekleyen arkadaşlarımdan rol çalarak mikrofonu bırakmadan başka şarkıya geçen halimi hiç unutamam. Sahneden inmem için mikrofonumun fişini çekmeleri ve benim mikrofonsuz şarkıya devam etmek gibi komikliklerimi de gülerek hatırlıyorum. Ortaokul birinci sınıfta kendimden büyüklerle liseler arası ses yarışmasında birincilik kazandım. Kütahya yerel radyoların da amatörce söylediğim şarkıların yayınlanması da ilerleme hevesimi arttırmıştır. “Adam olacak çocuk” misali şanslı, başarılı alkışlarla geçen bir çocukluk geçirdim. Ayrıca sportmen tavrımla Kütahya Lisesinde Atatürk Koşusu yarışmalarını birincilikle önde götüren spora da meraklı hareketli bir çocukluk. Babam, ablam, abim ve annem güzel sesleriyle evde okunan ilahilerden etkilenerek Tasavvuf müziğine hayranlığımı ve hala çok ilgilendiğimi söylemeden geçemem. Bir o kadar da Tasavvufun öğrencisi olmaya hevesli Nurdan‘ın buradan beslendiği de bir gerçektir.
Müzik hayatınız nasıl başladı? Ülkemizin en genç assolistlerinden birisiniz. Kaç yaşında ilk sahnenizi aldınız? Bunun zorlukları ve güzellikleri nedir?
Müzikle ilk tanışmam hep söylediğim gibi çok küçük yaşlarda Kütahya’nın Sevim Tanürek’i olarak anılan ablam sayesinde oldu. Onun şarkı söylemesine aşıktım. Çizerim, bozarım diye benden sakladığı taş plaklarını gizli gizli dinler Müzeyyen Senar’ların Perihan Altındağ’ların okudukları şarkıları küçük yaşta ezberlerdim. Babamın işlerinin bozulması üzerine ortaokulu bırakıp, yaşım büyütülerek küçük yaşta kadrolu olarak işe girip para kazanmaya başladım. Kütahya’da muhafazakâr bir ailenin modern olmaya çalışan kızı olarak ben eşimle tanışıp yine çok genç yaşta evlenerek Ankara’ya tayin oldum iki erkek çocuk annesi olarak “önce anne sonra müzik” diyerek TRT Radyo sınavlarını istisna akitle kazanarak TRT Radyo ve Televizyonda başarılı emisyonlarımla dikkat çektim. Mustafa Erses, Neyzen Ekrem Vural, Ahmet Hatipoğlu, Ziya Taşkent, Metin Everest ve adlarını buraya sığdıramayacağım donanımlı pek çok hocadan nota, solfej, repertuvar dersleri alarak ilerledim. Yine genç yaşta 1987 yılında Maksim gazinolarında çok büyük bir kadroyla İstanbul büyük Maksim’lerin sahibi Fahrettin Aslan’ın lanse ettiği assolist olarak ilk sahneye çıktım. Ben TRT Radyo desteği olan son assolist oldum. Halkımız beni Türk müziğinin son transferi olmama rağmen benden daha önce kıdemli assolist büyüklerimle karıştırır. Emel Sayın, Muazzez Abacı, Samime Sanay. 1966 yılların da gazinoların en parlak dönemlerinde radyo ve sahnelerde yer almışlar. Ben Gazinoların en şanssız döneminde artık bitme noktasında lanse edildim. 1987-2000’li yıllarda aralıksız çalıştım ve ben Türk müziğin de ısrar ederken Doksanlar diye bir pop furyası patlamasına rağmen o şartlarda bile uzun süre gazino dönemini devam ettirdik. Sonra zaten Gazinolar tamamen bitti yerini alan çeşitli müzikholler aldı Adıma yakışan diğer müzikhollerde de pek çok defalar sahne aldım. Şu anda da Müzik ve sahne hayatıma devam ediyorum.
Ankara Radyosu’na girişiniz nasıl oldu?
1982 yıllarında Radyo sınavların da istisna akitle kazandığım, yaptığım emisyonlarımla televizyonlarda lanse edildim. Aynı jenerasyon arkadaşlarım olan Nalan Altınörs, Ayşegül Durukan, Yıldırım Bekçi vs. olarak Televizyonlar da sıklıkla halkımıza hitabettik onlar radyoya devam ederken bana gelen assolistlik teklifi ile Ankara’dan İstanbul’a giderek Maksim Gazinoların da ilerledim.
TRT’de ne kadar çalıştınız? O yıllarda kimlerden ders aldınız? Neler kattı size radyo sanatçılığı?
2. sorunuzda cevapladığım üzere değerli hocalarım bana ders vermek için adeta yarıştılar Mustafa Erses, Neyzen Ekrem Vural, Ahmet Hatipoğlu, Ziya Taşkent, Metin Everest, Selahattin Altınbaş gibi pek çok hocadan nota, solfej, repertuvar dersleri aldım. Radyo dan istifade etmem bana çok güzel yetiler kazandırdı daima dik durmak adına çok güçlü bir destek sağladı. Önüme konulan her notanın hakkını vererek okuduğum bütün şarkılarım denetimden geçtiği gibi radyo da ilk gazel okuyuşum geniş yankılara sebep oldu “Kadın gazel okumaz” denilen denetim de bu kuralı delen ben oldum. Sonra hanım arkadaşlar radyoda gazel okumaya başladılar. Bu gazel bir zamanlar Hamiyet Yüceses‘ in okuduğu ‘’Bakmıyor Çeşmi Siyah’’ gazeliydi. Radyo ve Televizyonlar da defalarca çalındı, dinlendi, takdir gördü.
Türk Sanat Müziğinin güncel durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni çıkan şarkılar ilgili neler düşünüyorsunuz? Sizin sanatınıza yetişme şeklinize hitap ediyor mu? Eskiden çok izlerdik televizyonda sizi fakat bu aralar TV programlarında görünmemenizin, müzik ve eğlence programlarının eskisi gibi olmadığının etkisi olabilir mi?
Müziğimiz ne yazık ki istediğimiz noktada değil genelde. Türk müziğini TRT 1 televizyonlarında dinleyip izleyebiliyorum. Burada çok iyi okuyan güzel sesler var ama artık eski şahane gazinolar yok bu yüzden çok fazla açılım yapamıyorlar. Bizim Sektör hep birkaç kişinin etrafında dönüp duruyor. Bu rutin çalışmalar maalesef bir kısır döngü içinde sürüyor. Beni yakalayan yeni şarkılar artık yok. Maalesef televizyon programları da yok. Kendimi ifade edebileceğim programlar yok. Bana yakışan güzel programlar, şarkılar, güzel fırsatlar her an çıkabilir. Ben güzelden yana her şeye açığım.
Enerjik ve hayat dolu olmanız hep dikkatimi çekmiştir. Pandemi döneminde günleriniz nasıl geçiyor? Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz? Müzik çalışmalarınıza evde devam ediyor musunuz?
Enerjimi spor yaparak koruyorum. Çeşitli spor dallarını yapıyorum ancak yüzmeyi çok seviyorum, yarı profesyonel bir yüzücüyüm iyi ve uzun yüzerim. Bu Pandemi döneminde bol bol müzik dinleyerek şan çalışmalarıma ağırlık vererek geçiyorum. Bunun yanı sıra kitap okuyarak, mutfak işlerine el atıp değişik yemekler denemekle geçiyor ve de spor tabii en çok da kendim le uğraşıyorum ve sevmediğim yönlerimi düzeltmeye çalışıyorum. Pandemi döneminde hepimizin içimize yapacağımız yolculuktan bazı dersler çıkartmamız lazım. 2021’in daha güzel bir yıl olması her birimizin daha iyi insanlar olup; yaşam dersleri almamıza bağlı.
Sanat hayatınız boyunca çok albüm yapmadınız, bunun özel bir sebebi var mı? ‘’Her Hayat Bir Keşif’’ albümü nasıl oluştu?
Camiamız da en az albüme sahip bir ünlü olarak bir ilke imza attım. 39 yıllık sanat hayatımda sadece üç albüm yaptım. İlk iki albümüm 1998 yılında Sony müzikten çıktı. 2012 de Zara ile elele verip bir albüm yaptık. Albüm Zara müzikten çıktı ve düet yaptık bir şarkıya. Böylelikle 3. albümü de yapmış oldum. Albüm açısından pek şanslı olduğum söylenemez. Ailem öncelikliydi. Onların ihtiyaçları ve çocuklarımın eğitimlerinden kısıp albüme yatırım yapmadım. Evli ve çocuklu bir kadının sektör de kabul görmesi nerdeyse imkansızdır, zordur yani. Sektörün fitnesine, fesadına, engeline, kurban edilirsen, başarılı da olsan dışlanırsın, acımasızdır sektör.
Müzik dışında ilgilendiğiniz başka bir alan var mı?
Müziğe olan aşkım sonsuz. Konserlerim devam ediyor. Şu an Pandemi birkaç iş anlaşmamızı bozdu. İptal ettik. Kendime uğraşacak mutlaka bir şeyler bulurum. Boş oturmayı sevmem hiper aktif biriyim.
Eğer ses sanatçısı olmasaydınız ne olmak isterdiniz?
Eğer ses sanatçısı olmasaydım. Yüzmeyi çok seviyorum. Sanırım iyi bir yüzücü olurdum. Yüzmeyi profesyonelce yaparak takdir ve ödül almak eminim daha kolay olurdu.
Güncel ses sanatçılarını nasıl buluyorsunuz? Sizlerin dönemi ile bu dönemi karşılaştırırsanız ne tür farklılıklar olduğunu söylersiniz?
Çok güzel bir soru, bu Pandemi de müziğin susması müziksiz hayatın ne kadar tatsız olduğunu gördük. Konserlerimizin bıçak gibi kesilmesi ve dünyada her şeyin durması beni de herkes gibi çeşitli düşünceler ve sorgulamayla oldukça telaşlandırdı. Sektör; karakterleri menfaatlerine göre şekillenen insanlarla dolu ve maalesef kocaman kibirlerle ihmalkarlıklar zinciri. Herkes ama herkes şapkayı önüne koyup düşünecek, bizim sektörde de bu işin ekmeğini haksız yiyenler var. Artık sistem sanırım her yerden kendini temizliyor, ya da ceza veriyor belki. Sanatçıları zor duruma düşüren menajerler, menajeri zora sokan sanatçılar. Hepimiz birazcık insan olmayı öğreneceğiz.
Eskişehir’e geldiniz mi? Nasıl buluyorsunuz şehrimizi?
Kütahyalıyım, gururluyum. Ne mutlu Eskişehir’e komşuyum diyerek Sevgili Başkanımız sayın Yılmaz Büyükerşen›i tebrik ederim. Eskişehir’i en son birkaç yıl önce sadece arabayla şöyle bir tur attım ama gözlerime inanamadım. O kadar değişmiş ki. Muhteşem bir güzellikte olmuş. Koca Kütahyalı olarak Kütahya şivesiyle söylemem gerekirse “Özendim valla darısı Kütahya’mın başına.” Allah izin verirse Eskişehir’i en kısa zamanda gelip doya doya gezmek isterim. Tabi ki Odunpazarı’da en merak ettiklerimden. Eskişehir’in en nostalji kokulu yerinin şimdiki halini görmeye can atıyorum kim bilir belki bir konser de Eskişehir’li hemşeri dostlarımla hep birlikte şarkı söyleriz.