Tuluhan hanım gazeteci, sunucu, yazar ve belgesel yapımcısınız. Hepsinde de başarılısınız. Bu başarınızı neye bağlıyorsunuz? Kendinizi bize nasıl tarif edersiniz?

Gazeteciliğe Paris Sipa Press’te muhabir olarak başladım. 90’lı yıllardan 2000’lere kadar Hürriyet Gazetesi’nde muhabir olarak çeşitli araştırma inceleme haberlerine imza attım. 2000 yılında televizyon maceram başladı. Ne şanlıyım ki, Mehmet Ali Birand gibi mesleğimin duayeni ile çalışma fırsatım oldu. Ondan çok şey öğrendim. Kanal D’de sabah haberlerini hazırlayıp sundum. Çeşitli TV kanallarında haber programları hazırladım, editörlüğünü bile kendim yaptım. Yaptığım her işin temelinde gazetecilik vardır. Hayata ve insan hikayelerine karşı bitmeyen bir merakım var. Bir göçmen ailenin kızıyım. Annem Selanik göçmeni. Beni yetiştiren kadınlar, annem, anneannem çok güçlü kadınlar. Sanırım “surviver” enerjileri genetik olarak bana geçti.

Çocuklukta kurduğunuz hayalleri gerçekleştirdiniz mi?  Hayallerinizin peşinden koşarken, ailenizden destek aldınız mı?

Her yaşımda hayal kurdum, hep hayallerimin peşinden gittim. Sinematografik bir beynim var. Önce hayalini kuruyor, sonra gerçekleştiriyorum. Çocukluğumda Ankara’da yaşarken en büyük hayalim; İstanbul’da yaşamak, boğaza manzarası gören bir dairede yaşamak gazeteci olmaktı. Hepsi de oldu…  Ailemin manevi desteği hep benimledir. 17 yaşımdan bu yana ailemden maddi destek almıyorum. Ekmeğimi taştan çıkarmayı çok küçük yaşlarda öğrendim. Bu bana büyük bir haz veriyor. Kendi kendine yetebilmek, kimseye maddi anlamda ihtiyaç duymadan ayakta kalabilmek, kadınlara en büyük tavsiyem. O zaman hiç kimse hayatınızda size tahakküm kuramıyor. Bir kadının gücü, hayatının dizginlerinin kendi elinde olmasından gelir. Ekonomik olarak güçlü olursanız, hayatta daha sağlam durursunuz.

Hayatta keşkeleriniz veya iyi ki yaptım dedikleriniz oldu mu?

Her insan gibi keşkelerim de oldu, iyi ki yaptım dediklerim de. Hayat akan bir sudur, iyisiyle, kötüsüyle. Ve şunu biliyorum ki, dünya karşılaştığınız fırtınalarla değil, tekneyi limana getirmediğinizle ilgili… Bu yüzden yaşadığım acılar bana kalsın, bardağın hep dolu tarafını görmeye ve yaptığım belgesellerde de, bardağın dolunu tarafını göstermeye çalışıyorum. O da umut vermek!

Efsaneler Belgeseli son derece muhteşem oldu. Bu efsaneler fikri nasıl oluştu? Bu isimleri belirlerken belli bir kıstaslarınız var mıydı? Bunun proje aşamasından yapım aşamasına kadarki süreç hakkında bilgi verir misiniz?

Türkiye uzun zamandır zor bir dönemin içinde. Değerler savruldu. Değer erozyonuna uğradık. Oysa bir ülke, değerlerinin üzerinde ayakta kalır ve yücelir. Gün geçtikçe değerlerimiz çöktü. Ahlaksızlık, yalan söylemek, çalışmadan kazanmak, emek koymadan bir yere gelmek, liyakat sisteminin çökmesi ülkeyi ve insanlarını çok aşağı çekti. Yarınımızı inşa edecek gençlerimiz, ülkeden gitmek istiyor. Değerlerin yozlaştığını görüyorlar ve ne yazık ki, kendi içlerinde de bir değer karmaşası yaşıyorlar. Gençlere değerlerimizi anlatmak istedim. Bu değerleri en güzel Cumhuriyet’imizin kaleleri olan, seçtiği yolda iz bırakan, kuşaktan kuşağa dokunan, yaşayan efsanelerimiz anlatabilirdi. Bir de şu var; Mesela benim genç bir oğlum var, bu yıl Bilkent Ekonomi bölümünü bitiriyor. Adı; Ömer. Onunla ilişkimde görüyorum ki, Ömer benden çok anneannesini veya dedesini daha kulak kabartarak dinliyor. Efsanelerimiz de gençlerimizin dedeleri, anneanneleri. Onların yaşamdan öğrendikleriyle bezeli bir belgesel çeksem, gençlerin kalbine değer miydi? Bu düşünceyle yola çıktım. Pandeminin en acılı, en zor günlerinde bu çekimleri yapabilmiş olmak da başka bir mucize. Ama belgeseli hayata geçirmiş olmanın mutluluğu, çekim sırasında yaşadığımız zorlukları unutturuyor. Umarım çok genç bu belgeseli izler, çok insana ulaşır… Belgeseli 8 ayda hayata geçirebildim. En büyük destekçim, bir değer ortaklığı yarattığımız AXA Sigorta oldu. Maddi, manevi büyük güç verdiler. AXA Sigorta’nın Ceosu Yavuz Ölken de belgesele çok inanıyordu. Arada hep birlikte bazı badireler atlattık. Fırtınalarla karşılaştık ama gemiyi limana sağ salim getirebildik. Filmimiz Tolstoy’un şu cümlesiyle başlıyor; Bil ki, yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Efsanelerimizi bizler, bizlere yaşattıklarıyla tanıyoruz ve seviyoruz. Onların yaşamlarındaki fırtınalar nedir? Bu fırtınalardan nasıl çıkmışlar, yaşadıklarından ne öğrenmişler, izleyici belgeselde efsanelerimizin itiraflarını izleyecek. 8 farklı alandan 9 büyük ismin oluşturduğu bir belgesel olarak da bir ilk olma özelliği var, EFSANELER belgeselimizin. Her birinden çok şey öğrendim. Kendileri, galamıza geldiler, çok teşekkür ederim. Galamızdan sonra birbirleriyle de dostluklarını ilerlettiler. Bu filmin onlara da yeniden bir yaşam enerjisi verdiğini düşünüyorum. Her biri alanında öncü isimler. Seçtikleri yolda iz bıraktılar. Her birinin gözlerinden büyük bir yaşam enerjisi fışkırıyordu. Onlara tekrar kendi değerlerini hatırlatmak önemliydi. Bu belgeselle Anadolu da ve Türkiye sınırları dışında binlerce insan, EFSANELERİN hayatına bir kez daha tanık olacak. Mutluyum…

Efsaneler çekimlerinde yaşadığınız ilginç olaylar oldu mu?

Efsaneler, pandemi döneminin filmidir. Corona’ya karşı en hassas, en kırılgan yaş grubu ile çekim yapıyorsunuz. Yaşam ile ölüm arasında bir çizgide gidip geliyorsunuz. Riski minimize etmek için bir dezenfektan şirketi ile çalıştım. Bizden sonra evlerini dezenfekte ettiler. Sayısız PCR testi oldum. Montajı Fransa’da yapmaya gittiğimde zorunlu olarak 10 gün karantinada kaldım. Her aşaması bir macera idi…

Bu projede hedeflediğiniz her şey oldu mu?

Efsaneler belgeselimizde olmasını istediğim Fatma Girik, Cahit Berkay ve Şener Şen vardı. Ne yazık ki, Şener Şen Covid oldu o dönem, Fatma Girik, beyin ameliyatının bıraktığı bir hasar nedeniyle bu belgeselde olamayacağını beni arayarak iletti. Onunla telefonda konuşmuş olmak bile güzel. Cahit Berkay da zor bir bel fıtığı süreci geçiriyordu, bu yüzden belgeselimizde yer alamadı. Darısı belgeselimizin devamına. Çünkü filmimizi izleyen insanlardan hep aynı soru geliyor. EFSANELER’in devamı gelecek mi?

Efsanelerde yer alan her bir ismi birkaç kelimeyle tarif eder misiniz?

Yılmaz Büyükerşen; İmkansızı mümkün kılan, bunu çok büyük bir tevazu ile yapan, hayal kurmaktan asla vazgeçmeyen, kurduğu hayalleri gerçekleştiren, Eskişehir halkına yaşanması keyifli, güvenli, sanatla iç içe, muhteşem bir kent yaratan, öncü, sanatçı, vizyoner ve yılmaz bir lider.

Cüneyt Arkın; Kimimiz Battal Gazi, kimimiz için Malkoçoğlu, kimimiz için Kara Murat! Benim için Bilge insan. Her söylediği sözün arkasında acılarla dolu bir çocukluk yatıyor. Hep çok çalışmış. Türkiye’de çevrilen her 22 filimden birinde oynamış, yurtsever… Belgeseldeki İtiraflarıyla sarsılıyorsunuz.

Ayşe Kulin; Sebat etmenin edebiyattaki ismi. Hiç vazgeçmemiş. Kitaplarını bastırabilmek için 25 yıl beklemiş. Müthiş bir gözlemci ve empati yeteneği var. Tevazu sahibi, zarif, çok yetenekli ve 80’inde bile çok güzel bir kadın!

Şenol Güneş; Filozof. Kazanmanın kaybetmekle başladığına inanmış, yaşadıklarından öğrendikleriyle. Büyük bir başarma duygusuyla, futbola başladığı ilk günden bugüne peşini bırakmayan bel fıtığıyla mücadelesi, azmin zaferi!

Süleyman Saim Tekcan; Sinemanın getirdiği şöhreti elinin tersiyle imiş ve resim tutkusunun peşinden gitmiş. Türkiye’nin en iyi ressamlarını yetiştirmiş bir sanat eğitmeni. Kurduğu müze, dünyada ilk sırada yer alıyor. Gençler gidip gezsinler. 84 yaşında ama gece gündüz eser yaratmaya devam ediyor.

Güher Süher Pekinel kardeşler; Disiplin, adanmışlık! Bütün bir yaşam döngüsünü bunun üzerine kurmuş, hayata birlikte adım atmış ve attıkları her adımda iz bırakmış kardeşler.

Nevra Serezli: Tiyatroya aşkla bağlı. Hayatta her şeyi aşkla yapmış. Eşi Türk tiyatrosunun efsane ismi MetinSerezli’yle olan aşkı ve aralarındaki büyük dayanışma beni çok etkiledi. Yaşama olan tutkusu yaş aldıkça güçleniyor.

Ömer Özkan; Yaşı itibarıyla değil, ama bugüne kadar yaptıklarıyla Tıp dünyasının efsanesi. Türkiye onu ilk yüz nakli ameliyatını gerçekleştiren cerrah olarak biliyor. Doğuştan rahmi olmayan hastasına kadavradan rahim nakli gerçekleştirerek bebek sahibi olmasını sağladı. Kendine inanmanın ve pes etmemenin canlı örneği.

Eskişehiri nasıl buldunuz?

Yaşamak isterdim Eskişehir’de. Her gelişimde bu duyguyu hissediyorum. Her gelişimde kente ve sevgili Yılmaz Büyükerşen’in bu kent için yaptıklarıyla ilgili yeni bir sürprizle karşılaşıyorum. Ve her İstanbul’a dönüşümde Kalabak suyu götürüyorum. Nefis bir tadı var. Kalabak’tan başka su içemez oldum! Hayalleriyle bozkırın ortasında, bir orta Avrupa kenti yaratan Yılmaz Büyükerşen, Türkiye’yi ona emanet etsek, nasıl bir ülke yaratırdı diye de düşünmeden edemiyorum… Sürdürülebilir, kendi kaynaklarıyla var olan, dünya standartlarında sosyal devlet bilinciyle, içinde yaşayanların kendilerini mutlu hissedecekleri bir kent yaratan Yılmaz Hoca ve ekibine, ona büyük destek veren kardeşi, sanat danışmanı Yener Büyükerşen’e çok saygı duyuyorum. Eskişehir dünyada eşi benzeri olmayan model bir kent. Onu koruyun, Eskişehirli gençler...

Sizin gibi olmak isteyen gençlere ne mesaj verirsiniz?

Her şey hayal kurmakla başlıyor. Picasso, “hayal ettiğiniz her şey gerçektir”demiş. Hep hayal kurun, hayallerinize ulaşmak için çaba gösterin, çok çalışın ama çalışmayı da eğlenceli hale dönüştürmeyi bilin. Tutkularınız olsun. Ortalama olmamaya gayret gösterin. Yaptığınız her şeye fark yaratacak bir zihinle bakın. Okuyun, gezin, dünyayı tanıyın. Size verilen öğütleri dinleyin ama kararları kendiniz alın. Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez. Kanatlarınızı açmaktan korkmayın.

Editör: TE Bilişim