Ülkü Sarpkan kimdir? Nerede doğdunuz? Bize ailenizden ve çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

Rüya kent masal şehri İstanbul Eyüp’te doğdum Ünlü dindar bir jinekolog tarafından tekbirlerle Dünya’ya merhaba dedim Suyundan mı havasından mıdır nedir Eyüp’ten pek çok ünlü çıkmış. Örneğin Türkan Şoray, Lale Belkıs, Mediha Şen Sancakoğlu, Selçuk-Rana Alagöz kardeşler ve şimdi aklıma gelmeyen birçok isim. Beş yaşına kadar Eyüp’e yaşadık Sonra Balat’a antik bir eve taşındık Annem üç çocuklu dul çok güzel bir kadındı Taşındığımız evin sahibi bir paşazade idi kira için gide gele anneme aşık olmuş. ailede bu evliliği uygun görmüşler ve annem bu paşazade ile evlenmişti Annem 35 üvey babam 60 yaşındaydı iki yıl sonra bir kardeşim daha oldu Artık dört kardeştik iki kız iki erkek. Altı yaşında hiperaktif biraz haşarı yaramaz bir çocuktum hep ön planda olmak gibi bir durumum vardı. Bir şeyler yapıp mutlaka büyüklerin dikkatini çekmek istiyordum. Resim yapmaya başladım elimde Faber bir kalem silgi durmadan karakalem resimler yapıyordum. Görenler parmak ısırıyordu. Yüzlerce resim çizmiştim. Ev halkı, ünlüler, devlet adamları. O resim defterim benim hazinemdi adeta.

Küçük yaşlarda şarkı söylerken sizi kim keşfetti? Aileniz destekledi mi?

Bir gün küçük kardeşim benim o çok kıymetli içinde yüzlerce resim çizdiğim defterimi sobaya atmıştı. Günlerce ağlamıştım ve bir daha resim yapmadım. Müziğe yöneldim. Şarkı söylüyorum ritim duygum ve kulağım çok sağlamdı. Asla detone olmuyor. Oldukça zor şarkılar söylüyordum. Mahallede ev düğünleri oluyordu. Orada tesadüfen bulunuyor ve şarkı söylüyordum. İnsanlar elime para sıkıştırıyorlardı. Ve paralar oldukça büyüktü. Annem merak etmişti bu paraları, nereden bulduğumu sormuştu. Aklıma koymuştum ben büyüğünce şarkıcı olacaktım şarkı söyleyince hem büyük iltifatlar alıyor üstüne üstlük para kazanıyordum. Evet ben şarkıcı olacaktım. Anneannem beni götürdüğü bütün düğünler de ne yapar yapar beni mutlaka sahneye çıkarırdı. Ben de hiç itiraz etmezdim. Anneannem benim menajerimdi adeta. Okula başladım birinci sınıfta daha ilk günlerde arıza çıkarmıştım. En ön sırada Nurşen’le birlikte oturuyorduk. Aynı sırada Annesi onu çok güzel giydiriyor, çok süslü ve bakımlıydı. Önlüğü dizlerinin çok üzerinde mini miniydi. Benimki ise dizlerimin altında köylü kızları gibiydim. Bir gün dayanmayıp kıskançlıktan Nurşen’in kolunu ısırdım. Öğretmenim Lamia Hanım beni en arka sıraya atmıştı. Yıkılmıştım olamazdı. Ben en arka sırada Mutsuzdum, okula gitmek istemiyordum. Zor zahmet liseye kadar okudum. Karar verdim okumak istemiyordum. Aklım fikrim şarkıcı olmaktı. Okulu bıraktım. Beyoğlu İstiklal Caddesinde kendime bir iş buldum. Hem çalışıyor hem de özel dershanelere gidip müzik dersleri alıyordum. İlk hocam Arif Sam Toker’di. Her zaman her yerde herkesten farklıydım, bunu hocalarım da belirtirlerdi.

Bir dönem ülkemizi kasıp kavuran ''Beyaz Kelebekler'' grubuyla yollarınız nasıl çakıştı?

Yıl 1968. Haftasonu gazetesinin açtığı ses yarışmasına katıldım. 800 kişi arasında ilk 100’e kalmıştım. Sonra 6 kız 6 erkek kaldık. Yarışmaya birçok ünlü katılmıştı. Ama finale kalamamışlardı. Büyük jüride kimler yoktu. Müzeyyen Senar, Safiye,  Ayla Necmi Rıza Ahıskan ve daha birçok hatırlayamadığım isimler. Jüriden en yüksek puanı ben almıştım. Ama halk oylamasında bir dümen dönmüştü. Bir başkası birinci, ben ikinci olmuştum. Kırılmıştım. Küsmüştüm ama sonraları geçti kırgınlığım. Benim büyük hedeflerim vardı. Radyo sanatçısı olacaktım. Hocalarım beni radyo için yetiştiriyorlardı. Ülkü artık bir genç kız. Kendi kararlarını verecek yetişkin bir birey. Artık çalışıyor para kazanıyor. Özgüveni çok yüksek ileri de büyük işler yapacak. Sabır ve sükunetle işine devam ediyor. Yaratıcılığım sayesinde mağazada bazı satılmayan ürünlere bazı işlemler sayesin de satılır hale getiriyordum. Küçükte olsa buradan da bir kazanç sağlanıyordu.Bir akşam iş dönüşü dayım bana,  ‘bir gazinoya götürmek istiyorum’ dedi. Ülkü gel seninle bu akşam felekten bir gün çalalım. Neşe Karaböcek’i dinleyelim dedi. Seve seve dayıma eşlik ediyorum. Beyaz Kelebekleri ilk kez orada görüyorum. Bir ara kendimi o zaman ki solistleri Azize Gencebay’ın yerine koyuyorum, bu grubu çok beğeniyorum. Çok güzel bir gece geçirdikten sonra eve gelip yattıktan sonra sabaha kadar o hayali kuruyorum. Beyaz Kelebeklerin solisti olmak. Bunun üzerine bir kaç gün geçti ya da geçmedi. Mağazaya bir bey geldi. Beni sordu. Benim diyor atılıyorum ‘Ben Beyaz Kelebeklerin menajeriyim. Bizimle çalışmak ister misiniz’ dedi? Çok mutlu oluyorum ‘tabi ki isterim’ diyorum. ‘Sizi hafta sonu gelip alırız bir prova yaparız deyip’ gidiyor O bey. Hafta sonunu iple çekiyorum ve hafta sonu üç beyaz kelebek beni alıp müzik aletlerinin olduğu ve prova yaptıkları mekana götürüyor. Taksim’de bir binanın giriş katı bir daireye giriyoruz. Müzik aletleri duruyor. Önce müzik aletlerini kurmak istemiyor bazı arkadaşlar. O güne kadar pek çok ses dinlemişler aralarında ünlüler de var. Bu da onlardan biridir diye öyle üstün körü dinlemek istiyorlar. Ama bazıları olmaz aletleri kuralım kızın hakkını yemeyelim diyor. Dinleyenlerin arasında Orhan Gencebay’da var. Müzik aletleri kuruluyor. Elime o zamanın mikrofonlarından birini veriyorlar. ‘Ne okuyacaksınız Ülkü Hanım?’ diyorlar. O yıllar da Suat Sayın’ın çok güzel bir bestesi var hicaz makamın da. ‘Sevemez kimse seni’ adlı besteyi okuyorum. Beğeniyorlar beni, ‘Ülkü hanım sesiniz okuyuş tarzınız bize uygun evet biz sizinle çalışmak isteriz’ diyorlar. İş çıkışı soluğu Yenikapı’da ki gar gazinosun da alıyor onları izliyor, şarkıları ezberliyordum. Sonraları solist iki şarkı söylüyor. Sahneyi bana bırakıyordu. Evet artık Beyaz Kelebekler’in solistiydim. Hocalarım üzülmüştü. Ülkü sen çok iyi bir Türk Sanat Müziği solisti olacaktın, iyi düşündün mü? Çok yazık olacak demişlerdi. Evet ben de bir Türk Sanat Müziği solisti olmak istiyordum ama birden bire büyük gazinolarda profesyonel olmak cazip gelmişti.

Beyaz Kelebekler grubunun solisti olmanız hayatınızda neleri değiştirdi?

İşten ayrıldım. Ben artık bir şarkıcı bir solisttim ve çok mutluydum. İstediklerim yavaş yavaş oluyordu. Beyaz kostümlerimle sahneden sahneye uçuyordum. Gruba çok yakışmıştım, çevrede de konuşuluyordu kulağıma geliyordu. Ünümüz her geçen gün artıyordu. Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan’ın kulağına gitmişti bizim Beyaz kelebeklerin ünü. Ve Maksim gazinosu sahnesindeydik artık. Gazinocular bizi paylaşamıyordu adeta. En az iki gazinoda çalışıyorduk. Hafta sonları ekstra tabir edilen işlerimiz oluyordu. Yine bir hafta sonu iki gazinoda işlerimizi bitirmiş evlerimize dönüyorduk ki yine o ısrarcı organizatör gelmiş şefimiz Turgut abimizi iş için ikna etmeye çalışıyordu. ‘Çocuklar çok yorgun üstelik vakit çok geç’ , demesine karşın iş sahibi Turgut abiyi ikna etti. Elbiselerimizi çıkarmadan yola koyulduk ve ecel bizi Adapazarı Eşme köyü yakınlarında yakaladı. Biz iki arkadaş şans eseri kurtulmuştuk. Ama üç arkadaşımız maalesef hayatlarını kaybetmişti. Bütün ülke şoktaydı, tabi biz de. Müzik aletlerimizin çoğu yanmıştı. Biz 6 genç çalışmak zorundaydık. Çocukların hepsi üniversitede okuyordu. Hepimizin paraya ihtiyacı vardı. O yılların en ünlü sanatçıları toplanıp bizim için bir konser düzenlediler. Elde edilen gelir gruba verildi. Müzik aletlerimizi aldık ve o yılların ünlü bir organizatörleri bizler için geniş çapta turne düzenlediler. Evet bütün Anadolu’yu karış karış gezdik konserler verdik. Şehir merkezine yaklaşınca bizi özel çiçeklerle süslenmiş arabalara alıp şehre öyle götürüyorlardı ve her şehirde matine ve suare yapıyorduk. Ben çok yoruluyordum. 45 kiloya düşmüştüm. Ama yine de mutluydum işimi seviyordum çokta güzel para kazanıyorduk. Bu arada Kazadan önce 10 adet 45’lik yapmıştık. En ünlü şarkılarımızdan bazıları, ‘Bütün aşklar tatlı başlar’, ‘Yapma bu nazı menem’, ‘Misafir’, ‘Buğulu gözler’ vs. O 45’likleri şimdi dinlerken çok rahatsız oluyorum. Oturmamış bir çocuk sesi ve bilinçsiz bir yorum. Aslında o şarkıların yeniden düzenleyip şimdiki sesim ve yorumumla okumak istiyorum.  Bu konu da acele etmeliyim zaman kısıtlı. Ve tabi kazanın neticesi yankısı 45’liklerimiz yok satmış. İflas etmek üzere olan plak şirketi milyoner olmuştu. Turne dönüşü şirket kişi başına 45 bin TL vermişti. O yıllarda oldukça büyük bir paraydı. Ben 20 yaşındayım banka hesabımda 45 bin TL vardı. Hemen hemen bir ev parası yıl 1970.

Ali Sarpkan ile büyük bir aşkla evlendiniz. Bu aşk sizi çok sevdiğiniz müzikten ayırdı değil mi? Şimdiki dönemde size ''Aşk mı sahne mi?'' diye sorsam ne cevap verirdiniz?

Evet ben artık zengin bir genç kızdım. Hem güzel, genç ve zengin. Önümde daha uzun yıllar vardı. Çok işlere imza atacaktım. Çok yoruluyordum. Çok zayıflamıştım. Para, masraflar çıktıktan sonra 6’ya bölünüyordu. Etrafımdaki sanatçılar, ‘Sen iyi bir yorumcusun tek başına çalış’ diyorlardı. Annem de aynı fikirdeydi. Ama ben korkuyordum. Benim özel orkestram gibiydi arkadaşlarım ve çevreden gelecek bütün kötülüklerden koruyorlardı. Ama annem hep sorun çıkarıyordu ve bir gün olanlar oldu gruptan ayrıldım. Sudan çıkmış balığa dönmüştüm. En başta Fahrettin Aslan olmak üzere bütün organizatörler peşime düşmüşler. Beni assolist yapmak istiyorlardı. Evet beni assolist yapacaklardı. Ben de ki ışığı görüyorlardı. Assolist olmanın bir bedeli vardı Tanrım! Kurtlar sofrasına düşmüştüm. İşte tam o sırada Ali beyle tanıştık. Sıradan bir arkadaşlık büyük bir aşka dönüşmüştü. Evet aşıktım sevgilime deliler gibi. Bu arada tek başıma çalışmaya başladım. Biri ‘Atlas Plak’ biri ‘Saner Plak’ olmak üzere iki 45’lik yapmıştım tek başıma. Çalışmam beni daha da zengin yapmıştı o yıllar da. 1972 -1973 gecede 500 lira alıyordum. Arabam vardı. Sıra eve gelmişti ki, Ali bey evlenme teklif etmişti. Ama bu evliliği ailesi kabul etmemişti. Uzun süre ayrı kaldık. 3 ay tabi bana 3 asır gibi gelmişti. Bir gün Ali Bey müjde ile geldi. Beni kabul ettirmişti ailesine. Önce nişanlandık ve bir yıl içinde evlendik.

Sahneleri bıraktığınız için pişman mısınız?

Evet. Evlendim kurtlar sofrasına düşmeden evlendim çok şükür. Ama bir şeyi unutmuştum. Ben de doğal bir aşk vardı. Bana bunu doğa vermişti. Bu öyle böyle bir aşk değildi. Diğer bütün aşklar bitebilir ama o bitmezdi. Çünkü o senin hücrelerindeydi, sana doğmadan verilmişti aşk. Evet bir kaç yıl değil, bir kaç ay sonra başlamıştı ıstırabım. Neredeydi benim sahnem, ışıklarım, şarkılarım, alkışlarım. Ne yaptın sen Ülkü dedim? Ah ne yaptın ama artık çok geçti hamileydim. Çaresiz sesimi kestim. Verdiğim kararın sözün arkasın da durmalıydım. Kendimce hayatımda bir devrim yaptığımı sanarken, bunun bir darbe olduğunu fark ettim. Kendime kendim darbe yapmıştım. İlerleyen günlerde kocamın karakterinin ortaya çıkmasıyla ıstırabım ve pişmanlığım daha da artıyordu. Sadettin Kayak’ın Uşşak şarkısını söylüyordum yalnız kalınca, “Ne yaptım kendimi nasıl aldattım elimle ruhumu ateşe attım.’’  Yapacak bir şey yoktu artık. Bu arada yavaş yavaş karnım büyüyordu, bir canlı vardı bedenimde. Tanrım bu mucize bir şeydi. Onun büyüsü mutluluğu ile diğer acım hafifliyordu biraz. Bir gün ‘uyan Ülkü bir oğlun oldu’ dediler inanamadım sapsarı bir şey yatıyordu yanı başımda. Evet bir oğlum olmuştu. Tanrım bu ne büyük bir mesuliyetti. Bütün hayatım çocuğumdu artık. O ışıklı güzel kadın gitmiş, yerine saçı başı bir tarafta üzerinden sabahlığı çıkmayan bir kadın gelmişti. Aynada kendimi tanıyamıyordum. Çok güzeldi oğlum. Sapsarı altın saçlarıyla yabancılara benziyordu. İki yıl olmadan yine hamile kalmıştım. Bazı yöntemlerle onu düşürmeye çalışmıştım. Ama o annesine çok sıkı tutunuyordu, düşüremedim. Bu kez bir kızım olmuştu Tanrım iyi ki düşmemiş kara kızım çok tatlıydı. Evet ben artık iki çocuk annesi bir kadındım. Artık şarkı söyleyemezdim. Çocuklar ev işleri derken yıllar akıp gidiyordu. Yıl 1980, bir sabah marşlarla uyandık darbe olmuştu. Eşim kendi fabrikasına yeni bir düzen getirilmek üzere büyük krediler almıştı. Darbe ile piyasa altüst olmuş bütün işler durmuştu. Velhasıl iflas kaçınılmaz olmuştu. 1985 te her şey tasfiye edilmiş fabrika kapanmıştı.

Aynı zamanda siz bir moda tasarımcılığı ve moda evi işletmesi yaptınız. O yıllardan bahseder misiniz? Sahnelerden sonra modacılık hayatınıza neler kattı?

Eşim işsizdi artık.  Kendisinin makine mühendisi olmasına karşın çalışmak taraftarı değildi. Ben tekrar işime sahneye şarkı söylemeyi teklif ettim kabul edilmedi. Bana bir moda evi açıldı, dikiş dikmeye başladım. Bu meslekte sanatın bir dalı olduğundan sevdim. Dikiş dikmeyi ve kendimi işime verdim. Kısa sürede başarılı aranan bir tasarımcı bir terzi olmuştum. Bu arada eşim bana şarkı söyleme izni vermişti. Artık hem dikiş dikiyor hem şarkı söylüyordum. Bu arada eşim benim ut çalmamı istedi. Bestekar Hoca Erdinç Çelikkol’dan ut dersleri aldım. Mutluydum artık her şey yoluna girmişti. Şimdi iki mesleğim vardı. Modacı ve Şarkıcı. Çocuklar büyüdü, okulları bitti. Bizler emekli olduk. Çocuklarımızı evlendirdik. Ben artık özgürdüm. Eşim müzik konusun da her şeye izin veriyordu. Hoş vermese de O’nu dinleyen kimdi. Kendi kararlarımı kendim verecek kadar güçlüydüm. Annemin iyice yaşlanması, erkek kardeşimin çalışıyor olması nedeniyle benim İstanbul’a gelmem şart olmuştu. Zaten aklım fikrim İstanbul’daydı. Müziğe sanata dair ne varsa oradaydı. Yıl 2005’de ben İstanbul’daydım. Çocuklarım da İstanbul’daydı. Müzik konusunda araştırmalar yapıyor ve bir yerlerde çalışıyordum. Hafta sonları boğaz da bir yerlerde sahne alıyordum. Ama tabi bu işler beni kesmiyordu. Benim bir projem vardı onu hayata geçirmek istiyordum. Tek kişilik bir gösteri. 20 yılda hepsi birbirinden güzel özel tasarlanmış çok şık elbise koleksiyonum vardı. Onlar beni bu gösteriye bu şovu yapmam için zorluyordu. Bu arada teatral yeteneğimi keşfettim. Sahnede sadece şarkı söylemek kesmiyordu beni. Onu herkes yapıyordu. Evet ben başka şeyler de yapmalıydım, şarkılarımın yanı sıra.

''İstanbullu Gelin'' desem size? Neler söylersiniz bize?

Kafamda her şeyi tasarladım. Şarkılarım kostümlerim ve teatral yeteneğimle bu gösteri kaçınılmaz olmuştu. Lakin sanat dünyasında pek çok şey değişmiş, köprülerin altından çok sular akmıştı. Pek çok müzikhol kapanmış, küçük tavernalar barlar vs. onlar kalmıştı. Artık televizyon vardı. Ama benim umudum isteğim hırsım bir türlü geçmek bitmek bilmiyordu. Bu arada bir dizi çekilmiş gösterime girmiş TV ve dizi izlemediğim için hiç bir şeyden haberim yoktu. Benim telefonlarım çalmaya başladı. Yakın arkadaşlarım “Ülkü bak senin hayatını dizi yapmışlar izliyor musun?” Ve internetteki bazı hesaplarım da takipçi sayısı 10 bin kişiyi buldu. Şaşkına dönmüştüm. Ben meğer gerçek İstanbullu gelinmişim. Yıllar sonra ‘’İstanbullu Gelin’’ ile gündeme geldim. İnsanlar beni çok sevdiler. Hala daha seviyor ve takip ediyorlar. Yurt dışından gruplar akın halinde beni görmeye geldi.  Şaşkın ördekler gibiydim. Tabi çok mutluydum. İstanbullu Gelin hakkında bana hala sorular soruyorlar. Bu sorulara cevap olarak çocukluğumdan itibaren hayatımı yazdım. Sanırım bir taşta iki kuş vurdum. Bu sayede hem Kelebek Ülkü’yü müzik geçmişimi hem de ‘İstanbullu Gelin’i bütün gerçekleriyle tanıyacaklar.

Türk Sanat Müziği ile ilgilisiniz? Ut dersleri aldığınızı biliyorum. TSM'de kimlerin eserlerini okumak hoşunuza gider?

1985 yılında eşim ut çalmamı istedi çok mutlu oldum ve Erdinç Çelikkol’dan ilk ut derslerimi aldım daha sonra İstanbul radyosu ut sanatçısı aynı zaman da benim nota usul nazariyat dersleri aldığım hocam Rüştü Eriç’ten aldım. Bazı nedenlerden dolayı udumu bırakmak zorunda kaldım Tekrar başlayacağım inşallah. Başta Sadettin Kaynak, Şevki Bey, Selahattin Pınar, çağdaş bestecilerden  Yusuf Nalkesen, Zekai Tunca, Avni Anıl’ın eserlerini okumak beni mutlu ediyor.

Ülkemizde sanatın ve sanatçının gördüğü değeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halkımız sanatseverdir. Yalnız halkımızın çoğu eğitimsiz olduğu için gerçek sanatçıyı ayıramaz. Medyatik sanatçılara daha çok ilgi gösterirler. Dolayısıyla geçek sanatçılar gerçek yerlerini bulamazlar. Bu gerçekten üzücü bir durumdur. Eğitimli donanımlı pek çok sanatçı kaybolup gitmiştir, ne yazık ki.


 

Eskişehir'e hiç geldiniz mi? Nasıl buldunuz şehrimizi?

Eskişehir’e bir kaç kez geldim eşimin akrabalarını ziyaret etmiştik. Daha sonra kızım Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ni kazandı. O’nun için geldik. Bir yıl kaldı. Daha sonra tahsiline İstanbul’da MSÜ de devam etti. Tabi o zamandan bu zamana uzun yıllar geçti. Eskişehir çok değişti. Methini duyuyorum. İnşallah en kısa zaman da bu güzel bu modern kentimizi ziyarete geleceğim.

Editör: TE Bilişim