Dr. Öğretim Üyesi Çakıroğlu, Anadolu Türk tasavvuf edebiyatının kurucularından olan Yunus Emre’yi Orta Asya’dan Anadolu’ya geliş hikâyesi ve dönemin koşulları üzerinden anlattı. Çakıroğlu, "Anadolu’nun o devir koşullarında bir yerli halk, bir de göçebe halk dediğimiz bir halk var. 1071’de Malazgirt zaferiyle Anadolu’nun kapıları Türklere açılıyor ancak Orta Asya’dan göçler 13-14. yüzyıllara kadar devam ediyor. Öte yandan Moğol istilası dediğimiz bir istila var ki hem büyük düşünürlerin hem de devletlerin Moğol istilası karşısında mücadele etmesini gerektirmiştir. Tarihsel veriler bize hem düşünürlerin büyük alimlerin, mutasavvıfların Moğol istilasından kaçarak Anadolu coğrafyasına kadar geldiğini gösteriyor.” dedi. Yunus Emre’nin manevi olgunluğa ulaşma amacıyla Azerbaycan, Doğu Anadolu gibi uzak coğrafyalara yaptığı seyahatlerınden bahseden Çakıroğlu, tasavvufi hayatta manevi olgunluğa erişebilmenin dervişi olgunlaştırdığını hatırlattı. Yunus Emre’nin herhangi bir tarikata mensup olmadığını; bilgi, akıl, kalp arasındaki denge, nefisle mücadele, insan sevgisi ve empati kurmanın önemini eserlerinde dile getirdiğini belirterek şöyle devam etti: “Yunus Emre deyince Anadolu coğrafyasında birçok yerde Yunus Emre türbelerinden, ziyaret yerlerinden bahsedildiğini görüyoruz. Bu da Anadolu halkının onu sevdiğini ve eserlerine sahip çıktığını, benimsediğini gösteriyor. Yunus Emre, tasavvufi bir derviş, bir ozan, herkesin kendi dilince ifade ettiği bir şahsiyet ‘Bizim Yunus’ dediğimiz Yunus da buradan geliyor. Yunus Emre Tasavvuf Edebiyatı’ndaki kavramlara Türkçe kelimelerle karşılık vermesi açısından da önemlidir. Örneğin cennet demek yerine Türkçe karşılığını kullanmayı tercih ediyor. Bu şekilde Türk Tasavvuf Edebiyatı literatürünü de oluşturuyor.”

Editör: TE Bilişim