GÖRÜNÜM

Beş yıl önce 2 Nisan 2015’de Görünüm’de ‘Kızınızın Adı Çıkar Polise Gitmeyin’ başlıklı yazımla kentimizin en gözde ilkokulunda bir öğretmenin üçüncü sınıfta okuyan kız öğrencisine taciz ettiği iddialarına yer vermiştim. O günkü köşe yazımda şu görüşleri dile getirmiştim; “İddialara göre; Eskişehir’in en gözde ilkokullarından birisinde bir öğretmenin ilkokul üçüncü sınıfa giden bir kız öğrenciye sene başından beri defalarca elle tacizde bulunmuş. Kız öğrenci artık bu yapılanlara dayanamayarak, annesine olayı anlatmış. Daha sonra anne ve baba okula gidip, öğretmenden şikayetçi olmuş. Okul yönetimi tutanak tutup, durumu İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirmiş. Bir Milli Eğitim yöneticisi anne babaya, öğretmen hakkında polise şikayetçi olmamaları telkininde bulunarak, ‘Kızınızın adı çıkar. Bu olay duyulmasın. Ben kızınızı başka bir okula aldırırım’ demiş.


OKULU DEĞİŞTİRİLDİ
Kız öğrenci ‘apar topar başka bir okula’ gönderilmiş. Tacize uğrayan kızın anne babası haklı olarak bu olaydan o kadar çok etkilenmiş ki; ‘yeni okulda evlatları için erkek öğretmen’ istememiş. Bundan dolayı kız öğrenci yeni okulda, bir kadın öğretmenin okuttuğu sınıfta derse girmeye başlamış. 9 yaşındaki öğrencinin okulunu değiştiren Milli Eğitim Müdürlüğü, onun bozulan psikolojisini düzeltmek için hiçbir şey yapmamış. Taciz olayının yaşandığı iddia edilen okulda veliler ve eğitimciler, Milli Eğitim’in bu çirkin olayın üzerini kapatmaya çalıştığını iddia ederek, “Olayı soruşturan Milli Eğitim yöneticisi ‘kızınızın adı çıkar’ diye, anne babanın, öğretmeni savcılığa ve polise şikayet etmesini neden engelledi? Bu olayın üzeri kapatılmaya mı çalışılıyor?” diye tepki gösterdi.


‘KİMİ KİME ŞİKAYET EDECEĞİZ?’
‘Taciz yaptığı iddia edilen öğretmene sendikasının sahip çıktığı için mi hala okulda derse girmesine müsaade ediliyor?’ diye konuşan veliler, “Soruşturma bitene kadar, bu öğretmen neden açığa alınmadı? Okul Müdürü ve İl Milli Eğitim neden ‘bu olay duyulmasın’ diye yoğun çaba harcıyor? Bu öğretmenin sınıfındaki diğer çocuklar aynı bir olayla karşılaşırsa, bunun hesabını kim verecek? İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve okul yönetimi bu iddiaları araştırmak yerine, öğretmeni korursa biz veliler olarak kimi kime şikayet edeceğiz?” diye tepki gösterdi. Bende İl Milli Eğitim Müdürlüğünün, sadece kız öğrencinin okulunu değiştirerek, bu soruşturmanın üzerine kapatamayacağını belirterek; “Vicdan sahibi olan hiçbir yönetici, kendilerine emanet edilen çocuklara karşı yapılan tacizlere duyarsız kalamaz. Bu olay çok iyi şekilde soruşturularak, öğretmenin kız öğrenciye taciz edip, etmediği ortaya çıkarılmalı. Eskişehir Milletvekili olan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve Vali Güngör Azim Tuna’da bu olaya el koymalıdır. Kendilerine emanet edilen çocukları zarar veren kişilere en ağır cezaların verilmesini sağlamalıdır” diye yazmıştım.

AÇIĞA BİLE ALINMADI
Bu yazımdan sonra o öğretmen ile ilgili yapılan soruşturmanın üzeri kapatıldı. Açığa bile alınmadı. Hiçbir şey olmamış gibi görevini yapmaya devam etti. ‘Bu öğretmenin sınıfındaki diğer çocuklar aynı bir olayla karşılaşırsa, bunun hesabını kim verecek?’ uyarılarımı ne dönemin Valisi Güngör Azim Tuna ne de dönemin İl Milli Eğitim Müdürü Necmi Özen dikkate almadı. Yazımdan sonra beni çok kişi arayarak bu sapık öğretmene sahip çıktı. Tacize uğradığını iddia eden kız öğrencinin sınıfında çocukları olan bazı veliler de ‘Öğretmenimiz tacizde bulunmaz. Biz ona güveniyoruz. O öğrenci yalan söylüyor’ diye bana tepki göstermişti. İlk taciz olayının üzeri kapatıldı. Bu olayda ‘öğrencisine taciz ettiği iddia edilen Sınıf Öğretmeninin adı Tamer Memişoğlu’ idi. Bir yıl sonra aynı öğretmen yine aynı iddialarla suçlandı. Bir yıl sonra aynı sınıfta okuyan iki kız öğrenci yine benzer iğrenç olaya maruz kaldığı iddia edildi. Ben de bu olayı bu sefer köşemde değil de;  o tarihte çalıştığım gazetenin (Sonhaber) manşetinden ‘İlkokulda Taciz İddiası’ başlıkla haberle yayınladım. 4. sınıfta okuyan “iki kız öğrenci öğretmenleri Tamer Memişoğlu’nun kendilerine taciz ettiğini söylemesiyle” bu olay ortaya çıktı. Veliler öğretmenden şikayetçi oldu. Bir yıl önce ‘taciz skandalının üzerini kapatan’ İl Milli Eğitim Müdürü Necmi Özen ‘bu sefer olayı yargıya’ intikal ettirdi. İkinci taciz vakasından sonrasında konuşan dönemin Necmi Özen olayın Savcılığa intikal ettiğini belirterek, “Okulda böyle bir olayın yaşanması bizleri üzdü. Öğretmen ile ilgili gereken adli işlemleri başlattık. Bu konuda kararı yargı verecek. Biz Savcılığın bu konuyla ilgili yapacağı işlemi bekliyoruz” demişti.


GEREKENİ YAPMAYANLAR
Oysa ilk taciz olayında gereken yapılmış olsaydı; ‘9 yaşlarındaki iki kız çocuğu böylesine iğrenç olay’ yaşamayacaktı. Şimdi düşünüyorum da keşke ilk taciz olayını köşemden değil de manşetten yayınlasaydım. Böyle yapmış olsaydım, belki de o zaman gereken yapılırdı. En azından o tacizci öğretmen mutlaka açığa alınırdı. Velilerin tüm tepkilerine rağmen bu olayın peşini bırakmasaydım. Bu iğrenç olayı ortaya çıkaran birisi olarak; “Neden bu olayı takip etmedim’ diye kendimi suçlarken, o tacizci sapığı koruyanlar, yapılanların üzerini kapatanlar, masum kız öğrenciyi iftira atmakla suçlayanların yüzleri bile kızarmadı. Vicdanları bile sızlamadı. ‘Kızınızın adı çıkar. Bu olay duyulmasın. Ben kızınızı başka bir okula aldırırım’ diyen Milli Eğitim yöneticisi hiçbir şey olmamış gibi hala Eskişehir’de görev yapıyor. Tacizci öğretmen yetkililerin vurdum duymazlığı yüzünden bir yıl gecikmeli gözaltına alındı. Soruşturma açıldı. Öğretmen Memişoğlu’nun toplam dört kız öğrencisine taciz ettiği ortaya çıkarıldı. Yargı süreci başladı. Savcılık Memişoğlu için 48 yıl hapsini istedi. 2017 yılında Mahkeme Heyeti son duruşmada kararını açıkladı. Tacizci öğretmen ‘Memişoğlu 26 yıl 6 ay 21 gün hapse’ mahkum edildi. Yüce Türk Yargısı bu konuda gerekeni yaptı. Tacizci sapığı layık olduğu yere kapattı.  Ancak beş yıl önce gerekeni yapmayanlardan birileri hesap sormadı? İlk taciz olayı olduğunda; ‘Bu öğretmenin sınıfındaki diğer çocuklar aynı bir olayla karşılaşırsa, bunun hesabını kim verecek?’ diye sormuştum. Aynı sapık öğretmen ikinci tacizde bulunduğunda yine sordum; ‘Bunun hesabını kim verecek?’ diye. “Kızınızın adı çıkar. Bu olay duyulmasın. Ben kızınızı başka bir okula aldırırım” diyen o Milli Eğitim Yöneticisine soruyorum; “Vicdanın rahat mı?” Bu ilk taciz olayını soruşturup, öğretmeni suçsuz bulan müfettişler hakkında bugüne kadar neden soruşturma açılmadı? Taciz edildiğine inanılmayarak, ‘başka okula gönderilen öğrencinin ve ailesinin bozulan psikolojilerini’ düzeltecek bir çalışma yapıldı mı? Aileleri tarafından ‘emanet edildiği öğretmenlerinin tacizine uğrayan dört kız çocuğuna’ psikolojik destek sağlandı mı?


AİLELER ŞİKAYETÇİ OLMALI
Dönemin İl Milli Eğitim Müdürü Necmi Özen, Odunpazarı İlçe Milli Eğitim Müdürü Hasan Başyiğit ve okul müdürü ‘beş yıl önce inanmadıkları kız öğrenciyi ve ailesini ziyaret ederek’, özür bile dilemediler. En değerli varlıkları olan çocukları tacize uğrayan anne ve babalar ilk yaşanan taciz olayında gereğini yapmayanlardan şikayetçi oldu mu? Olmadılarsa 'vakit daha geç olmadan' şikayetçi olmalılar. Tacize uğrayan minik kıza değil de, tacizci öğretmene inanmanın hesabını vermeliler. 23 yıllık meslek yaşamında ‘çok sayıda tacizci öğretmen, müdürün meslekten atılmasını ve hapis cezalarını almalarını’ sağladım. Bu tacizciler hapis cezası alırken, onları kollayan FETÖ’cü hakimlerden, ‘masumiyet karinesi’ adı altında iki defa tekzip kararı geldi. Bu tacizcilerden birisi cezaevine girerken, diğer hapse girmemek için yurtdışına firar etti. Bu taciz olaylarında şunu gördüm ki; adliye koridorlarında mağdurlar yalnızken, sapıkların yakınları çok kalabalıktı. Bu durum ülkemiz adına utanç duyulması gereken bir olay. ‘Polise gitmeyin kızınızın adı çıkar’ zihniyeti yüzünden ne yazık ki çocuk tacizlerinin ‘büyük çoğunluğu gün yüzüne’ çıkmıyor. Çocuk “tecavüzcülerin tahminen yüzde 5'i ortaya çıkarken yüzde 95'i gizli” kalıyor. Ensest ilişkilerin ise ‘sadece binde biri’ ortaya çıkıyor. Çocuklar o tacizin acısını yıllarca içlerinde taşıyor. Maalesef ülkemizde çok sayıda ‘kız çocuğunun tecavüzcüsüyle evlendirildiğini de’ gördük. Çocuk istismarlarına karşı toplum olarak sessiz kalmayalım. Bu istismarı meşrulaştırmak isteyenlere karşı tek vücut olalım. Çocuğa ve kadına şiddet ve taciz yapanlara en ağır cezaların verilmesi için sesimizi her zamankinden daha fazla yükseltelim.

////////////////////////////////////////////////////

MEZAR TAŞLARINI DEĞİL KİTABELERİ OKUSUNLAR

Bu fotoğraf Cumhuriyetin ilk yıllarına ait. Sınıftaki dolabın üstünde büyük bir Attila Posteri var. Bir levhaya Göktürklere ait Runik Harfleri ile "Tanrı Türkü Yaşatsın" yazılmış. Altında Mimar Sinan ve Selçukiler yazısı ile Türk Selçuklu Haritası yer alıyor.

GERÇEK ATALARI

O yıllarda okullarda öğrencilere gerçek ve öz Türk Kültürü anlatılıyordu. Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1928'de Araf harflerinden oluşan Osmanlı alfabesini kaldırdı. Bunların yerine Latin harflerini esas alan Türk alfabesini getirdi. Bugün Arap harflerinin kaldırılmasına tepki gösterip, "Dedelerinin mezar taşını okuyamayan tek milletiz" demagojisini yapanlar bu fotoğrafı iyi incelemeleli. Atatürk gerçekten öyle bir vizyona sahipmiş ki; Büyük Türk Devleti Göktürklerin harflerini okullarda öğreterek, Türk Milletinin gerçek atalarının kimler olduğunu göstermiş. Atatürk, insanların dedelerinin mezar taşını değil, Türk Tarihinin ilk yazılı vesikası olan 'Orhun Kitabeleri'nin okunmasını istedi. 

GÜÇLERİ YETMEYECEK

Türk Milletinin büyük ataları Bilge ve Tengri Kağanlarının yaklaşık 1300 yıl önce yazdığı öğütleri okuyarak, bir daha aynı yanlışlara düşmemelerini istedi. Ama ne yazık ki bugün ülkemizde İslamiyet'ten önceki Türk devletleri bilinçli şekilde unutturulmaya çalışılıyor. Arap seviciler yüzünden ülkemizde tam anlamıyla Arap emperyalizmi estirilmeye çalışılıyor. Okullarda çocuklara tekrar Arapça öğretilerek, asil Türk Milleti Araplaştırılmak isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzünü çağdaş medeniyetlerden uzaklaştırıp, Ortadoğu bataklığına çevirmek istiyorlar. Türkiye; Mısır, Irak, Libya, Suriye gibi her gün kan ve göz yaşının olduğu bir Ortadoğu devletine dönüştürülmeye çalışılıyor. Böyle bir ortamda 'Türk olmaktan gurur duyan' bizlere büyük görevler düşüyor. Şunu herkes iyi bilmeli ki; Dünyanın en asil ve seçkin milletlerinin başında gelen Türkleri Araplaştırmaya kimsenin gücü yetmeyecek...

//////////////////////////////////////////

İNADINA UMUT

Tim Robbins ve Morgan Freeman'ın başrolünü oynadıkları ölümsüz bir yapıt olan ‘Esaretin Bedeli’nde bir sahne vardır. Andy (Tim Robbins): "Dünyada taştan olmayan ve kimsenin senden alamayacağı bazı şeyler vardır. İçinden alamayacakları .. ve dokunamayacakları .. bazı şeyler .. asla dokunamazlar" der. Red(Freeman) : "ne hakkında?" Andy "umut!" Red, "umut (...) sana bir şey söyleyeyim. - Umut tehlikelidir. - Umut bir insanı deli edebilir. İçerde bu fikir iyi değildir. Buna alışsan iyi olur. " Ülkemizde vatanını seven insanlar,  kendi çocuklarının ve ülkenin geleceği konusunda kaygılı. Salgın döneminin yaşandığı şu günlerde oldukça mutsuz ve biraz da umutsuz. Bence bu zor günlerde kimse umudunu kaybetmemeli. Babanı, anneni, eşini, çocuğunu, torununu, Cumhuriyeti’ni, bayrağını, Büyük Önder’ini, vatanını, şehrini, köyünü, sokağını, evini seviyorsan umudunu niye kaybedeceksin ki… Sevdiğimiz değerlere bugün, her günden daha sıkı sarılmalıyız.   Büyük Şair Nazım Hikmet dizelerinde “Umut, binbir ayaklı/ Umut, güneşte saklı /Umut, edenler haklı, /Umut, insanın hakkı.!” diyor.

Bizlere yılgınlık haram…

İnadına Umut!

İnadına Umut!

//////////////////////

NOSTALJİ

ESKİDEN VEKİLLER ESKİŞEHİR

İÇİN BİR ARAYA GELİYORDU

Yıl 1992. 28 yıl önce. Yer: Eskişehir Polisevi. Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) büyük bir işe imza atarak; bir araya getiriyor.

BEŞİ DE KATILDI
1991 Genel Seçimlerinde DYP 3, ANAP 2 milletvekili çıkarmıştı. (O yıllarda milletvekili sayımız beşti) 1991-1993 yılları arasında Derneğin Başkanlığını yapan Orhan Kesikoğlu, DYP Milletvekilleri Hüsamettin Cindoruk, İbrahim Yaşar Dedelek, Fevzi Yalçın ile ANAP Milletvekilleri Mustafa Balcılar ve Hüseyin Aksoy’u Eskişehir’i konuşmaları noktasında dernek üyeleriyle buluşturdu. Tarihi Fotoğrafta o yıllarda derneğin yönetiminde bulunan Nevzat Altınel, Serdar Taci Zengin, Ömer Bilgin, Mehmet Arapoğlu, Selim Çolpan, Servet Uğuzman, Necati Yalçın’da yer alıyor. Cindoruk o tarihte sadece milletvekili değildi. TBMM Başkanlığı gibi çok onurlu bir görevi de üstleniyordu.

CİNDORUK DEDİĞİNİ YAPTI
20 Ekim 1991 seçimlerinde DYP’nin seçim sloganı ‘Eskişehir Gelişecek Büyükşehir Olacak’ idi. Yapılan seçimlerde DYP-SHP Koalisyon Hükümeti işbaşına geldi. Kesikoğlu, beş milletvekilinin katıldığı toplantıda Cindoruk’a bu sözü hatırlatarak; “Eskişehir Büyükşehir olmak istiyor. Seçimde verdiğiniz sözü tutmanızı bekliyor” dedi. Cindoruk’ta “Ankara’ya gidince bu işin olması için çalışacağım. Eskişehir’i Büyükşehir Belediyesi yapacağız” diye yanıt verdi. Cindoruk dediğini yaptı. Eskişehir’in Büyükşehir Belediyesi olmasını sağladı.

/////////////////////////////////

/////////////////////////////////

FIKRA

SÜPERMEN

Adamcağız hayli alkollü ve de bitkin üstelik gecenin saat üçünde evine gelir. Karısı son derece zinde, duruma kesinlikle hakim, kocasını sorgulamaya başlar. 

-Söyle bakalım Süpermeen. Neler yaptın bu akşam?

-Valla karıcım, patronla beraber müşterileri yemeğe çıkarttık.

-Eeee, sonra ne yaptınız süpermen?

-Oradan gece kulubüne gittiiik... Ben sadece oturdum.

-Yani sen bir şeyler yapmadın değil mi, süpermen??!!!

-Ben hiç bişicikler yapmadım, ama sen niye bana ikide bir süpermen diyorsun?

-Valla, ben bir seni bir de süpermeni göndüm donunu pantolonunun üstüne giyen !!!

ÇİVİ

"Yüz kızartıcı şeyler, halkın genelince tasvip edildiğinde, artık yüz kızartıcı olmazlar." M.T. Cicero