Avukatlık mesleğini neden tercih ettiniz?

Haksızlığa ve adaletsizliğe olan tahammülsüzlüğüm diyebilirim. Çünkü toplum olarak bir arada yaşayabilmemiz için insanların birbirlerine saygılı olması ve birbirlerinin hak ve menfaatlerini gözeterek yaşaması gerekir. Bunun yolu da adil ve adaletli olmaktan geçer. Adaletsizliğe karşı mücadele edebilecek tek meslek de bana göre Avukatlık mesleğidir. Bu sebeple mesleğimi severek yapmaktayım.

Baronuza kayıtlı kaç avukat var? Bu avukat sayısı Eskişehir nüfusuna göre fazla mı?

Şu an itibariyle baromuzda 1409 Avukat sayısına ulaşmış bulunmaktayız. Bu sayı bir hayli fazladır. Her geçen yıl da yaklaşık 200 civarında Avukat meslektaşım baromuza kayıt olmaktadır. Eskişehir nüfusunun 2021 yılı itibariyle yaklaşık 900.000 kişi olduğu gözetildiğinde, 642 kişiye bir avukat düşmektedir. Şehrin nüfus artış oranı ile avukat sayısındaki artış oranını kıyasladığımızda son yirmi yılda avukat sayısı 4 kat artarken, şehir nüfusunda aynı oranda bir artış gözükmemektedir. Bu nedenle şehir nüfusuna göre avukat sayısı çok fazladır.

Baro Başkanlığınızdaki yeni dönem ile ilgili projeler ve hedefleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Aslında ilk Başkanlık dönemim olan 11 Nisan 2021 öncesi meslektaşlarımıza yapmayı taahhüt ettiğimiz tüm projelerimizi iki buçuk yıl içinde yerine getirdik diyebilirim. Yeni dönemde pandemi şartlarının da etkisi ile faaliyete geçiremediğimiz İki Eylül Caddesi’nde bulunan Baromuz sosyal tesisini faaliyete geçirmeyi planlıyoruz. Bunun haricinde asli görevimiz olan hukuksuzluklarla mücadele konusunda geçmişte yaptığımız şekilde aynı kararlılığı devam ettireceğiz. Hukuksuzluk kimden ve nereden gelirse gelsin her zaman yasal zeminler içerisinde mücadelemiz devam edecektir.

Ülkemizde avukatların en büyük sorunu nedir?

Avukatlar maalesef son yıllarda hukukun ve adaletin olmadığı ülkemizde hala adalet arayan ve bunun peşinde koşan bir görev icra etmektedirler. Avukatlar görevlerini yaparken gerek adliyelerde ve gerekse kamu kurumlarında çok ciddi bir dirençle karşı karşıyadırlar. Avukatlara gösterilen bu direnç aslında yurttaşın hak arama özgürlüğünün önüne konulan bir engeldir. Çünkü avukatlar görevi sırasında kendi şahsi işi için değil, yurttaşın hakkının yerine getirilmesi için görev yaparlar. Devlet teşkilatı içinde maalesef avukatların görevlerine ilişkin bilinç her geçen gün yok olmaktadır. Kısacası en büyük sorun, görevimizin gereği gibi yapılmasının engellenmesi ve avukatın taraf gibi görülmesidir.

Arabuluculuk olayına nasıl bakıyorsunuz?

Şeklen faydalı gibi görünen ancak gerek yargılamaların uzamasına sebep olan, gerekse yurttaşın tam olarak hakkını almasını sağlamayan bir kurum olarak görüyorum. Özellikle iş uyuşmazlıklarında işçinin haklarının mahkeme kararı gibi tam ve eksiksiz ödenmesini sağlamayan bir sistemdir. İş Mahkemelerinde, Ticaret Mahkemelerinde ve Tüketici Mahkemelerinde arabuluculuğun dava şartı olması ve bu sürecin tamamlanmadan belirtilen mahkemelerdeki davaların açılamıyor olması, yargılama süreçlerinin de başlamasını ve davaların açılmasını geciktirmektedir. Arabuluculuk görevi sadece avukatlarımızca yerine getirilmekle birlikte, avukatlık ve arabuluculuk görevlerinin de ayrılması gerektiği kanaatindeyim.

Türkiye’de hukuk nasıl işliyor? Yargı bağımsız mı?

Türkiye’de hukuk nasıl işliyor? Ülkemizde hukuk askıya alınmış vaziyette. Askıya alınmış bir hukuk düzeninde işleyen bir hukuktan bahsedilebilir mi? Şu an işlemeyen bir hukuk sitemi içinde yaşıyoruz. Türk Yargı sistematiği tamamen alt üst olmuş durumda. Normalar hiyerarşisi ortadan kaldırılmıştır. Genelgelerle yönetilen bir devlet haline geldik. Oysa ki olması gereken; başta Anayasa’da öngörülen kurallar olmak kaydıyla, kanunlardaki düzenlemelere göre işlem yapılmasıdır. Ancak maalesef idarenin genelgeleriyle yasakların konulabildiği bir ülke haline geldik. Buna dur demesi gerekenler ise başta yargı teşkilatı olmak üzere Mahkemeler, yani Hakimlerdir. Hukuksuzluğa boyun eğmemesi gerekenler olarak başta mahkeme kürsüsünde oturan ve karar mercii olan hakimlerin bu duruma seyirci kalmamasını ve hukuksuz uygulamalara karşı bir refleks göstermelerini bekliyoruz. Ne yazık ki bunda da geç kalınmıştır. Aslında bu duruma gelmemizin ana sebeplerinden birisi de yargının bağımsız olmaması ve yürütmenin tahakkümü altında bırakılmasıdır. Ancak, bağımsızlığına müdahale edilen yargı mensupları hala sessiz kalmaya ve yürütmeden çekinerek işlem yapmaya devam ettikleri sürece, ortada bırakın bağımsız yargıyı, yargı diye bir mekanizma dahi kalmayacaktır. Kendi bağımsızlıklarına müdahaleye dahi sessiz kalan yargı makamları da yargının bu hale gelmesinde en az iktidar mensupları kadar sorumludur.

Ülkemizde Kanunların hazırlanması ve yürürlüğe girme sürecine baroların etkisi nedir?

Barolar yürütme erkinin yani iktidarın hukuksuz davranışlarına karşı her daim hukuka olan inancı ve saygısı gereği karşı durdukları için, iktidar tarafından sevilen bir meslek örgütü değildir. Bu nedenle yasal düzenlemelerde hiçbir zaman baroların görüş ve önerilerini sorma ihtiyacı hissetmezler. Asıl sorunları her gün yaşayan ve buna dair çözümleri de bilen baroların bu çalışmaların dışında tutulması, yapılan kanuni düzenlemelerin kısa süre sonra tekrardan değişmesine sebep olmaktadır. Çünkü yapılan düzenlemeler gerçeklerden ve fiili durumdan uzak düzenlemeler olduğu için uzun süre uygulanma imkanı olmayan düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Barolarla ilgili düzenlemede dahi bizleri dinlemediler. Önerilerimizi dikkate almadılar. Barolar maalesef böylesine hukuk tanımaz bir anlayış karşısında görev icra etmeye çalışan, yargının en önemli ve en mücadeleci kurumu olarak görev yapmaktadır. Kaldı ki; Barolar Cumhuriyetin en eski kurumlarıdır. Bilgi birikimleri ve hukuk birikimi en üst seviyede olan bir kurum olarak, demokratik hukuk devletinde ilk önce görüşlerine başvurulması gereken kurumlar olması gerekirken maalesef böyle bir anlayışı karşımızda göremiyoruz.

Çoklu Baro kanunuyla ne yapılmak isteniyor?

Çoklu baro ucubesi bütün çabamıza rağmen hukuk tanımaz ve demokrasinin gereklerinden uzak bir anlayışla yasal bir düzenleme haline getirildi. Ancak istenen, iktidar yönünden yine gerçekleşmedi. Çünkü bugüne kadar sadece bir tane baro kurulabildi. O da İstanbul 2 Nolu Barosu’dur. Çoklu Baro kurulmasındaki asıl amaç ise, iktidar mensuplarının ideolojisinde olan avukatların seçimlerle gelen baro yönetimlerinde yer bulamamasıdır. Çünkü avukatlar ekseriyet olarak Cumhuriyet değerlerine bağlı, Atatürk ilke ve devrimlerini kendisine yol gösterici olarak gören, çağdaş ve medeni insanlardır. İktidara yakın kişilerin ya da iktidarın istediği kişilerin seçimle baro yönetimlerinde yer bulamaları nedeniyle kendi ideolojilerine göre bir ve birden fazla baro kurma hayaliyle bu çalışma yapılmıştır. Baro yönetimleri atamayla değil, avukatların seçimlerde kullandıkları oy ile seçilirler ve ülkemizdeki en demokratik seçim sistemi de barolardadır. Çoklu baro sistemindeki diğer bir amaç ise baroların sesini kısmak ve iktidarın hukuksuzluklarına ses çıkartmayan bir yapının oluşmasının sağlanmasıdır.

Hukuk değil de kanun öğretmek üzere eğitim veren Hukuk Fakültelerinin neden olabileceği sorunlar sizce nelerdir? Ard arda Hukuk Fakültelerinin açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizde maalesef hukuk fakültesi enflasyonu yaşanmaktadır. Ülkenin bu kadar hukuk fakültesine ve hukukçuya ihtiyacı var mıdır? Kesinlikle yoktur. Amaç avukatlık mesleğini ve Türk yargı sistemini değersizleştirmektir. Bir şey ne kadar çok ise o kadar değersizleşir. Bu düşünceyle her geçen gün yeni fakülteler açılmaktadır. Şu anda ülkemizde 135 civarında hukuk fakültesi mevcuttur. Bunların yaklaşık 30 tanesinin dekanı hukukçu bile değildir. Veterinerden, ilahiyatçıdan hukuk fakültesi dekanı yapılan bir ülkede nitelikli hukukçu yetişebilir mi? Bizim ülke olarak çok sayıda hukukçuya değil; nitelikli, adalet duygusu gelişmiş ve hukukun üstünlüğüne inanan hukukçulara ihtiyacımız var. Bunu sağlamadığımız sürece Türk yargı sistemi her geçen gün daha büyük bir yıkım yaşayacaktır ve bundan da en çok yurttaş etkilenecektir.

Diğer barolar ve yurtdışındaki barolarla ilişkilerimiz nasıl? Ne gibi ortak çalışmalarımız var?

Ülkemizdeki tüm barolarımızla sıkı bir işbirliğimiz mevcuttur. Özellikle mesleki konularda hep birlikte hareket etmeye çalışıyoruz. Bunun dışında Kosova Prizren Barosu ile kardeş Baro protokolümüz vardır. Prizren Barosu’nun davetlisi olarak Kosova’ya da gittik. Bunun haricinde Yunanistan Selanik Barosu’da baromuzla protokol imzalama talebinde bulunmuştur. Ancak Covit-19 salgını nedeniyle kendileriyle yüz yüze görüşme imkanımız olmamıştır. İlk fırsatta bu konuda da gerekli çalışmalarımızı hızlandıracağız.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bir hukukçu olarak hukuk sistemi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Devleti güçlü kılan kurumlarıdır. Bu kurumların en önemlilerinden bir tanesi de yargı teşkilatıdır. Güçlü ve bağımsız bir yargı sistemi devletin denetleme mekanizmasıdır aslında. Gücü elinde bulunduran ve her türlü tasarrufta bulunma yetkisine sahip yürütme erkinin yani iktidarın hukuksuz uygulamalarını denetleyecek olan da yargı teşkilatıdır. Ülkemizde yargı sistemi maalesef yürütmeye bağlı bir organ olarak görülmek istendiği için ve yargının her geçen gün kan kaybetmesi ve işlevsiz hale getirilmesi siyasi iktidar için önemli olduğundan bugün yaşadığımız ana sorunlar bundan kaynaklanmaktadır. Çünkü ülkede denetleme mekanizması kalmamıştır. Bugün yaşanan olumsuzlukların temel sebebi de denetlemeyen bir sistemim varlığıdır.

Avukat olmak isteyen gençlere bir mesajınız var mı?

Avukatlık analitik zeka gerektiren bir meslektir. Yine bu mesleğe girecek arkadaşların adalet duygusunun gelişmiş olması, sabırlı bir karakter yapısına sahip olması gerekir. Bunun yanında inatçı bir kişiliğe sahip olmak da avukatlık mesleğinin olmazsa olmaz koşullarındandır. Bu özelliklere sahip olmayan arkadaşlarımızın bu mesleği tercih etmemesini aksi takdirde meslekte başarılı olamayacaklarını söyleyebilirim.

Editör: TE Bilişim