Hocam siz 1998’in sonlarında milletvekili adayı olmak için akademik görevinizden istifa ettiniz. Daha sonra merhum Bülent Ecevit sizin milletvekili değil de Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı olmanızı istedi. Bu süreç nasıl gelişti. Hayalinizde belediye başkanlığı var mıydı?

1999 seçimleri öncesinde dönemde şöyle işledi; Merhum Bülent Ecevit ile merhum Rahşan Ecevit genel seçimde, bir önceki dönem milletvekilliği yapmış isimleri ve sıralamalarını aynen koruma kararı aldılar. Yani Mahmut Erdir ve Necati Albay yerlerini korudular. Üçüncü sıraya da, yine yakınlarda aramızdan ayrılan rahmetli Mail Büyükerman’ın ismi yazıldı. Rahmetli Ecevit bana da Büyükşehir Belediye Başkanlığını önerdi. Kendisinin oradaki düşüncesi, kendi kelimeleriyle “Yılmaz Bey Anadolu Üniversitesi için çok şey yaptınız. Şimdi sıra Eskişehir için iyi ve güzel şeyler yapmakta…” dedi. Siyaset bana hiçbir zaman çekici gelmedi. Hala da gelmez. Sayın Ecevit’ten önce de, rektör olduğum dönemlerde de teklifler almıştım. Hepsini nazikçe geri çevirdim. Ancak Bülent Ecevit’in öylesine nazik ve ısrarcı olması sonucunda kabul ettim. Hayalimde belediye başkanlığı yoktu belki ama Eskişehir için yapmak istediğim çok şey vardı. İlk gençlik çağlarımdan beri,  zihnimde Eskişehir’le ilgili, irili ufaklı hayaller kurar, hatta projeler geliştirirdim. Akademi Başkanlığım ve Kurucu Rektörlüğüm dönemlerinde de proje üretmeye devam ettim şehir için. Ancak dönemin yöneticilerine anlatabilmek ve onları ikna edebilmek pek mümkün olmazdı. Galiba işlerine karışılmasından hoşlanmıyorlardı ve o fikirler ne kadar doğru olursa olsun, kendilerine ait olmadıkları için sıcak bakmıyorlardı. O nedenle Rahmetli Ecevit’in önerisini düşünürken bunlar da aklımdan geçiyordu. Ancak bazı isteklerim de olmuştu. Örneğin alt belediye başkan adayları ile meclis üye adaylarını kendim belirlemek istedim. Çünkü projeleri daha rahat hayata geçirebilmek için inandığım, tanıdığım ve beni tanıyan ve anlayan insanlarla çalışmak istiyordum. Ecevit bunu kabul edince de, kolları sıvayıp işe koyulduk.

Hocam siz ve sınıf arkadaşlarınız ortaokul ve lise yıllarında da çok aktif olduğunuz biliniyor. Ortaokulda eski hurdaya ayrılmış uçakların telsiz parçalarından radyo yaptınız. Canlı radyo programı yayınladınız. Lisede haftalık duvar gazetesinden sonra okul gazetesi ‘KÜLTÜR’ü çıkardınız. Arkadaşlarınızla tiyatro kurdunuz. Üniversitede mizah dergilerine karikatür çizdiniz.  Haftalık yerel mizah gazetelerin, henüz 18 yaşında bile değilken Sakarya Gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptınız. Çocukluğunuz ve gençliğinizdeki bu hareketli süreç hakkında neler düşünüyorsunuz?

Evet, faal bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdim. Ancak bu özelliği hayatımın belli bir dönemi için değil, bütünü için söylemek gerekiyor. Meraklı bir çocuktum. Sürekli yeni şeyler öğrenmeye, yeni bir şeyler yapmaya bitmeyen bir iştahım vardı. Arkadaşlarımla birlikte, “yok biz bunu yapamayız, beceremeyiz” diye bir şeyi kabul etmezdik. Henüz çok genç bir Cumhuriyetimiz vardı. İkinci Dünya Savaşı’na katılmamış olsak da etkileri uzun süre devam etti. Öyle istediğimizde kullanacağımız her şeyi hazır bulmak, bulsak bile satın alabilmek mümkün değildi. O nedenle de kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz bir şekilde üreterek temin etmeye çalışıyorduk. Bu durum, hem kişiliklerimizden hem de zorunluluklardan kaynaklanıyordu. Ben Akademi Başkanıyken de Anadolu Üniversitesi Kurucu Rektörüyken ve Büyükşehir Belediye Başkanlığım döneminde de, kurumun ihtiyaçlarının büyük kısmını kendimizin üretmemize özel önem verdim. Bunun için atölyeler kurdum. Halen Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nde ilk iş olarak kurduğum atölyelerde, şehir mobilyalarının çok önemli bölümünü kendimiz üretiyoruz. Bu da sanırım, o gençlik yıllarından kalan bir alışkanlık olsa gerek.

Büyükşehir Belediye Başkanlığında olduğu gibi Anadolu Üniversitesi’nde de hep ilkleri gerçekleştirdiniz. Yaptıklarınızla diğer üniversitelere örnek oldunuz. Rektörlüğünüz döneminde size göre en iyi projeniz neydi? Yapmayı çok isteyip de bazı engeller nedeniyle yapamadıklarınız var mı?

Anadolu Üniversitesi için yaptıklarımızı anlatabilmek, bir röportajdan çok bir kitap gerektirir bence. İçlerinden hiç birini diğerlerinin önüne geçirmek istemem. Yine de Açık Öğretim Sistemi ve Açık Öğretim Fakültesi’ni kurmak, dünyada ilk kez bir üniversite için havaalanı inşa etmek, simülatör yapmak, Türkiye’de olmayan ya da pek az üniversitede olan yeni fakülteler ve bölümler kurmak, yeni donanımlara sahip birimler bunlardan yalnızca bazıları. Yapamadıklarımız elbette olmuştur. Ya hukuki zorunluluklardan ya da ekonomik nedenlerden yapamadığım projeler olmuştur. Ancak başlayıp bitiremediğim proje pek yoktur. Belki biraz geç bitmiştir, belki yapım aşamasında bazı değişiklikler olmuştur ama başladığım işi her zaman bitirmişimdir. Bitirmeyeceğim işe başlamam zaten.

Üniversiteyi özlüyor musunuz?  Size göre Rektör Büyükerşen mi Büyükşehir Belediye Başkanı Büyükerşen mi daha mutlu?

Üniversiteyi elbette özlüyorum. Anadolu Üniversitesi benim çocuğum gibidir. Onun büyümesi, gelişmesi ve geleceğe daha sağlam bakabilmesini sağlamak, ülkemize ve insanlığa faydalı hizmetler vermesi, örnek olması için çok uğraş verdim. Çok sıkıntılı günlerimiz kadar çok mutlu, huzurlu günlerimiz de oldu. Ancak bu görev, gerçek annelik babalık gibi hayat boyu sürmüyor. Belli bir zaman geldiğinde ayrılmak zorunda kalıyorsunuz.Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı da seviyorum, çünkü Eskişehir’i seviyorum ve onun için bir şeyler yapabilecek bir mevkideyim. Mutluluk, insanın yaşamının her alanında vardır. Aynı mutsuzluğun da olduğu gibi. Rektörken de, Büyükşehir Belediye Başkanlığımda da mutlu olduğum ya da olmadığım günler olmuştur. Bundan sonra da olacaktır elbette. Hayat böyle bir şey. Mutsuzluk olmazsa, mutlu olmak diye bir şey olmazdı zaten. Genel olarak söylemek gerekirse, mutlu ve huzurlu bir hayatım var. Birçok açıdan içim çok rahat.

Rektörlüğünüz ve Büyükşehir Belediye Başkanlığınız dönemlerinde en büyük hayal kırıklığı yaşadığınız, en çok kızdığınız, en çok mutlu olduğunuz olaylar neler?

Çok genel bir soru. Her ikisinden de o kadar çok var ki. Rektörlük dönemim için, apar topar çıkartılan bir yasayla, seçilmiş bir rektör olmama karşın görevimin sona erdirilmesi. Biliyorsunuz, kazanılan hak geri alınamaz. Ancak görev süresinin sonunda devreye girmesi gerekir. Hukuken böyle olması gerekirken, benimki biraz ani oldu. Açıkçası, evet büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. O dönemde en çok mutlu olduğum şey ise, üniversitedeki öğrencilerimin bana sahip çıkmalarıydı. Görevime geri dönebilmem için ellerinden geleni yaptılar. Olmayacağını biliyordum ama bunu istediler, çaba gösterdiler. Büyükşehir Belediye Başkanlığım sürecinde ise, görevim sürdüğü için bundan sonraki süreçte de benzer şeyler yaşanacaktır elbette. Çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımı söyleyemem. En çok mutlu olduğum şey ise, Eskişehir halkının bana olan sevgisi, saygısı ve güveni. Beni sürekli bağırlarına basıyor olmaları.

Eskişehir halkı sizi üst üste beş dönem Büyükşehir Belediye Başkanı seçti. Her siyasi görüşten insanların oyunu alıyorsunuz. Eskişehirliler ve Türk kamuoyunun büyük  bölümünde de çok sevilip takdir ediliyorsunuz. Bu konuyla ilgili düşünceleriniz neler?

Birincisi ben de bütün yurttaşlarımı seviyorum, bu şehri seviyorum. İkincisi partizanlık yapmıyorum. Karşımdaki kişi, siyaseti bana karşı bir silah olarak kullanmadığı sürece, asla bu yola başvurmam. Elbette başka başka partilere oy veren, farklı siyasi görüşleri olan insanlar yaşıyor bu şehirde. Ancak kimse de kimseye sırf bu nedenle düşmanlık beslemiyor. İstisnalar olabilir belki ama Eskişehir halkının geleneğinde uzlaşma ve birlikte yaşama alışkanlığı var. Üçüncü neden ise, bugüne kadar yaptıklarımı görüyorlar, ne yapacağımı neyi yapmayacağımı biliyorlar. Karşılıklı birbirimizi çok iyi anlıyoruz.

Sizden sonra Büyükşehir Belediye Başkanlığı için bir veliahttınız var mı? Sizden sonra bu göreve gelecek kişiye nasihatiniz ne olur?

Veliahttım yok, olamaz da zaten. Olsa olsa, yetenekli gördüğüm desteklediğim, olmasını istediğim aday olabilir belki. Aslında, benden sonra kimin Büyükşehir Belediye Başkanı olacağına karar verecek tek merci Eskişehir halkıdır. Nasihat vermek demeyelim de, tecrübelerimi paylaşmak diyelim. İşin hiç bilinmeyen bir sırrı, bugüne kadar bulunmamış bir formülü yok. Şehri ve o şehirde yaşayanları, onların ihtiyaçlarını ve önceliklerini, neyi benimseyip benimsemeyeceklerini çok iyi biliyor olmak gerekiyor. Ayakları tamamen yere basmadıkça hiçbir projeyi ortaya koymasınlar. Yani önce tüm araştırmaları yapıp, proje taslaklarına ait ön hazırlıklarını tamamlasınlar ve o zaman kamuoyuna açıklasınlar. Yapamayacakları işlerin vaadini vermesinler. Dürüst, şeffaf, samimi olsunlar. Sonrası kendiliğinden gelir.

Pandemi süreci Büyükşehir Belediyesi çalışmalarını nasıl etkiledi?

Tüm kurumları olduğu gibi, bizi de olumsuz etkiledi. Devam eden projelerimiz yavaşladı, başlamayı planladığımız bazı projeleri askıya almak zorunda kaldık. Çünkü gelirlerimizde büyük bir gerileme oldu. İmkanlarımızın önemli bir kısmını, pandemi nedeniyle işlerini kaybeden, işyerlerini kapatmak zorunda kalan, zor durumdaki ailelere işsizlere ve esnafa destek vermek için kullandık. Yatırımları gelecek yıllara erteleyerek reel bütçemizdeki ödeneklerin yanı sıra bazı taşınmazları satarak para bulmaya çalışıyoruz. Yine, kısıtlamalar, esnek çalışma gibi nedenlerle arkadaşlarımızdan doğal olarak pandemi öncesindeki verimlerini tam olarak alamadık. Tahsilatlarımızda, kira gelirlerimizde, toplu taşıma gelirlerimizde büyük ölçüde azalma oldu.

22 yıllık Büyükşehir Belediye Başkanlığınız döneminde size göre en büyük projeniz neydi? Yapmayı çok isteyip de bazı engeller yüzünden gerçekleştiremediğiniz proje oldu mu?

Benim Belediye Başkanı olurken en büyük projem, Eskişehir’i bugün geldiği noktaya getirebilmekti. İnsanların kışın soğuktan ve çamurdan, yazın tozundan bıktığı işi ile evi arasında vakit öldürenlerin şehrini “Eskişehirli olmaktan gurur duyan” insanların yaşadığı bir şehir haline getirmekti. Çok şükür bunu da başarabildiğimi düşünüyorum.

Daha iyisi, daha fazlası olamaz mıydı? Elbette olurdu, çünkü her şeyin daha iyisi ve daha fazlası vardır. İnsanların ihtiyaçları, istekleri nasıl bitmezse, şehirlerinki de bitmez. Hep daha fazlasını, daha güzelini ister. Uygarlığın ve gelişmenin motoru budur. Şu an ülkenin içinde bulunduğu durumda, yapmayı çok isteyip de yapamadığım proje elbette var. Çünkü ben, bir projeyi düşünürken, onun tüm aşamalarını hesaplarım. Hukuki yönünü, finansal yönünü, siyasi yönünü, insanların ihtiyaçlarını hesaplarım, Bu hesaplar sonunda “yapılabilir” bir proje ortaya çıkarsa, o işe başlarım. Yoksa hiç başlamam ve düşünmem bile. Ama bir yandan ekonomik kriz, bir yandan hükümetin bizlere karşı engelleyici ve hasmane tutumuna bir de pandemi ilave oldu.

Şu da yanlış anlaşılmasın tabi. Eskişehir’i bir Viyana, bir Paris, bir Londra yapmayı çok isterim elbette. Ama bu mantıklı bir istek olmaz, öyle değil mi?

Sizce Eskişehir’in en büyük sorunu ne? Kentin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Benim açımdan, Eskişehir’in, Türkiye’nin ve dünyanın en büyük sorunu iklim değişikliği ve doğal kaynakları bilinçsizce yok edişimiz sorunu. Yani doğanın bilinçsizce geri dönülemez ölçüde tahrip edilmesi. Çevre kirliliği, susuzluk, açlık gibi sorunlar. Bunun dışında Eskişehir’in sorunları vardır, olmaya da devam edecek. Önemli olan, çözümü olmayan sorunlarla karşılaşmamak.

Eskişehir’in geleceği, bugünkünden çok daha güzel olacak. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Çünkü bu şehir ve bu şehirde yaşayanlar bu güzelliklerden çok daha fazlasını hak ediyor.

Pandemi sürecinde günleriniz nasıl geçiyor? Hobilerinize vakit ayırabiliyor musunuz?

Eğer bir şehrin Büyükşehir Belediye Başkanıysanız, pandemi sizin yaşamınızda çok fazla şey değiştirmez. Yani hiçbir şart ve koşul, bir belediye başkanının yaşamını tepeden tırnağa değiştirmez. Şehir yaşamaya devam ediyor. Sular akmaya, yağmur yağmaya, insanlar araba kullanmaya devam ediyor. Pandemi öncesinde neler yapılması gerekiyorsa hepsini yapıyoruz. Üstelik pandemi koşullarının ortaya çıkardığı yeni sorunları da çözmemiz gerekiyor. Hobilerime ise, öncesinde ne kadar zaman ayırabiliyorsam, şimdi o kadarını da ayıramıyorum.

Son eklemek istediğiniz veya Eskişehirlilere mesajınız var mı?

Son eklemek istediğim şey, her zamanki gibi, halkımızın sağlıkları konusunda çok dikkatli olmaları. Sınırlamalara, kurallara sıkı sıkıya uysunlar. Dikkatsizliklerinin yalnızca kendi sağlıklarını değil, yakınlarının, sevdiklerinin de sağlığını etkileyeceğini unutmasınlar. Aşı zamanı gelenler ise, aşılarını kesinlikle ihmal etmesinler. Haberes Dergisi’ne bana bu imkanı verdiği için çok teşekkür ediyorum. Sevgili Ayhancığım ilk sayınızda da benimle röportaj yapmıştın. O gün “Öncelikle seni kutluyor ve yeni işinde başarılar diliyorum. Zor bir zamanda zor bir işe kalkışıyorsun. Ancak benim senin başarılı olacağına inancım tam” demiştim. Pandemi ortamında tüm güçlüklere rağmen bir yıldır hep aynı kalitede dergiyi çıkararak, beni yanıltmadın. Haberes Dergisi’nin birinci yaşını kutluyorum. Yayın yolculuğunda başarılar diliyorum…

Yılmaz Büyükerşen seçilmiş bir Rektör olmasına rağmen apar topar çıkartılan bir yasayla Anadolu Üniversitesi’ndeki bu görevi haksız şekilde sonlandırılmıştı. Yapılan bu haksızlık kentte ve üniversite de tepkilere neden olmuştu.

Üniversite öğrencileri çok sevdikleri Yılmaz Büyükerşen’in tekrar rektörlüğe dönmesi için kentte eylem ve yürüyüşler yapmıştı. Öğrenciler, Büyükerşen’e yapılan haksızlığın sona erdirilmesi için mücadele ederek, ona sahip çıkmışlardı.

Editör: TE Bilişim