Gürlek konuşmasına şu şekilde devam etti; Ülkemizin en büyük doğal afetlerinden biri olan 17 Ağustos Marmara Depremi’nin üzerinden 21 yıl geçti. Marmara bölgesi başta olmak üzere, birçok kentimizde hissedilen 7,4 büyüklüğündeki depremde kaybettiklerimizin acısı hala içimizde. Gerekli tedbirler alınmadığında, doğal afetlerin ne kadar büyük toplumsal felaketlere dönüşebildiğinin en acı örneklerinden olan 17 Ağustos Depreminde, resmi kayıtlara göre 18 binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı. Bu depremle birlikte toplumda oluşan travmanın, can ve mal kaybının büyüklüğüne rağmen, geçen 21 yılda, deprem gerçeği ile yüzleşme ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda maalesef bir arpa boyu yol alamadığımızı, yurdun çeşitli bölgelerinde meydana gelen depremler her defasında gözler önüne seriyor. Marmara depremi; “deprem öncesi yapı” ve “deprem sonrası yapı” gibi terimleri literatürümüze katarak, yapı üretim sürecinde uyulması gereken yönetmeliklerde yapılan bir dizi düzenleme ile bir “milat” olarak kabul edilmiş gibi görünse de,  rant odaklı kentleşme ve yapılaşma politikaları günümüzde hala bir şekilde uygulanmaya devam etmektedir. Merkezi yönetimce çıkarılan, Kentsel Dönüşüm, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü, İmar Barışı gibi kanunlar da maalesef bu rant odaklı politikaların uygulanmasına çanak tutmaktadır. ‘Kentsel Dönüşüm’ amacından saptırılarak, depreme dayanıksız binaların yenilenmesini sağlamak yerine, kentsel rantların arttırılmasının bir aracı haline getirilmiştir.  ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü’ ada-bölge bazlı uygulamalar yerine parsel bazlı uygulamalara da olanak verdiği için tekil çözümler yaygın olarak kullanılmış ve bütüncül bir yenileme sağlanamamıştır. ‘İmar Barışı’ ile mevcut yapı stokumuzdaki, hiçbir mühendislik hizmeti almamış, projesi bile olmayan kaçak yapılar ruhsatlandırılıp, deprem dayanıklılığı konusunda denetlenme ihtimali ortadan kaldırılmıştır. Depremler için yapılması gereken en öncelikli tedbirlerden olan “deprem toplanma alanları” oluşturulması, sayılarının arttırılması bir yana, özellikle rantın daha çok olduğu büyük şehirlerde, mevcutta kent merkezlerinde var olan afet toplanma alanı statüsündeki park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak, afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırılmıştır. Bilimsel verilerin ortaya koyduğu üzere, gerekli tedbirler alınmazsa, yaşanması muhtemel benzer bir deprem felaketinin sonuçları çok daha ağır olacaktır. Bunların biliniyor olmasına rağmen depreme hazırlık konusunda gerekli adımların atılmamasının vebalini almamak için; Yapı üretim sürecindeki kanun ve yönetmelikler, kamusal bir anlayışla geliştirilmeli, yeniden düzenlenmeli ve harfiyen uygulamaya konmalıdır. Ülke genelindeki mevcut yapılar incelenerek riskli olanlar tespit edilip, güvenli hale getirilmeli, uygun olmayan arazilerdeki yapılar derhal tahliye edilmeli ve böyle alanlara yeni binaların yapılması engellenmelidir.  Benzer acıların yeniden yaşanmaması için deprem gerçeğini unutma, unutturma!

Editör: TE Bilişim