19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkarak Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı tarihtir.102 yıl önce başlatılan Kurtuluş Savaşı sadece ülkemiz için değil, esaret altındaki mazlum milletlere cesaret vermesi ve örnek olması bakımından da önemi olan antiemperyalist bir bağımsızlık mücadelesidir.

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan sonra Anadolu’nun içlerine doğru izlediği yolu belirlerken vatan topraklarının savunulmasında başarılı olabilmek için Anadolu halkının desteğini almaktan başka olasılık bulunmadığını biliyordu. Bu izlemle Milli Mücadele’nin hazırlık döneminde, yurdun dört bir yanında kurulan yerel direniş örgütlerini Sivas’ta Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında toplamıştır. Kongrelerden sonra Ankara’da TBMM’nin açılmasını gerçekleştirerek savaş süreci için gerekli milli gücü artırmış, mücadelenin toplumsal tabanını genişletmiş ve meşruiyetini sağlamıştır.   

Çok zor koşullarda yürütülen ve başarıya ulaşan Kurtuluş Savaşı’nın başlamasından sadece 4 yıl sonra Cumhuriyet kurulmuş; aydınlanma ve kalkınma uğraşı ise devam etmiştir.

“Üç Milli Yemin…”

Savaş meydanlarında kazanılan askeri zaferlerin tek başına işe yaramayacağını çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu kadrolar, belirledikleri üç ayrı hedeften ödün vermeden büyük bir mücadele yürütmüşlerdir.

Bunlardan ilki, vatan topraklarının sınırlarını belirleyen Misak-ı Milli, ikincisi ekonomik bağımsızlığı içeren Misak-ı İktisadi, üçüncüsü ise çağdaş nesilleri yetiştirecek eğitim politikalarını belirleyen Misak-ı Maarif mücadelesidir.

Bu “milli yeminlerin” ortak anlamı; Milli sınırlar içinde parçalanamaz bir Türkiye, ekonomik yönden tam bağımsızlık, akıl ve bilimin öncülüğünde eğitim yapılanması ile çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma hedefidir.

İşte 19 Mayıs’ta bağımsızlık hedefi ile başlayan, milli egemenlikten gücünü alan Cumhuriyetin ilanı ve aydınlanma devrimleri ile süren mücadelenin ana ruhu budur.

“Genç Fikirli Olmak !..”

Mustafa Kemal Atatürk, Millî Mücadele’nin başından itibaren köhnemiş fikirlerle, milleti geriye götürmek isteyenlere karşı, en etkili çarenin gençlikte ve genç fikirlerde olduğunu görmüş, çağdaş anlayışlarla yetişecek kuşakların gelecekte eserini daha da geliştireceğini, onu her türlü tehlikeden koruyarak sonsuza dek yaşatacağını hissetmişti. Onun içindir ki, bağımsızlığımızın sağlanması, Cumhuriyetimizin kurulmasından sonra, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı olarak kabul edilen19 Mayıs gününü “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak Türk gençliğine armağan etmiştir.

Atatürk, gençlik kavramını yaş sınırlarının ötesinde “düşüncelerin yeniliği” boyutu ile vurgulamış ve “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir” sözünü de bu anlamda kullanmıştır.

“Bütün Ümidim Gençliktedir…”

Dışarıda emperyalizme karşı tarihin ilk bağımsızlık savaşını vererek başarıya ulaşan; içeride feodalizme, gerici yobazlığa ve bölücülüğe karşı çıkarak kurulan çağdaş, laik ve demokratik Cumhuriyetin çok yönlü saldırıya uğraması hiç şaşırtıcı değildir. Ama asıl üzücü olan; Cumhuriyetin, başta fırsat eşitliği ve toplumsal adaleti sağlama özelliği olmak üzere her türlü olanağından yararlananların Cumhuriyet değerlerine, Atatürk’e ve eserlerine saldırmalarıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Nutuk'un son bölümünü “Gençliğe Hitabe” ile bitirmesi çok anlamlıdır. Gazi’nin ; “Varlığımızın ve geleceğimizin tek temeli ve en değerli hazinesi olarak bağımsızlığımızı ve Cumhuriyetimizi göstermesi; Gelecekte bile, bizleri bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacağını belirtmesi, her türlü olumsuz durum ve koşullarda bile birinci görevin Türk bağımsızlık ve Cumhuriyetini kurtarmak” olduğunu vurgulaması gençliğe olan inancını ve güvenini göstermektedir.

“Genç Nüfusluyuz Ama !...”

Milli tarih belleğimizde iz bırakan olayları, kişileri hak ettikleri gibi anmak, milli bilincimizi geliştirmek ve genç kuşaklara aktarmak açısından gereklidir. Ancak,  etkinlikleri yaparken; bu günlere nerelerden geldiğimizi doğru görebilmeli ve neleri daha ileri götürüp neleri koruyamadığımızın özeleştirisini de yapabilmeliyiz.

Ülkelerin kalkınmasında iyi yetişmiş eğitimli ve nitelikli genç insan gücüne sahip olunması önemli rol oynamaktadır. Türkiye, toplam nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan 13 milyon genç nüfusuyla birçok ülkenin toplam nüfusunu geride bırakıyor.

Genç ve enerjik bir nüfusa sahip olmak “yaşlanan dünyamızda”  ülkemiz için bir şans olarak değerlendirilmektedir. Akademik çalışmalarda, spor ve sanat etkinliklerinde dünya çapında başarılara imza atan gençlerimizin varlığı hepimizi mutlu etmektedir. Ancak, son yıllarda gençlerimizin nitelikli eğitime erişimlerinde yaşanan fırsat eşitsizlikleri, işsizlik oranının her geçen gün daha artması, liyakat değerlerinde yaşanan aşınmalar bu şansımızın azalmasına neden olmaktadır.

Salgın sürecinde daha da artan sorunların yarattığı güvensizlik ortamı gençlerimizi başka ülkelerde yaşama hayallerine sürüklüyor. Gençlerin en başta istihdam sorunlarının çözümü için siyasi hamasetten uzak, gerçekçi çözümlere olan gereksinim giderek artıyor. Bu çalışmaları yaparken, kendi doğruları açısından istedikleri çizgide yürümeyen gençleri gören büyüklerin, gençleri suçlamadan önce “Biz nerede yanlış yapıyoruz?” sorusunu kendilerine sormaları gerekiyor.

“İlelebet Payidar Kalacaktır…”

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk İlke ve Devrimlerinin aydınlık yolunda, akıl ve bilimin rehberliğinde ilerleyerek “ilelebet payidar” kalacağını bir kez daha yürekten vurgularken; Milletimizin kaderini değiştiren; Anadolu’daki varlığımızın devamını sağlayan bir destanının başlangıcının 102.yılında Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı onurla kutluyoruz.     

Bu destanı, kanları, canları pahasına yazanları; din, mezhep ve etnik ayrımcılık yapmadan insanlarımızı eşit yurttaşlık ortak paydasında birleştirerek ulus devletimizi kuranları; demokratik ve laik Cumhuriyetimizin çatısı altında bağımsız yaşamamızı borçlu olduklarımızı; özgürlük, demokrasi ve çağdaşlık mücadelesinin tüm kadrolarını unutmadık, unutmayacağız…