Türk Pop Müziğinin dev ismi Attila Atasoy, Yazarımız Cem Aksu ile yaptığı keyifli sohbette Eskişehir’den büyük övgüyle söz etti. Atasoy; “Eskişehir her dem (zaman) genç, uygar, yenilikçi ve öncü. Belediye Başkanımız Yılmaz Büyükerşen’e ve ona el veren halkımıza bin şükran. Dostlarıma bin selâm” dedi.

Attila Atasoy kimdir? Nerede doğmuştur? Bize kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Milas’ta doğdum. İlkokul 2’den Lise 2’ye kadar Antalya’da büyüdüm. Ankara Atatürk Lisesini ve Ankara Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirdim. Babam Maliye Kontrolörü, annem ev kadınıydı. Babam Marmarisli, annem Yatağanlıdır. Eczacılık mesleğini bilerek mi seçtiniz? Ne kadar süre eczacılık yaptınız? Evet bilerek seçtim. Kendi işimin patronu olmak, kimseden emir almamak için. Ayrıca Kimyam iyiydi. 1982’den 2011’e kadar eczacılık yaptım. Çok küçük yaşta müzik ve mandolin dersleri almışsınız. Sizi kim yönlendirdi bu derslere? Ailede müzikle ilgilenen birileri var mıydı? Beni hep ben yönlendirdim. Ailede tek kötü yola düşen benim. O zamanlar topçu ve popçu olmak günahtı. “Çoban” adlı müzikal oyunda başrol oynadınız. Bu sizin hayatınızda neleri değiştirdi? Çookk önemli bir kilometre taşımdır… Yeteneğimin herkes tarafından tescili ve bu uğurda yola çıkmamın güvencesidir. İlkokullararası yarışmada ses ve oyun gücü olarak birincilik, bana başrolü getirdi. Antalya’da adım bir süre Çoban olarak anılmıştı. İlk meşhurluğum oluyor.

1975 yılı Eurovision Türkiye elemelerinde sözü ve bestesi size ait ‘’Dilenci’’ şarkısı ile ikinci oldunuz. Ayrıca bu şarkı sizin ülkemizde tanınmanızı sağlayan en önemli bestelerinizden biri. Bu beste nasıl oluştu?

Ankara’daki 2’nci Dedeefendi Azak Sokak Tuna Apt. Daire 8’deki sobalı odamda, gitarımla terennüm eylerken majör bir şey yapayım dedim. ‘Aşk dilencisi temalı, biraz da bizden ögeler taşısın’ diye. Do majör başladım devamı geldi.

Sanat hayatınız boyunca yurt içi ve yurt dışında birçok ödüller aldınız. Bunlardan sizi en çok etkileyenler hangileridir?

Hıım bence hepsi.

Bir dönem Türk Sanat Müziği de okudunuz. Bir tarz değişikliği mi düşündünüz yoksa okul yıllarından ilgilendiğiniz bir alanda deneme mi yaptınız?

Ben 7 yaşında Sevim Tanürek şarkılarıyla gönül verdim TSM’ye. Hatta o yaşta ‘görmedim ömrümün asude geçen bir demini’ söylüyordum. Sonraki yıllarda Erol Sayan, Melâhat Pars ve Mehmet Erenler’le çalışmalar yaptım. Cinuçen Tanrıkorur ile de kısa süreli Çok sesli Türk Müziği üzerine çalışmalar yaptık. Türk müziği nazariyatı üzerine(mesela Feridun Darbaz) de kitaplar okudum. Grup Yeni Türkü ile Türk sanat müziği, halk müziği modernize sentezler üzerine de denemelerimiz oldu. Amacım kendimizden yola çıkarak popta kişilikli sentezler üretebilmekti. TRT denetimi pek izin vermedi tabii. ‘Popçusun sen popçu kal’ dediler.

“Bir gün beni ararsan” benim de çok sevdiğim bir besteniz. Tam bir aşk adamı olduğunuzu gösteriyor bence. Beste yaparken nasıl bir ruh halinde olursunuz? Mesela ilham geldiğinde neler değişir ruhunuzda? Önce şiir ya da şarkı sözü mü etkisine alır yoksa melodiyi hazırlar üzerine mi sözü oturtursunuz?

Sen de bilirsin ki hiç belli olmaz bu işler. Bazen bir mısradan yola çıkılır. Bazen bir şiirden ya da söylemden. Bazen gitarın telleri arasında dolaşırken bir melodi yakalarsınız veya yürürken orada burada, yolda otobüste bir melodi takılır, devamını getirmeye zorlanırsınız. Bazen melodi gelir üzerine söz oturtursunuz. Bazen şiir ya da söz gelir, onu müziklendirirsiniz.

Ülkemizde müzik ve ya genel anlamıyla sanat ne durumda sizce? Yeni yapılan şarkıları kaliteli ya da kalıcı buluyor musunuz?

Her dönem sorulur bu. Global etkilerden herkes nasibini alıyor. Her yeni kuşak kendi modasını oluşturuyor. Eğlence-dinlence müzikleri ile sanat müzikleri ayırdına varılmalı önce. İkisine de ihtiyaç var. Önemli olan medyanın bu konudaki özeni. O da biz de yok. Herşey ticari, her şey satılık ve ucuz maalesef. Yapılan ciddi ve kaliteli işler kenarda köşede kalıyor. Vahşi kapitalizmin erozyonunu had safhada yaşıyoruz. Yoksa çok iyi sanatçılarımız, müzisyenlerimiz, şarkıcılarımız var.

Bildiğim kadarıyla 150’ye yakın ülkeyi gezdiniz. Dünyayı gezme fikri nasıl oluştu? Günümüzün Evliya Çelebisi desek hata yapmış olmayız sanırım. Bu gezide en çok nerelerden etkilendiniz? Bizlere mutlaka görmemizi tavsiye edeceğiniz yerler nerelerdir?

Ben hayatın bütün renklerinin peşine düşmüş bir gezgin olarak niteliyorum kendimi. ‘Aman oğlum’larla büyütülmüş bir çocuk olarak ne olmamış zamanlardan geçip düşe kalka hayatı öğrenmeye çalıştım. Sonunda şöhret esaretinden kaçıp, farklı coğrafya ve kültürlerde bilgilenmek, bilgilenirken eğlenmek, sıradanlığın eşsiz lezzetinde hayata doğru bakabilen bir dünya vatandaşı olmak için yollara düştüm. O yollar, benim kendi hakkımdan gelmenin de yolu oldu. Herkesin formülü başka tabii. Ben kendi formülünü bulup çıkarmış, hayata geçirmiş şanslı bir çocuğum. İnsanı ‘aynı’lıklar tüketir. Şimdiye kadar gezip öğrendiğim 155 ülkenin hepsini tavsiye edeceğim. Ama en unutamadıklarım; Amazonlar, Borneo, Papua, Demokratik Kongo, Uganda, Sumatra, Patagonya Antarktic Dream gemi yolculuğu, Kuzey kutup dairesinde köpeklerle safari.

Pandemi süresince günleriniz nasıl geçiyor? Müzik adına neler yapıyorsunuz? Yeni çalışmalarınız nelerdir?

Pandemi üretmeye yaradı. Önce ‘Bir gün beni ararsan’ı kliplendirdik. Sonra eski albümlerim ‘Sanadır bütün şarkılarım’,’Farzet ki ben seni hiç tanımadım’, ‘İmkânsız’, ‘Gizli Çiçek’ benim yardımlarımla dijital mecraya kondu. Sonra Melâhat Pars ile yaptığımız iki şarkı (Ben gamlı hazan-Gönlümü başka emellerle avutsaydım) yayınlandı. Sonra Hoşça Kal adlı yeni şarkımız ve klibi çıktı. Bir şarkımız ve klibi de sırada. Yani Covid bana iyi geldi.

Eskişehir’e sık geliyorsunuz. Değerli dostlarınız olduğunu biliyorum. Eskişehir’i nasıl buluyorsunuz?

Sık gelemiyorum maalesef. Eskidendi. Bizim Hasan(Dağ)’ın sayesindeydi. İnşallah yine olur diyelim. Eskişehir Anadolu’nun yüz akı. Bozkırdaki vaha. Her dem (zaman) genç, uygar, yenilikçi ve öncü. Belediye Başkanımız Yılmaz Büyükerşen’e ve ona el veren halkımıza bin şükran. Dostlarıma bin selâm.