Alkan şu açıklamayı yaptı: "Dünyanın ilk salgın deneyimini yaşamıyoruz. İnsanlık tarihi boyunca deprem, yangın, kıtlık ve iklim değişiklikleri gibi doğal afetleri yanında   kitlesel ölümlerin bir diğer önemli kaynağı da salgın hastalıklar da olmuştur. Covid 19 gibi kısa bir süre içerisinde hızlıca yayılarak binlerce insanın ölümüne neden olan salgın hastalıklar,  toplumun psikolojisinde çok derin yaralar bırakmıştır. Günümüzde toplumların gelişmişlik düzeyi ve  teknolojik imkânları  maalesef çok sayıda ölüme engel olamamaktadır.  Salgınlar birçok toplumsal, siyasal sonuçları yanında geride kalanların psikolojik olduğu kadar ekonomik krize düşmelerine de neden olmuştur. Hem eski bir düşman, hem tanıdık, hem her seferinde kılık değiştirmiş görünmez bir savaşçı ile mücadele etme deneyimi yüzyıllardır sürmekte ve her deneyim bir şeyler götürürken insanlıktan, yeni öğretiler de sunmaktadır. Bunun da en çok eğitim alanında yaşamaktayız. Bir yandan e-eğitimi diğer yandan örgün eğitimi birlikte götürmek zorundayız. Mart ayından itibaren eğitimde gerçek anlamda bir alt üst yaşadık. Salgın döneminin en belirgin özelliği eve kapanmak oldu. Covid-19 pandemisi, gündelik yaşamda sadece sağlığı veya ekonomiyi değil, toplumsal davranış kalıplarını, sosyalleşme biçimlerini, tüketim algısını ve emek süreçlerini de etkiledi. Bizim iş kolumuz olan eğitimde sınıfsal karakteri daha belirgin kılan virüs salgını bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının ibaresi olan paran kadar eğitim anlayışını kalıcı hale getirmiştir. Birçok tartışma boyutunda bu olgu her şeyin önüne geçmiştir. Diğer yandan pandemi dönemine damgasını vuran kuşkusuz uzaktan eğitim tartışmaları olmuştur. Pandemi öncesi eğitim ile pandemi sonrası uzaktan eğitimi eleştirel biçimde ilişkilendiren en etkili sözcük bizim açımızdan FATİH Projesidir.  2011’de adıyla ve astronomik rakamlarla başlayan bu proje, şimdilerde ise çökmüştür. Eğer bu proje dijital eşitsizliği ortadan kaldırmak ve kamu yararına bir uygulama olarak yapılandırılmış olsaydı salgın sürecine daha hazır bir okul sisteminden söz edebilirdik. Fakat olmadı yerini alternatif internet sağlayıcıları doldurdu. Uzaktan eğitimde bütün soğukluğu ile gündemimize girdi. Bu kadar kısa zaman diliminde uzaktan eğitim okulun tasfiyesine, öğretmenin tasfiyesine, öğrencinin tasfiyesine, bir araya gelmeyen, akran gruplarının, ortak somut mekânlarının tasfiyesine yol açacak sonuçlar doğurdu. Uzaktan eğitim boyunca Eğitim Sen olarak okulöncesi eğitim öğrencilerinden üniversite öğrencilerine, öğretmenden akademisyenlere ve dolayıyla velilere kadar birçok kişiyle görüşüp onların aktardığı bulgulara sahip olduk. Birebir yaşadığımız ve sık sıkta basın aracıyla kamuoyu ile paylaştığımız deneyim aktarımızda şunu tespit ettik ki; okul gereksinimiz sürüyor. Okulsuz toplum şu an için mümkün değildir. Elde ettiğimiz bulgulara ana hatlarıyla aktaracak olursak. Aktarımda bulunan öğrenci, veli, eğitim emekçilerinin ilk altını çizdikleri nokta teknolojik bağımlılığının alabildiğine arttığı yönünde olmuştur.  Dolayısıyla buna bağlı stres, duruş bozukluklarının oluştuğu yönünde klinik bulgulara rastlandığını belirtmişlerdir. Uzaktan eğitim modeline çeşitli araçlar üzerinden katılım düzeyi oldukça düşük olmuştur. Bilgisayar, internet, tablet ve hatta TV olmayan öğrencilerin varlığı söz konusudur.  Ayrıca temel sorunların (bağlantı, altyapı vb.) hala deva etmesi, sistemin tam anlamıyla oturmadığını göstermektedir. Uzaktan eğitim sistemi veya modelinin kaygı düzeyini arttırmıştır. Özellikle sisteme giren ve ders anlatan öğretmen ve akademisyenlerde saatlerce ders anlatmak yabancılaşmayı getirmiştir. Müfredatların normal dönemdeki gibi kalması iş yükünü artırmıştır. Öğrenci ve velilere örgün eğitimle kıyaslama yapın sorusunu sorduğumuzda e- eğitimi tercih oranı oldukça düşük kalmıştır. Uzaktan eğitim konusunda özel okulların kamu/devlet okullarından daha donanımlı, hazırlıklı olduğu görülmüştür. Bunun da en temel nedeni eğitimden özel okullara ayrılan payın yüksek oluşudur.  Bu da, kamu ile özel okullar arasındaki eşitsizliği bir kez daha gözler önüne sermektedir. Korona günlerinde eğitimci olarak çalıştığım şehrimizde okulların online eğitme geçme çabaları, halı altına süpürülen bir sürü adaletsizliği tekrar gündeme getirmiştir.  Sosyal ve ekonomik eşitsizliğin eğitime nasıl yansıdığını bir kez daha görmüş oldum. Yoksul mahallerde ve ilçelerde öğrencelerin birçoğunun internet erişimi ve bilgisayarlarının olmadığı ortaya çıktı. Ve zaten bilinen bir olgu bir kere daha teyit edilmiş oldu: Sosyo ekonomik eşitlik ve adaletin olmadığı bir toplumda eğitimde fırsat eşitliği türünden söylemler, içi boş retoriklerden ibarettir. Okulların seyreltilmiş kısmi olarak açıldığı bugünlerde hala temel sorunların çözülmediği görülmektedir. En başta örgün eğitim ile e-eğitimin karma olarak devam etmesi öğretmenler ve öğrencilerde bir yılgınlık yaratmaktadır. Sınavlar ülkesi olduğumuz gerçeği hala pandemi koşullarında öğrencilerimizin geleceğinden çalmaya devam etmektedir. En somut adım bu dönemde Liseye Giriş Sınavının kaldırılması ile atılabilirdi. Özel okulların eğitimde etkinliğini gün ve gün arttığı ülkemizde bu mümkün olamamaktadır. Pandemi koşullarından olumsuz etkilenen kesimlerin başında özel eğitim öğrencileri gelmektedir. Eskişehir’de birçok kamu okulu yanında özel merkezlerde uzaktan eğitim döneminin dezavantajlı konumdaki bu öğrencilerimiz yeteri derecede eğitim alamadılar. Mültecilerin ve sığınmacıların çocuklarının eğitimi kesintiye uğrayarak hiç ilerleme kaydedemeden olduğu gibi kaldı. Sorunlar çok fakat bir o kadar değişim ve değiştirme irademiz güçlenmekte. Kamusal eşit bir eğitim ortamının yaratılıncaya kadar devam edecek."

Editör: TE Bilişim