Dünyayı etkisi altına alan salgın sonrası eğitim kurumlarının kapatılması ve yüz yüze eğitime ara verilmesiyle dünyadaki 1,6 milyar öğrencinin eğitimi kesintiye uğradı. Türkiye’de yaklaşık 25 milyon öğrenci eğitimin kesintiye uğramasından etkilendi.

Uzaktan eğitime erişimde karşılaşılan sorunlar tüm dünyada eğitim sistemlerinin kırılganlığını ve çocukların eğitim haklarının çok fazla güvence altında olmadığını gösterdi. Bu durum eğitimin geleceği ile ilgili tüm hedeflerin ve senaryoların yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kıldı.

Tüm Senaryolar Değişti…

2011 yılında OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) tarafından eğitimin geleceğine ilişkin senaryolar oluşturulmuştu. Ancak, salgının bıraktığı hasarların, eğitimdeki dönüşümleri hızlandırdığı düşünülerek tüm gelecek senaryoları 2040 yılı için yeniden gözden geçirildi (İpek,2020). Ortaya çıkan dört alternatif senaryonun bir gelecek tahmini olmaktan çok eğitimin mevcut durumuna en yakın olandan başlayan kurgular olmasına dikkat edildi.

1.Örgün Eğitime Katılım Devam Eder…

Bu senaryoya göre, okulların ekonomik ve sosyal işlevlerinden hareketle kitlesel eğitimin devam edeceği, örgün eğitime erişimin daha genişleyeceği öngörülmektedir. Kurguya göre okullar ekonomik boyutuyla çocuklarla ilgilenerek ebeveynlerin çalışabilmesini mümkün kılmakta, kültürel boyutuyla da toplumda sosyal bir doku oluşturarak ilişkiler kurulmasına ve eşitsizliklerin giderilmesine olanak tanımaktadır.

Bu senaryoda, toplumsal ve ekonomik başarıya giden yolda örgün eğitim sertifikaları ve diplomaları temel unsurlar olmaya devam ediyor. Sistemde bilgi ve beceriye güçlü bir vurgu olmakla birlikte, değerler ve tutumlar daha fazla önem kazanıyor.       

Geleneksel örgütlenme yapısının genel anlamda sürdüğü bu sistemde farklı talepleri karşılamak ve genel bir kaliteyi sağlamak oldukça zordur. Bu kurguda fikir birliği oluşturmanın zaman alması yenilikleri geciktirir ve sınırlayabilir.

2.Geleneksel Okul Yapısı Çöker…

Bu senaryoda örgün eğitimin alternatifi olarak çeşitli özel ve toplum temelli girişimler bulunuyor, eğitim dış kaynaklarla destekleniyor. Esnek çalışma saatleri ebeveynlerin de öğrencilerin öğrenme süreçlerinde daha aktif yer almasını sağlıyor. Evde öğretim, özel ders, çevrim içi ders ve yüz yüze eğitimin bir karması olan bu senaryoda eğitimde özelleşme artıyor, öğrenme pazarları oluşuyor.

Bu gelecek kurgusunda, daha fazla dijital öğrenme araçları yoluyla uzaktan öğrenme çözümlerinin oluşturulması, geleneksel öğretmen rolüne ihtiyacın azalması, öğrenme süresinin güne yayılması ve mekân seçeneklerinin genişlemesi gibi özellikler bulunuyor.

Senaryoya göre, eğitimde dijitalleşmenin artmasıyla insan kaynağı gereksinimi de çeşitleniyor; kariyer koçları, beceri piyasası analistleri, öğretim uzmanları gibi çok çeşitli yeni insan kaynakları ortaya çıkıyor.

3. Okullar Öğrenme Merkezlerine Dönüşür…

Bu senaryoda, günümüzde resmi eğitimde sağlanan diploma ve not dökümü gibi belgelerin yeterlilik göstergesi olma özelliklerinin zayıfladığı belirtiliyor. Hatta,  küresel şirketler resmi eğitimde tanımlanan yeterlilik belgelerine sahip olmasa bile deneyim ve beceri setlerine bakarak kişileri istihdam edebilirler.

Kurguda güçlü okullar işlevlerinin çoğunu koruyor. Yerel birimler, paydaşlar ve toplum ile daha yoğun bağlantıları olan okullar daha güçlü okullar olarak niteleniyor.      Örgün ve yaygın öğrenme arasındaki ayrım daha belirsiz bir hale geliyor.

Öğrenme, sınıf ve okul ile sınırlı olmadan yüz yüze ve farklı dijital ortamlarda gün boyu devam ediyor, bireyin ve yerelin ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanıyor, tek tip ve katı bir öğretim programı bulunmuyor.

Bu senaryonun uygulanmasında merkezi sistem ve yerel birimler arasında genel amaç ve hedeflere ilişkin uyum problemleri oluşabilir. Ayrıca yerel birimlerin kapasitelerinde eşitliğin sağlanması zordur.

4.Okul Temelli Öğrenmenin Sonu…

Bu senaryoya göre, okul toplumsal bir kurum olmaktan çıkıyor. Küresel ölçekte veri ve dijital teknolojileri yönetimi önemli bir noktaya geliyor. Dijitalleşmenin eğitime çok kapsamlı yansıması ile eğitim her yerde her an gerçekleşebiliyor. Senaryo, yapay zekâ, sanal gerçeklik ve nesnelerin interneti gibi konularda hızlı ilerlemeler sağlanması üzerine kuruluyor.   

Yeni sistem, güçlü bir dijital altyapı ile desteklenen veri çokluğu temeline dayanıyor. Öğrenme fırsatları herkesin erişimine açık hale geliyor ve okul sistemi ortadan kalkıyor.

Senaryoda, yaşam boyu bireysel yapay zekâ asistanları, kişilerin ihtiyacı, ilgisi ve özellikleri doğrultusunda öğrenme seçeneklerini, bilgi-beceri açıklarını belirliyor, diğer bireyler ve çevreyle bağlantı kurmalarını sağlıyor. Öğrencilerin kendi öğrenmelerini yönlendirmede yetkin olmaları, zengin öğrenme fırsatlarına ve bilgiye kolayca ulaşabilmeleri nedeniyle öğretmenlik mesleği yok oluyor.

Bu senaryonun uygulanmasında toplumda sınıflar arası ayrışmanın artması riskinin yüksek olabileceği düşünülüyor.

Türkiye ve Sonuç…    

OECD tarafından kurgulanan gelecek senaryolarının Türkiye için uygunlukları tartışılabilir. Bu tartışmalar eğitim sistemimizin nitelik ve eşitlik sorunlarını iyileştirici müdahaleleri hızlandırıcı yönde olmalıdır.

Salgın sürecinde, Türkiye’de kırılgan nüfusu oluşturan dar gelirli ailelerin ekonomik koşullarının gerilemesinin üzerine erişim yetersizlikleri de eklendiğinde çocukların “eğitim yoksullukları” ve örgün eğitimden kopuşları hızlanarak artmaya başladı. Bu durum ülkemizdeki eğitimin geleceği ile ilgili senaryo ve önlemlere acilen başlanmasını zorunlu kılıyor. Ancak, eğitim ile ilgili çözüm politikaları üretilirken, ideolojik bağnazlıklardan uzak durulmalı, geleceğe ait planlamalar yapılırken; siyasi iktidarların ihtiyaçları değil, akıl ve bilimin rehberliğinde, çağdaş uygarlığın aydınlığında gerçek eğitim hedefleri belirlenmelidir.

Aksi takdirde “Eller Mars’a (!) gider biz yaya kalırız !..”